Gauck'un eleştirileri
Nazlı ILICAK 01 Ocak 1970
Alman Cumhurbaşkanı Joachim Gauck herkese bir ayna tuttu. Türkiye'nin görüntüsü hiç de güzel değil. Sırtımızı Batı'ya dönmüşüz, içe kapanmışız. Çünkü baskıcı yöntemleri yürüten ülkeler, medeni dünyada arkadaş bulamaz.
Gauck, Türkiye'nin iç işlerine müdahale mi etti? Hayır... Türkiye 2004'te Anayasa'nın 90'ıncı maddesini değiştirerek, uluslararası hukuku, kendi kanunlarından daha üstün saydı. Zaten, Avrupa Birliği yoluna girmekle birlikte, belirli bir demokrasi çıtasını da kabul etti.
Gauck, 50 yaşına kadar komünist yönetim altında yaşamış bir aydın. Totaliter devlet tecrübesi olduğu için, insan hakları konusunda çok hassas. Kaldı ki, her söylediği, evrensel ilkelere uyan düşünceler.
*Kuvvetler ayırımı, *Yargı bağımsızlığı, *Toplantı ve gösteri yürüyüşü özgürlüğü vs... Alman Cumhurbaşkanı, doğru noktalara parmak bastı. Ne demesi bekleniyordu? "Çok sayıda savcı ve polisi görevlerinden aldınız, bu suretle yargı kararlarını hükümet lehine etkilemeye çalıştınız, bravo sizi alkışlıyorum" diye mi konuşsaydı ya da "Sosyal iletişim ağlarına erişimi kısıtladınız, eleştirel bakış açısına sahip gazetecileri işten çıkardınız, protesto gösterilerine mani oluyorsunuz, tebrikler" mi deseydi?
Buna mukabil, askeri vesayetin sona ermesini, Kürt meselesinde açılan diyalog kanallarını ve Ermeni konusunda tabuların yıkılmasını övdü. Eleştiriler dengeliydi ama Gauck'un tuttuğu aynaya yansıyan Türkiye görüntüsü pek hoş değildi. Lakin hoşumuza gitmeyen bu görüntüden dolayı Gauck'a değil, kendimize kızmalıyız. Adam totaliter rejimlerin sıkıntısını çeken tecrübeli bir siyasetçi. Star, Yeni Şafak, Sabah ya da Takvim yazarları gibi davranamazdı öyle değil mi?
A Haber kendini aştı. Gauck'un rahipliğinden yola çıkarak onu Pensilvanya'nın Almanya imamı ilan etti. Böylece Gauck, Türkiye'deki cadı avını, ötekileştirmeyi, yaftalar yapıştırılarak insanların nasıl itibarsızlaştırıldığını kendi üzerinde tecrübe ederek daha iyi anlamış oldu.
1 Mayıs'ta kim kazandı?
Yasaklarla doğru bir istikamete gidilebilir mi? Neden her yıl 1 Mayıs kavgası yaşanıyor, toplum bunun acılarına katlanıyor? Dediğim dedik, çaldığım düdük havası...
Anayasa'nın 34'üncü maddesine göre, herkes önceden izin almadan silahsız ve saldırısız toplantı, gösteri yürüyüşü yapma hakkına sahiptir.
Toplantı ve Gösteri Yürüyüşü Kanunu ise, uygulamada bazı sınırlamalar getiriyor: 1) 48 saat önce valilik ya da kaymakamlığa bilgi verilir. 2) Hangi meydan ve açık yerlerde, yollarda toplantı veya yürüyüş yapılabileceği vali ve kaymakamlarca kararlaştırılarak duyurulur.
Aslında, kamu düzeni bozulmasın gerekçesiyle, merkezden uzak yerlerde toplantıların yapılmasına izin vermek makul görünüyor. Fakat 1 Mayıs farklı. Orada, 1977'de büyük acılar yaşandı, bu yüzden Taksim Meydanı artık işçinin direniş hareketiyle özdeşleşti. Nitekim 2010, 2011, 2012'de Taksim'de 1 Mayıs şenlik içinde kutlandı. Kimsenin burnu kanamadı ve kimse şikâyetçi olmadı. Öyleyse niçin yeniden başladı bu inatlaşma? Buna otoriterleşmenin tezahürü demekten başka çare var mı?
İstanbul ve Ankara'da 1 Mayıs'ı kutlamak isteyenler gene gaz ve tazyikli suyla karşılaştı. Kim kazandı? Sözünü dinletmeye çalışan, her ne pahasına olursa olsun kendi doğrularını dayatan iktidar mı, gazı yiyen, kötü muamele gören vatandaşlar mı? Uzlaşma olmayınca maalesef herkes kaybetti.
AİHM kararları
Toplantı ve gösteri yürüyüşleriyle ilgili Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nin Oya Ataman (5 Aralık 2006) ve DİSK/KESK (27 Kasım 2012) kararları mevcut. Bu 2 karara göre, "Yasadışı bir durum, toplantı özgürlüğünün ihlal edilmesini haklı göstermez. Kanundaki kurallar, sözgelimi, toplantının 48 saat önceden valiliğe bildirilmesi, gösteri özgürlüğüne gizli bir engel oluşturmamalı. Gösteri özgürlüğünün geçerli olabilmesi için, kamu otoritelerinin barış yanlısı toplanmalara hoşgörüyle yaklaşması önem arz eder."
Anayasa'nın 34'üncü maddesinde de toplantı ve gösteri yürüyüşü hakkının milli güvenlik, kamu düzeni, suç işlenmesinin önlenmesi, genel sağlık, genel ahlâk veya başkalarının hak ve özgürlüklerinin korunması amacıyla kanunla sınırlanabileceği öngörülüyor. Yasak olmayan yıllarda, kamu düzeni ya da başkalarının hak ve özgürlükleri olumsuz etkilenmediğine göre, nedir bu yasağın sebebi? Gezi korkusu mu?