Hesap vakti: Soma’dan kaçış yok
Mustafa Ünal 01 Ocak 1970
Henüz son madenciye ulaşılmış değil. Resmî açıklamaya göre yerin altında ‘iki ya da üç kişi’ kaldı. Umutlar tükendi. Bilanço ağır. ‘Maksimum 302 ile kapanacak’. ‘Resmî’ diyorum çünkü devletin rakamı ile vatandaşın rakamı farklı. Sokaktaki insan devletin her türlü açıklamasına kuşkuyla bakıyor.
Olay ilk gün ‘trafo patlaması’ diye duyuruldu. Bunun üzerine ‘sabotaj senaryosu’ yazan vicdansızlar çıktı. Çok geçmeden yangının trafodan kaynaklanmadığı anlaşıldı. Sonra bizzat madenin patronu itiraf etti. ‘Örnek ocak olmadığı’ görüldü. Yoksa 300 madenciye mezar olur muydu? Vatandaşın açıklamalara şüpheyle yaklaşması doğal.
Yastaydık. Cumhuriyet tarihinin en ağır faciasıydı. Soma’dan yükselen ağıtlar kor gibi yürekleri yaktı. Birbirinden dokunaklı hikâyeler kalbimizi titretti. Matemimizi yaşadığımız söylenemez. Daha cenazeler ortadayken çok gürültü yaptılar. Ortalığı velveleye verdiler. Oysa ‘ölüye saygı’ bu toprakların gerçeğidir.
İlk günler ‘Soma’nın imdadına koşma’ zamanıydı. Millet olmanın gereği, dayanışma vaktiydi. Acıyı paylaşma, duygularına ortak olma zamanıydı. Cenaze namazında saf tutma, tabuta omuz verme ve dua vaktiydi. Gıyabi değil. Yerinde, acılı insanların yanıbaşında. Babasını kaybeden çocuğun başını okşama zamanıydı. Evladını yitiren anaları, kocasını kaybeden eşleri teselli etme vaktiydi.
Ama olmadı. Feryatların, sirenlerin yanında ‘başka sesler’ yükseldi. Acıya ‘başka fotoğraflar, başka görüntüler’ eklendi. En zor günlerini yaşayan Soma tekme tokadın, karga tulumbanın, tehdit ve azarın yeri değildi. En azından üç gün beklenmeliydi. Bunu Soma’yı hesaplaşma zemini olarak gören bütün taraflar için söylüyorum.
Şimdi hesap vakti... Olayın üzerinden 5 gün geçti. Facianın bir sorumlusu olmalı. 300 can gitti. Sıradan bir olay değil. Olağan bir kaza değil. Geçen yüzyıllardan verilen örneklerle normalleştirilemez. Madenciliğin fıtratıyla, insanoğlunun kaderiyle açıklanamaz. Her kazanın bir nedeni, bir sebebi vardır. Alınmayan tedbirler, göz ardı edilen önlemler vardır. Şimdi bunlara odaklanmanın zamanı.
‘Bu ocak örnek olamadı’. Söylenenlerin aksine güvenlik sistemleri yeterli değilmiş. 300 madenciye mezar oldu. Hiç değilse ‘hesap sorma’ yönüyle örnek olmalı. Madenlerle çok ilgili bir hükümet işbaşında. En küçüğünden en büyüğüne, en değerlisinden en değersizine kimin hangi madeni işleteceğini çok yakından takip eden bir iktidar var Türkiye’de. Bir avantaj bu. Hükümetin uzmanlık alanı.
Kamuoyu hassasiyeti de aşikâr. En son sorumlu bulununcaya kadar peşini bırakmayacak toplumsal duyarlılık söz konusu. Hesap sormak için ortam uygun. Ama ilk kural hiçbir defans konmamalı. Sorumlular kim ve kimlerse... Patronsa patron. Siyasetse siyaset. Baraj oluşturulmamalı. Hükümet zarar görür düşüncesine kapılmadan başlanmalı işe. Atılacak her adım halkı tatmin etmeli.
DDK’nın, Sayıştay’ın ‘ikazlarla dolu’ raporları niye dikkate alınmadı? Madende görev yapan teknisyenin 17 gündür üstlerini ‘Burada büyük felaket olacak, kimse bunun altından kalkamaz’ diye uyardığı iddiaları var. Niçin kulak ardı edildi? Ocaktan sağ kurtulan madencilerin ‘güvenlik zaaflarını’ ortaya koyan açıklamaları soruşturulmalı. Madenin patronuna ‘yaşam odasının’ neden yapılmadığı sorulmalı.
Meclis Soma’ya el koymalı. Fakat önce CHP’nin 20 gün önce verdiği önergenin neden reddedildiği herkesin anlayacağı dille anlatılmalı. İktidar milletvekilleri Soma faciasının araştırılması için önerge vermiş. Basra harap olduktan sonra... Ama olsun. Meclis sadece araştırmamalı. Soruşturmalı da. Sorumlularını tespit etmeli. Siyasi boyutunu da ihmal etmeden.
Soma’nın acısı o kadar derin ki. Sorumluluğu olan hiç kimse yakasını kurtaramaz. Peşini vicdan azabı bırakmaz. Sorulacak her hesap yürekleri soğutur. Şimdi hesap vakti. Nereye kadar uzanıyorsa, failleri kim veya kimlerse... Hesabını vermeli.