Cübbesiz dayatmaya cübbeli ikaz
Gültekin Avcı 01 Ocak 1970
"Cübbeni çıkar öyle siyaset yap" diyorlar.
Yargı organına ağzına geleni söylediler.
Dilediğine paralel, dilediklerine vatan haini dediler.
Mahkeme kararlarına milliyet ve din biçtiler.
AB ve ABD'nin de ısrarla ikaz ettiği üzere, yargıyı AKP'ye bağlamak için yapmadıkları hukuksuzluk kalmadı.
Başbakan'ın dilinde yargı "bela", kuvvetler ayrılığı "engel" olarak tecelli etti.
Yolsuzluk ve rüşvet iddialarını soruşturan savcılar hukuksuzca fiilen engellendi, üstüne bir de "paralel" sloganlarıyla itibarsızlaştırıldı.
Bunca zorbalığa rağmen Anayasa Mahkemesi'nin çektiği "Kılıç" zorlarına gitti.
Hukuk iklimlerinde kabul edilemeyecek AKP jakobenliklerinin ardından Anayasa Mahkemesi Başkanı Haşim Kılıç, normal profilde bir Avrupa mahkemesi refleksini, normal karşılanması gereken bir üslupla söyledi.
Zira Başbakan hukukun boğazına sarılmıştır. Ve elleri hâlâ hukukun boğazından çekilmemiştir.
Ve Haşim Kılıç'ın kelimelerinden sızan çığlıklar hukukun hayati tehlike altında olduğunu gösteren canhıraş feryatlardır.
Can vermek üzere çırpınan bir organizmanın çığlıklarını "detone oldu" diye kınamak, katil ruhların işidir.
AKP'nin hukuku kendi cariyesi yapma planları son kertedeyken, Anayasa Mahkemesi'nden adeta kınından çıkan bir "Kılıç sesi" duyması oldukça doğaldır.
Hukuk adamı, Roma'yı ateşe veren İmparator Neron'a gözünü kırpmadan "kundakçısın" diyebilendir.
Ve herkes bilmeli ki hukukun canına kastedenleri ikaz, siyaset olmayıp yargının asli görev ve işlerindendir.
Hal böyleyken AKP'lilerin Haşim Kılıç'a işportacı bir zihniyetle "Cübbeni çıkar da gel" diye seslenmesi, hukuk ve demokrasiyi bugüne kadar siyasal emelleri için araç olarak kullandıklarını tekrar gösterdi.
Yargının gömleği de bellidir cübbesi de.
Siyasal iktidarlara göre kişnemedikleri için yargı denir onlara.
Fransız hâkimleri cumhurbaşkanına karşı
İdare ve ticaret hukukumuzun membaı olan Fransa'ya bakalım.
2011 yılında Laetitia isimli bir kız, daha önce 15 kez mahkûm olmuş bir sabıkalı kişi tarafından kaçırılıp öldürülmüştü.
Olayla ilgili konuşan Cumhurbaşkanı Nicolas Sarkozy, sürekli suç işleyen sabıkalıların, cezaevinden tahliye olmalarından sonra yeteri kadar iyi izlenmedikleri gerekçesiyle yargı mensuplarını çok sert eleştirmiş ve hedef göstermişti.
Dikkatinizi çekerim, yarı başkanlık sisteminin klasik örneği Fransa'da Cumhurbaşkanı Sarkozy, sadece sert bir eleştiri yapıyor.
Ne oldu sonra?
İşin başında Nantes Adliyesi'nde toplanan yargıçlar, yargıya müdahale eden Sarkozy'ye tepki gösterdiler ve duruşmaların bir hafta kadar yapılmamasını oylayıp, kabul ettiler.
Sarkozy'i protesto amaçlı Fransız yargısında alınan grev kararı yayıldı ve çok geniş bir şekilde hayata geçirildi.
Fransa'da 195'e yakın yargı biriminden 100'den fazlasında duruşmalar çok acil olanlar dışında ertelendi.
Grevin son gününde 195 mahkemenin 170'inde davalar görülmedi yargı işlemedi.
Paris başta olmak üzere Nantes ve diğer şehirlerde hakimler sokaklara indi.
Yürüyüşler ve gösteriler yapıldı.
Fransız HSYK'sı Sarkozy'yi uyardı.
Hâkimler ve savcılar, Sarkozy'yi yargının gerçek sorunlarıyla ilgilenmek ve somut çözüm üretmek yerine, seçime yönelik popülist açıklamalar yapmakla suçladı.
Sarkozy, kendisine ateş püsküren ve hatta sokaklarda gösteri yapan hâkimlere ve açıklama yapan HSYK'ya "Cübbenizi çıkarın da öyle siyaset yapın" demedi/diyemedi.
Zira Sarkozy haddi aştığının farkındaydı.
Hâkimlerce gösterilen sert tepkinin siyaset değil, "sınırlarını aşma, yargıyı taciz etme" uyarısı olduğunu biliyordu.
Çünkü yargıya müdahale edeni, hukuku siyasal emellerine alet etmeye çalışanı ve hem yolsuz hem hırsız hem haklı olmaya çalışanı sert de olsa ikaz etmek yargının görevi cümlesindendir.
Bir an Sarkozy'nin yerinde bizim yolsuzların olduğunu düşünün.
Fransa'da sokaklar asla boşalmaz, belki iç savaş çıkardı.
Ya bizim hâkimler Fransız hâkimlerin tepkisini gösterseydi?
Ne derdi bizim yolsuzlar ve yolsuzların havuzu?
Sanırım "Darbe başladı" deyip ülkeyi kaosa sürüklerlerdi.