Alp Gürkan'dan acı itiraf
Nazlı Ilıcak 01 Ocak 1970
Soma Holding'in sahibi Alp Gürkan nihayet piyasaya çıktı. Basın toplantısının kargaşa içinde geçmesinde, gazetecilerin de sorumluluğu vardı ama yönetici ekip de oldukça dağınıktı. Açıklamaları arasında hem çelişki mevcuttu hem de sorulara net değil, dolambaçlı cevaplar veriyorlardı. Bu yüzden inandırıcı olamadılar.
Özellikle Alp Gürkan'ın bir itirafı herkesi şoke etti. Mevcut "yaşam odası" kapatılmıştı. Zira o noktada üretim durmuştu. Madenin başka bir yerinde kömür çıkarılacağı için, sığınma odası oraya taşınacaktı. Ama henüz ön çalışmalar yapılıyordu; oda hazır değildi. Alp Gürkan'ın ağzından şu sözler döküldü: "Eğer 4 ay sonra böyle bir kaza olsaydı, 300 işçi ölmeyecekti."
"Kaza değil cinayet" diyenlere bu cümle haklılık kazandırmıyor mu? Herhalde üretim sekteye uğramasın diye sığınma odasının tamamlanması beklenmedi. Zaten, yasalarda böyle bir zorunluluk mevcut değildi. Mecburiyet olmadığı için, Türkiye'de sadece 4 madende sığınma odası var. Bunlar, Siirt'teki Kastamonu'daki ve Rize Çayeli'ndeki 3 bakır madeninde ve Bergama'daki Koza Altın İşletmesi'nde bulunuyor.
Başbakan, "Haşhaşilere" destek veriyor diye Koza Altın'la uğraşacağına, kömür madenleriyle ilgilense, muhtemelen daha doğru bir iş yapmış olurdu ya da yargıyı dizayn edecek yasalar çıkaracağına, keşke bütün madenler için, kaza anında işçileri koruyacak odaların inşaatını zorunlu hale getirseydi. Veyahut İLO'nun 176 numaralı "Madenlerde Güvenlik ve Sağlık Sözleşmesi"nin imzalanması talimatını verseydi.
Demokrasinin fıtratı
Japonya'da olsa, sebebiyet verenlerin mertlik adına harakiri yapması bile muhtemeldi. Güney Kore'de bir ihtimalden değil, gerçek bir hadiseden söz edebiliriz. Feribot kazası, Başbakan'ın istifasıyla neticelendi. (Nisan 2014.)
Türkiye bambaşka bir ülke... Bizde istifa bir yana, mağdurlar tekme tokat dövülüyor; Soma'ya TOMA giriyor ve bunların sorumlusu, cumhurbaşkanlığına aday oluyor.
Demokrasinin fıtratında böyle bir şey var mı acaba?
Havuz gazeteciliği
Tokat olayı inkâr ediliyor ama Tayyip Erdoğan markete girmeden önce, birisine "Başbakan'a yuh çekene tokat atılır" dediğini hepimiz kulağımızla duyduk. İçi dışı bir Başbakanımız niyetini belli etti. Sonra markete yöneldi, Taner Kuruca'ya el ense çekerek bir tokat attı. Kuruca, herhalde diğer yuh çekenleri temsilen tokadı yedi. Zira orada yüzlerce kişi aynı şekilde bağırıyordu.
Kanal D Haberi tebrik etmek gerekiyor. Olayı bütün teferruatıyla verdi; marketin içinden, dışından, önden, arkadan görüntüler yayınladı. Sabah Gazetesi memnun olmadı; "Aydın Doğan provokasyon yapıyor" dedi.
İstiyorlar ki yolsuzluk değil "17 Aralık darbesi" diye yazılsın. Rıza Sarraf'ın yurtdışı yasağının kaldırılmasına alkış tutulsun ya da tahliye edilince "Hak yerini buldu" manşeti atılsın. Maden ocağındaki patlamanın sorumluluğu, tek başına Soma Holding'in sahibi Alp Gürkan'ın üzerine yıkılsın. Tokat ve tekme görmezden gelinsin...
Ama böyle yazana gazeteci denmez ki! Herkes de havuz gazetecisi gibi davranmaz ki!
CHP'de tartışmalar
CHP'de yeniden güçlü genel sekreterlik sistemine geçme çabalarına rastlıyoruz. Malum, Deniz Baykal tüzüğü değiştirerek, genel başkan yardımcılarına sorumluluk vermeyi, genel sekreterin de sadece bürokratik işleri yürütmesini istemişti. Yetkilerini Önder Sav ile paylaşmayı arzu etmiyordu. CHP'de kıyamet bundan koptu. Önder Sav, tüzük değişmesin diye Baykal'a cephe aldı. Kemal Kılıçdaroğlu ile birlikte hareket etti. Ama sonunda ne oldu? Kılıçdaroğlu da tüzüğü değiştirdi. Önder Sav'ı tasfiye etti.
Yerel seçim sonuçlarında pek bir başarı gösteremeyen CHP'de sular kaynıyor. Bunun üzerine bir de yeniden tüzük değişikliği tartışmaları başlarsa, kaotik bir manzara ortaya çıkar. Kemal Kılıçdaroğlu'nun işi hayli zor. Siyasi parti bünyesinde elbette tartışma olmalı ama CHP'de münakaşalar derinleşiyor, iş hizipleşmeye kadar varıyor. Oysa 2014 ve 2015 siyasi açıdan o kadar önemli ki, içe dönük kavgalarla güç kaybetmemek gerekir.
Cumhurbaşkanlığı
10 Ağustos'a kadar sıcak günler bizi bekliyor. Hem mevsim sıcak hem siyaset. Şu anda henüz muallaktayız. Hiçbir aday belli değil. Acaba Tayyip Erdoğan, cumhurbaşkanlığı konusunda kararlı mı? Özellikle bugünkü şartlarda kamuoyu araştırmaları nasıl bir sonuç veriyor? Muhtemelen ilk turda %50 alamaz; ikinci tura kalır. İkinci turdaki şansı, CHP ya da MHP adaylarına bağlı. Bu iki parti, birlikte hareket edip, bir sinerji yaratabilirlerse, sürpriz gelişmeler ortaya çıkabilir. Neden müşterek aday Meral Akşener, Sami Selçuk, Haşim Kılıç olmasın?..
"Meydanda Tayyip Erdoğan'la baş edemezler" diye düşünenler yanılıyor. Çünkü cumhurbaşkanlığı makamı, adaleti, herkese eşit mesafede olmayı, dürüstlüğü gerektiren bir konum. Bunun için meydana çıkmak da icap etmez. Öfkesine yenilmiş ve yolsuzluk iddialarından henüz arınmamış bir kişiyle yarışmak o kadar zor olmayabilir.