Kürt realitesi geldi dayandı
Yavuz Baydar 01 Ocak 1970
Ankara, hızla değişen 'bölgesel Kürt realitesi' ile baş başa artık.
Türkiye'nin Kürt sorunu yıllarca fırsat üstüne fırsat heba ede ede ötelenip birikirken ve 2011'den bu yana da nitelik değiştirip bir iktidarın tekelleşmesinde araç haline getirilirken, IŞİD çeteleri komşu bölgede domino taşlarını yerinden oynatıverdi.
Oynayan taşlar şaka değil: Türkiye'nin 1200 kilometrelik güney sınırını bir 'yumuşakça' haline getiriyor; muazzam bir güvenlik açığı yaratıyor.
Ankara meseleyle iki hayati boyutta yüzleşmek zorunda.
Rötarlı 'Çözüm Paketi' tam da Irak Kürdistan Bölgesi'nde kendi kaderini tayin hakkının açıkça seslendirildiği günlere denk geliyor. Paketin Cumhurbaşkanlığı seçimleri öncesine sıkıştırılması da hamlenin taktik mi, 'stratejik derinlik'(!) amaçlı mı olduğunu sorgulatır nitelikte.
Türkiye'de barış sürecini ve Kürt taleplerine yaklaşımı ile sınır ötesinde ucu bağımsız devlete uzanabilecek yeni opsiyonları Ankara acaba bir bütünlük içinde görüyor mu, görüyorsa nasıl görüyor, belli değil.
IŞİD'in Huruç harekâtı, Kürtler’i birleştirmekte.
Gelinen çetrefil nokta, Türkiye için çok kritik bir noktaya işaret ediyor, Erdoğan için hem risk hem de fırsatlar içeriyor.
Erdoğan’ın Kürt oyuna ihtiyacı var
İddia edilenin aksine, Erdoğan'ın seçimlerde Kürt oylarına ihtiyacı var. Aday olursa Cumhurbaşkanlığı’nı kazanması çantada keklik değil. Paketin zamanlaması adaylık arzusunu, ama aynı zamanda Kürt oyuna göz kırpmasını da anlatıyor.
Paketin yetersiz olduğu açık. Müzakerelerin 'devamı' için devlet tarafına cezai muafiyet sağlıyor, HDP gibi sivil siyasi aktörleri 'açıkta' bırakıyor. Ayrıca, aynı notalarla, yeniden 'eve dön, ceza alma' şarkısıyla silah bırakmayı utangaçça teşvik ediyor. Bunun Kürt cenahında 'yetmez ama evet' ile karşılanacağını şimdiden söyleyebiliriz.
Öcalan, sabırla beklediği özgürlük koşullarının olgunlaşmakta olduğunu düşünmekte: Irak ve Suriye'deki gelişmeler, bunun taşlarını tek tek döşüyor.
O iki ülkede Kürtler tarihi fırsatı tam da yakalamış, kimliklerini topyekûn kurumsallaştırma safhasına geçmişken, Türkiye Kürtlerinin kapatılmayan defterlerle sürgit oyalamalara sabırlı davranmayacağı aşikâr.
Erdoğan fiili başkanlık sistemini yetersiz paketle Kürtler’i şimdilik ikna yoluyla garantileyerek süreci daha fazla yayma sanrısına kapılmış olabilir.
Ama bu, realitenin peşinden nal toplama anlamına gelecektir.
Kim ne derse desin, 'Irak'ın ruhuna el Fatiha' denmiştir artık. Kimse Kerkük'ü Kürtler’in elinden alamaz.
Guardian muhabiri Martin Chulov, Bağdat'ın ve Şii kesimin de bu gerçeği artık kabullendiğini, 'gitti gider' dediğini yazıyordu dün. Yerinde bir tespit.
Tek güç Irak Kürtleri
Ayrıca, Irak'ın bütünlüğünü yeniden sağlamak Sünni Arap bölgeden IŞİD'in temizlenmesini gerektirecek bir siyasi ve askeri hamleyi gerektirir ki, böyle bir bölgesel irade ortalıkta yoktur. Görünür bir gelecekte de olmayacaktır. IŞİD, Tahran-Şam-Hizbullah hattını kesmiş gibidir, ki bu parçalanmanın artık tescili demektir.
İran eğer Şii güney bölgesinde -ki dünyanın en zengin petrol yatakları burada- hakimiyeti pekiştirmekle yetinirse, Kürtler’in kuzeyde adı ne olursa olsun 'oluşum'una karşı çıkmayacaktır.
Peki, Ankara ne yapacak? Ortada en az 40 ayrı örgütün -kimi gözü dönmüş çeteler- kol gezdiği, 400 binden fazla silahlı militanın bulunduğu bir başıboş ülke var. Bu ülkede, her türlü dehşet ve barbarlığı ihraç etmeye hazır Selefiler’e karşı etkili mücadele edebilecek tek güç, Irak Kürtleri. Rojava'da da PYD.
'Öyle mi olsun, böyle mi'ye imkan bırakmayan bir durum. Bu durumda, tek akılcı yol, 'yurtta hızla çözüm, bölgede seküler Kürtler’le işbirliği'dir. Özal'ın öngörüsü haklı çıktı: Türkiye ve bölge Kürtleri 'karşılıklı bağımlılık' halinde.
ABD ve Ankara 'şimdilik' Irak'ın bütünlüğünün korunması gibi olmayacak bir duaya amin demekle meşgul.
Ya Irak Kürdistanı referandumla 'Türkiye ile konfederasyon' derse?
Olmaz olmaz demeyin. Bu saatten sonra her olasılık masada.
Realite böyledir işte, hiç kimsenin gözünün yaşına bakmaz.