« Ana Sayfa »      « İlkelerimiz »

BAŞBUĞ TÜRKEŞ

ELMALILI HAMDİ YAZIR MEÂLİ

İrfan YÜCEL

Alparslan TÜRKEŞ

Alparslan TÜRKEŞ

Seyid Ahmed ARVASÎ

Ayhan TUĞCUGİL

M. Metin KAPLAN

Namık Kemal ZEYBEK

Prof. Dr. İBRAHİM TELLİOĞLU

05 May

2014

Türkiye'yi Esed'e karşı Alman Patriotları korumuyor olsaydı...

Nuh Gönültaş 01 Ocak 1970

Doğrusunu isterseniz her geçen gün Türkiye'nin geleceği adına oldukça fazla endişelenmeye başladım.

Çünkü dünyada hükümetimizin ve tabii ki de ülkemizin değerli yalnızlığı her geçen gün yoğunlaşıyor.

İçeride yaşadığımız onca hukuksuzluk ve keyfi yönetime karşılık, dışarıda da her geçen gün kayıplardayız.

Başbakan Tayyip Erdoğan'ın Beyaz Saray'da ABD Başkanı Obama'ya parmağını sallamasından sonra hükümetin senkronu bozuldu.

-ABD ile ilişkiler öyle söyledikleri gibi stratejik ortaklık düzeyinde falan gitmiyor.

-Ortadoğu'da da işler kötü.

-Esed gitmedi, gidecek gibi de durmuyor.

-Mısır'da kayıplardayız.

-AB ile ilişkiler iyiye gitmezken, şimdi bir de AB'nin motor gücü Almanya ile saç saça baş başa girdiler.

Almanya Cumhurbaşkanı'nın ODTÜ'de yaptığı konuşmayı kişisel bir konuşma ya da sadece Türkiye aleyhtarı kimi STK'ların dolduruşu ile yapılmış bir konuşma olarak ele alırsak yanılırız.

Evet, Almanya Cumhurbaşkanı'nın konuşması pekâlâ Türkiye'nin iç işlerine karışmak anlamına da geliyor.

Ama adam bunu daha başında ifade etti, "Biz dostuz, acı söyleyeceğim" nevinden...

Peki Başbakan'ın ona verdiği sert cevap.

Gerekli miydi?

Bilmiyorum ama ABD ve Avrupa'ya bu türlü sert adamı oynamak vatandaşlar nazarında prim yapıyor.

Ama unutmayalım, her ne kadar Almanya Cumhurbaşkanı Türkiye'nin iç işlerine karışma cüreti göstermişse de bu ülkede misafir olarak bulunuyordu.

Nasıl, "AYM Başkanı Haşim Kılıç'ın siyasilere karşı yaptığı konuşmayı ev sahibinin misafirlerine yapabileceği türden bir konuşma değildi" diye niteliyorsanız, aynı şeyleri Başbakan'ın Almanya Cumhurbaşkanı'na söyledikleri için de söyleyebilmeliyiz!

-Haşim Kılıç ev sahibi iken eleştirdi, hükümetten şiddetli tepki gördü.

-Almanya Cumhurbaşkanı misafirken benzeri şeyleri söyledi.

Hükümetten sert tepki gördü.

Tamam, Almanya Cumhurbaşkanı iç işlerimize karışıyordu, Haşim Kılıç neye karışıyordu, dış işlerimize mi?

Nasıl, bir kısım hükümet üyeleri yolsuzluk yapmasaydı 17 Aralık olmayacaktıysa, aynı şeklide hükümet 17 Aralık'tan sonra hukuku rafa kaldırmasa, ülkede ciddi adaletsizlik ve keyfi yönetim baş göstermeseydi ne Haşim Kılıç ne de Almanya Cumhurbaşkanı böyle konuşacaktı.

Hadi, diyelim ki Haşim Kılıç'ı döversiniz de Almanya'yı nasıl döveceksiniz?

Türkiye'yi Esed'e karşı Alman Patriot Füzeleri korumuyor olsa, Başbakan Tayyip Erdoğan'ın Almanya Cumhurbaşkanı'na karşı sert çıkışını alkışlayabilirdim!

Şimdi Sayın Başbakan'a bir teklifim var:

-Madem Almanya Cumhurbaşkanı buraya kadar gelip Türkiye'nin iç işlerine müdahale eden bir konuşma yaptı. Siz de önümüzdeki günlerde yapacağınız Almanya seyahatinde oradaki Türkler'e yapacağınız konuşmada Almanya'ya haddini bildirin.

