Fenerbahçe Kongresi üzerine hesaplar
Nazlı Ilıcak 01 Ocak 1970
Tayyip Erdoğan ile oğlu Bilal'in Fenerbahçe Kongresi öncesi telefon konuşmaları internete yansıdı.
Görüşmenin içeriğine girmeden önce bir tespitimi dile getirmek isterim. Erdoğan ile oğlu arasındaki ses yüksekliği farkları ve tonlamalar aynı 17 Aralık'ta gün boyu cereyan eden konuşmalardaki gibi. Erdoğan'ın sesi kısık ve boğuk, Bilal Erdoğan'ınki ise yüksek perdeden çıkıyor.
Bu benzerliğin altını çizdikten sonra gelelim esas meseleye... Erdoğan, Aziz Yıldırım'a karşı Mehmet Ali Aydınlar'ı destekliyor. Oğlu vasıtasıyla ona taktikler gönderiyor. Aziz Yıldırım'ın kapanış konuşmasında sarf ettiği "Son kaleyi düşürmeyeceğiz" cümlesi de, Başbakan'ın canını sıkmış. Oğlu, "Anladığın iyi oldu, bugüne kadar çok iyi davrandın" diye babasını eleştiriyor. Babası "Bu süreç içinde ona yüz verdim mi" diye soruyor, "O kadar randevu istedi, vermedim" cümlesiyle Aziz Yıldırım'a karşı tavrını belli ediyor. Bilal'e göre, babası Fenerbahçe'yi korurken, "Bu adam da nimetlenmiş oldu."
En büyük öfke, Ahmet Davudoğlu'nun damadı Ahmet Özokur'a. Özokur, Aziz Yıldırım'ın listesine girmiş.
"Girmiş namussuz ya... Basketbolun mu ne başına gelmiş geçen dönemde. 26 milyon dolarlık da sponsorluk anlaşması yapmışlar. Herhalde oradaki menfaatinin başında durmak için basketbol şubesinin başına getirilecekmiş."
"Bunların hayatları, omurgasız ve karaktersiz durmak. Bunların hayatları taraf tutmamak üzerine kuruluyken, böyle bir zamanda nasıl taraf tutmaya cesaret edebiliyorlar? Siz değil miydiniz, tarafsız, herkese aynı mesafede olmaktan dem vuran, her yerde karaktersiz duruş sergileyen... Hakikaten enteresan ya, gidip o namussuzun yanında. Bir de sen bakanın damadısın ya..."
Kıssadan hisse:
1) Demek Fenerbahçe'yi ele geçirmek isteyen Cemaat değil, siyasetçilermiş.
2) Bakan damadı olup da, Başbakan'dan farklı bir çizgide hareket etmek "cesaret" işiymiş.
3) Bu cesaretin mutlaka bir sebebi olması gerekirmiş. Meselâ, "maddi menfaat..."
4) Başbakanlar, talep edenlere randevu verip vermemek suretiyle onları cezalandırırmış.
Tonlama farkı
Baba-oğul Erdoğanlar arasında, 17 Aralık'ta cereyan eden konuşmalar zihinlerde birtakım soru işaretleri uyandırmıştı. Montaj mı, değil mi? Birçok kişi montaj iddiasını, sesler arasındaki seviye ve tonlama farklılığına dayandırıyordu. Bu konu hakkında, ABD'li ünlü siber uzmanı Joshua Marpet bir açıklama yaptı:
"Genç adamın sesi yüksek perdeden ve temiz. Daha yaşlı olanın ise sesi, düşük volümlü ve boğuk. Bu durum şöyle izah edilebilir: 1) Bir kişi kriptolu telefon kullanıyor olabilir. 2) Ayrıca, genç adamın telefonunda böcek bulunabilir. Bu da sesin adeta mikrofona konuşuyor gibi yüksek çıkmasına yol açar. Fakat böcek, mutlaka fiziki bir obje değildir. Bir yazılım programı olması muhtemeldir. 3) Her iki taraf da kriptolu telefon kullanıyorsa, birinin, merkezi sunucunun veri aralığından uzakta bulunması, seste yavaşlama ve düşüklük yaratabilir."
Mantık evliliği
Montaj tartışmalarına Star Gazetesi, iki firma adı (John Marshall Media (JMM) ve Kaleidoscope Sound) vererek katılmıştı. Fakat 24 saat geçmeden her iki firmadan da Star'a yalanlama geldi.
JMM'nin CEO'su John Marshall Cheary diyor ki: "İmzayı atan kişi (Robin Lai), kendini bizim şirkette çalışıyor gibi göstermek amacıyla, kâğıdın üzerine JMM kartvizitini zımbalamış. Bu bariz sahtekârlığı yayınlayanlar, kendisinden utansın."
Kaleidoscope Sound şirketinin Facebook sitesindeki açıklaması ise şöyle: "Bazı eklemelerin var olduğu gözlemi, bu kayıtların gerçek olup olmadığı ya da içeriğinin değiştirilip değiştirilmediğine dair bir teyit ve yalanlama olarak anlaşılmasın. Bunun için çok özel bir ses laboratuvarı gerekir. Biz, müzik yapımıyla ilgili ticari bir stüdyoyuz. Robin Lai, sadece 5 farklı konuşmanın art arda getirildiğini söylemiş."
Belgede imzası olan Robin Lai de "Türkçe bilmediğim için kandırıldım" diye feryat ediyor.
Türkiye-AB Karma Parlamento Komisyonu eski Eşbaşkanı Joost Lagendijk'in latifesine bayıldım. Durumu bütün açıklığıyla gözler önüne seriyor. Diyor ki: "Erdoğan, Çetin Doğan'ın damadı Rodrik'le mantık evliliği yaptı. Menfaat uğruna düşmanlar dost oluyormuş."
7 bin kişi dinlenmiş!
Önce Star'da "7 bin kişi dinlenmiş" başlığıyla çıktı haber. Sonra İstanbul Cumhuriyet Başsavcısı'nın açıklamasıyla rakam 2 bin 280'e indi.
Gelin gerçeği benden öğrenin: 234 kişi hakkında mahkemeden dinlenme kararı alındı. Aynı anda dinlenenlerin sayısı ise 80 ilâ 100 arasında değişiyor. Bu şu demek: Bazıları dinlenmiş, sonra devre dışı bırakılmış. Gerisi, dolaylı dinlemeler. Yani, izlenen kişinin konuşmasına takılıyorsunuz; ister istemez, sizin de tapeniz tutuluyor. 2 bin 280 diye verilen rakam, dinlenenlerin değil tape edilen konuşmaların toplam adeti. Zaten şu anda İstanbul Terör Şubesi'nde 2 bin ilâ 2 bin 500 kişi dinleniyor. Bunların önemli bir bölümü ciddi terör örgütleriyle ilişkili olduğu şüphesi taşıyan insanlar. Selam Örgütü, diğer örgütler kadar yaygın değil. Dolayısıyla, 7 bin hatta 2 bin 280 rakamının ne kadar mübalağalı olduğu buradan da ortaya çıkıyor.