Çünkü vicdanlı kapitalizm yoktur!
Ufuk Söylemez 01 Ocak 1970
Klasik iktisadın kurucularından, liberalizmin de fikir babalarından İskoç asıllı Ahlak felsefesi Profesörü Adam Smith’in 1776 yılında ortaya attığı “görünmez el” teorisi ve her şeyin bir manada oluruna bırakılması anlamına gelen meşhur “bırakınız yapsınlar, bırakınız geçsinler” sözünün bugün bittiği yerdeyiz.
Çünkü Adam Smith’in teorisini kayıtsız - şartsız uygulayan bizim gibi gelişmekte olan ve ne hikmetse bir türlü gelişemeyen ülkeler ve ekonomiler bugün “vahşi kapitalizmin” çıkmaz sokağına sürüklenmiş durumdadırlar.
Soma’da milletçe yüreğimizi dağlayan “katliam” gibi kazanın üzüntüsü ve çaresizliği içinde, biraz da sistemi sorgulamamız gerektiği kanısındayım.
Çünkü, sınırsız finansal serbestleşmenin, koşulsuz yabancılaşmanın, ölçüsüz ve kuralsız özelleştirmenin ve “piyasa tapınıcılığının” bizim gibi ekonomileri sürüklediği nokta, altta kalanın canının çıktığı bir orta çağ “vahşi kapitalizmi” ile, üretimden, istihdamdan kopuk, finansal cambazlıklar, manüplasyon ve spekülasyonlardan ibaret bir “kumarhane” kapitalizmidir.
Adam Smith’in teorisinin piyasaların “görünmez bir el” vasıtasıyla kendi yolunu ve dengesini bulacağına dair görüşün, ABD’de 2008 yılında başlayan son büyük krizle yerle bir olduğu ortaya çıktı.
Piyasaların herşeye kadir olmadığı görüldü. Devletin müdahalesi, halkın parası ve bütçe imkanları sınırsız bir biçimde seferber edilmeden, “piyasaların” rotaya sokulamadığını yaşayarak gördü bütün dünya.
Tabii ki, bugünün dünyasında tamamen içine kapalı, gümrük duvarları ardına saklanmış, kapalı ve kollektivist bir ekonomik modelin de başarı şansının olamayacağı açıktır.
İşte bizim ekonomide 3ncü yol mümkün dediğimiz, özel - kamu karşıtlığı ya da piyasa - planlama çatışması yerine her ikisinin de belirli bir program ve dengede birarada yürütüleceği yeni bir ekonomik programa, politika değişikliğine ve bakış açısına ihtiyacımız var.
Atatürk’ün “karma ekonomik” modeli esasında bizim bir manada “Amerika’yı yeniden” keşfetmemize gerek bırakmayacak kadar akılcı ve doğru.
Adam Smith’in, vahşi kapitalizminin ideolojik ve çıkarcı rüzgarına kapılırsak, yani “bırakınız yapsınlar, bırakınız geçsinler” dersek, yaşadığımız maden faciasında yaşamını yitirenler için “bırakınız ölsünler” manasına gelen bir felsefeyi, yani vahşi kapitalizmi savunmuş oluruz.
Yanlış anlaşılmak istemem. Ben ideolojik olarak komünist ya da sosyalist değilim.
Ama altta kalanın canının çıktığı, vahşi kapitalizme, kumarhane kapitalizmine, ahbap - çavuş kapitalizmine de asla razı değilim.
İdeolojik saplantı ya da önyargılardan uzak, ulusun çıkarlarını, milli ekonomiyi, içinde “insan” olan ekonomik programları ve felsefeyi savunuyorum.
Rekabet edebilir, sermayenin tabana yayıldığı, gerçekçi kur uygulayan, üretimi ve istihdamı, ithalat ve borçlanmanın önüne koyabilen, piyasaya giriş engellerinin tekel ve kartellerin olmadığı, bölgesel ve sektörel desteklerin verildiği, planlama ile piyasaların, özel ile kamunun, yerine ve şartlarına göre bir arada olduğu, bir orta yol, bir 3’üncü ekonomik “karma” yol olduğu ve olması gerektiği düşüncesindeyim.
Acılar, felaketler, yoksulluklar, işsizlikler, eşitsizlikler, borçluluk, çaresizlik, baskılar kader değildir, olmamalıdır.
Bu tür felaketlerde acımız henüz çok tazeyken, elbette sistem tartışması ilk önceliğimiz değildir.
Ama ben, gözünü - kısa vadeli kâr hırsı bürümüş, piyasa tapınıcısı, acımasız vahşi bir kapitalizmin vicdanının olmadığı ve her türden felakete, yolsuzluğa, işsizliğe ve eşitsizliğe açık bir durum olduğu kanaatindeyim.
Biliyorum ki, sistem ve zihniyette köklü bir değişiklik yapamazsak kapitalizmden “vicdanlı” bir adım beklemek aşırı iyimserlik olacaktır.
Çünkü, son kitabımın isminde yazdığım gibi “vicdanlı kapitalizm yoktur”!