-Ya da Mitingde Türk'e Türk propagandası yapmak yerine Almanya Cumhurbaşkanı gibi gidin bir Alman Üniversitesi'ne orada Almanlar'a söyleyin ne söyleyecekseniz.

Ya da madem kimseyi iç işlerimize karıştırmayacaksınız:

-NATO'dan çıkın...

-Almanya'nın Patriotları'nı da geri gönderin.

-Malatya'daki dinleme ve izleme üssünü kapatın.

Şimdiden yaptıklarınıza bakılırsa, gelecekte bu değerli yalnızlığı yaşamak istiyorsunuz.

Olabilir isteyebilirsiniz ama bizi bu türlü bir yalnızlığa bulaştırmayın.

Çünkü Türkiye'yi ne kadar yalnızlaştırırsanız içeride kendi vatandaşlarınıza karşı o kadar haksız, hukuksuz ve de keyfi davranabileceğinizin farkındasınız!

Bir köprüde karşılaşmış iki inatçı keçi durumu...

1 Mayıs deyince Taksim'in akla gelmesi geçmişte Taksim'deki 1 Mayıs gösterileri sırasında yaşanan bir katliam yüzündendir. Böyle kötü bir sembolik anlamı var. Bunun dışında Taksim'in "İşçilerin bayram günü" olan 1 Mayıs'la pek ciddi bir ilişkisi yok.

O halde neden 1 Mayıs'ı kutlamak isteyenler "İlle de Taksim olacak" diyorlar, hükümet ise neden Taksim'e izin vermiyor?

İki taraf açısından da Taksim'de olmasının ya da olmamasının aslında çok fazla önemi yok.

Ortada sadece iki taraflı bir inat söz konusu.

Tam bir "köprüde karşılaşmış iki inatçı keçi" durumu.

Gerek işçi sendikalarının gerekse hükümetin Taksim "olacak, olmayacak" çabalarının arkasında bu garip ve anlaşılmaz inat dışında somut ve kabul edilebilir bir sebep de yok.

Kaldı ki Taksim konusu geçmişte AKP hükümeti tarafından bir çözüme kavuşturulmuş, bu ülke olaysız, çatışmasız 1 Mayıs kutlamalarını Taksim'de yapabilmişti.

Yani AKP Taksim konusunu tereyağından kıl çeker gibi çözmüştü.

Ama bugün yeniden aynı anlaşılmaz tavır içinde AKP hükümeti.

Gerekçesi de o kadar komik ki...

İstihbarat almışlar, olaylar olacakmış.

Yani işçiler, sendikacılar, solcular, teröristler, marjinal örgütler Taksim dışında olay çıkarmazlar ya da çıkaramazlar mıymış!

Tamam, Taksim'de gösteri olunca orada hayat felç oluyor. Turizm de aksıyor filan...

İyi de İstanbul'da 1 Mayıs için alınan tedbirler yüzünden kapatılan yollar, yapılmayan toplu taşıma seferleri yüzünden işlerine gidemeyen insanlar bu toprağın insanı değil miydi?

Kimse kimseyi kandırmasın.

AKP geçmişte yaptığı iyi ve güzel işlerden bugünlerde birer birer vazgeçiyor. Bu güzellikleri yeniden eski kötü haline döndürmek için özel çaba sarf ediyor. 1 Mayıs'ta Taksim inadı da bu yüzden! Başka kayda değer hiçbir sebebi yok Taksim'de olmaz tutumunun.

Peki olmadı da ne oldu?

Olaylar çıkmadı mı, insanlar işlerine güçlerine çok rahatlıkla gittiler mi, gazsız, TOMA'sız bir 1 Mayıs mı oldu?

Yani, yasakladınız da ne oldu?

Yasaklamasaydınız ne olacaktı?

Bu iki soruyu birlikte düşünün. Buradan çıkacak sonuç gelecek yılki 1 Mayıs için size daha sağlıklı bir karar aldırabilir!

Günün sözü:

Gülen'e örgüt kurmaktan dava açılacaksa "Ne istediler de yapmadık" diyen Başbakan örgüte yardım ve yataklık suçu işlemiş olmuyor mu?

Ziyaret -> Toplam : 125,23 M - Bugn : 119797

ulkucudunya@ulkucudunya.com