« Ana Sayfa »      « İlkelerimiz »

BAŞBUĞ TÜRKEŞ

ELMALILI HAMDİ YAZIR MEÂLİ

İrfan YÜCEL

Alparslan TÜRKEŞ

Alparslan TÜRKEŞ

Seyid Ahmed ARVASÎ

Ayhan TUĞCUGİL

M. Metin KAPLAN

Namık Kemal ZEYBEK

Prof. Dr. İBRAHİM TELLİOĞLU

25 Mar

2014

Twitter yasağının acı mesajı!

Abdülhamit Bilici 01 Ocak 1970

Bundan 3 ay önce, “Mesele, AK Parti-Cemaat kavgası değil” diye yazdığımda, sıkça duyulan tekerlemeye ters olduğu için az sayıda insanın dikkatini çekti. İçeride ve dışarıda gelişmeleri değerlendiren birçok isim için hadiseyi AK Parti-Camia kavgasıyla açıklamak daha cazip geliyordu.

Fenerbahçe’ye operasyondan Aydın Doğan’a ceza verilmesine, Asena’nın bir televizyon programındaki jüri üyeliğinden yükselen fasulye fiyatlarına her şey Camia üzerinden açıklandığı için son gelişmeleri de bu çerçevede açıklamaya çalışmak normaldi. Ama tüm cazibesine rağmen bu parantezin içine girmeyen birçok tuhaf hadise yaşandı. Çadırların yakılmasından AVM ısrarına, mahkeme kararının dinlenmesinden Kabataş manipülasyonuna, medyanın tutumundan oluşturulan gerilim atmosferine Gezi süreci, ülkede bir şeylerin ters gittiğini herkese gösteren başlı başına bir işaret fişeğiydi.

İşaretler bununla da sınırlı kalmadı. Dershanelerin kapatılması ve yolsuzluk soruşturmasından çok önce, hükümetin memur adaylarını kırmızı, mavi ve yeşil renkli kategorilere ayırıp fişlediği ortaya çıktı. 12 Eylül 2010 referandumunda fişleme anayasa suçu haline getirilmiş olsa da 2011’den itibaren memurların inanç, etnik köken ve ideolojisine göre aşağıdaki gibi fişlendiğinin belgeleri kamuoyuna çıktı.

Memurlar; Mehmet Altan’ın konferansına gittiği, Meşveret Nurcu grubunun AKEV’deki okuma programına katıldığı, Alevi olduğu gibi gerekçelerle fişlenerek, anayasa suçu işlenmişti. AKP Genel Başkan Yardımcısı Hüseyin Çelik, fişlemeyi doğruladı ve adres olarak MİT’i gösterdi. Bunun büyük alçaklık olduğunu ve gereğinin yapılması gerektiğini söyledi. Bu hukuksuzluğa karşı hiçbir şey yapılmazken, bu fişlemelere göre tasfiyeler hâlâ sürmekte. Halbuki konu, sadece Camia’yı değil, tüm memurları ve vatandaşları ilgilendiren bir hukuk ve demokrasi sorunuydu.

Yine bir sabah insanlar, Milliyet gazetesinin manşeti sayesinde Öcalan ile BDP’li vekillerin İmralı’da yaptığı görüşmenin notlarını okuma imkânı buldu. Çözüm sürecinin perde arkasına dair kamuoyunun pek çok şey öğrendiği ve demokratik dünyanın her yerinde gazetecilik başarısı olarak görülen bu hadise, öyle bir depreme yol açtı ki, Kürt meselesinin çözümüne en fazla kafa yoran isimlerden Hasan Cemal köşesini kaybetti. Gazetenin Yayın Yönetmeni Derya Sazak ve başka yazarlar işlerini kaybetti. Ve gazetenin 80 yaşındaki patronu Erdoğan Demirören’in, Başbakan Erdoğan’ın hakaretler de içeren şiddetli telefonu yüzünden gözyaşları dökmesine neden oldu. Tutanakların Camia’dan sızdırıldığı yalanı uyduruldu ama kaynak BDP’den çıktı. Olay, Camia’yla değil, tüm vatandaşları ilgilendiren bir demokrasi ve medya özgürlüğü sorunuydu.

Muhalefet liderinin özel bir televizyonda yaptığı konuşmanın “Alo Fatih” hattıyla Başbakan tarafından kesilmesi, Habertürk Yayın Yönetmeni Fatih Altaylı’nın “Hepimize baskı var” itirafı ve Erdoğan’ın seçimden sonra Facebook ve YouTube’un yasaklanacağı sözleri de tüm vatandaşları ilgilendiren ciddi bir demokrasi sorunuydu.

Yeni HSYK yasasıyla yargının fiilen hükümete bağlanması, toplumsal bir grubu hedef alan linç ve imha hareketi; birbirinden farklı çizgileri olan İpek, Koç, Boydak, TUSKON; TÜSİAD’ın eleştirel görüşleri yüzünden baskıya uğraması gibi ciddi hadiseler de aynı üzücü gelişmelerin birer parçası.

Ancak perşembe günü, Erdoğan’ın Bursa mitingindeki “Twitter mivitır hepsinin kökünü kazıyacağız. Uluslararası camia şunu der, hiç beni ilgilendirmiyor” sözlerinden sonra gece yarısı sosyal medya platformu Twitter’a erişimin hukuksuz şekilde yasaklanması, Türkiye ve dünyada herkese sorunun ne olduğunu en açık şekilde gösterdi. Ülkemizi, Kuzey Kore seviyesine düşüren bu yasağı, milyonlarca vatandaş gibi Cumhurbaşkanı Gül de farklı yollarla deldi ama problemin adını doğru koyalım: Sorun, Türkiye’nin demokrasi ve hukuk devleti olmaktan uzaklaşıyor olması. Nitekim üçüncü taraf olarak Türkiye’nin demokrasi karnesini izleyen Avrupa Birliği de aylardır her fırsatta bu gerçeği hatırlatıyor.

Son röportajında Fethullah Gülen Hocaefendi de AK Parti-Cemaat kavgasıyla ilgili soruya cevap verirken aynı tespiti yaptı: “Mesele, AK Parti-Cemaat kavgası değil. Temel hak ve hürriyetler konusunda son birkaç senedir ciddi bir daralma yaşanıyor. Siyasetin kırıcı ve yıkıcı dili her kitleyi ayrı ayrı ötekileştiriyor, toplumu kutuplaştırıyor.”

Ziyaret -> Toplam : 125,15 M - Bugn : 26615

ulkucudunya@ulkucudunya.com