Nerede bu hükümet?
Mümtaz’er Türköne 01 Ocak 1970
Son günlerde bu soruyu en fazla ciğeri yanarak ve feryad u figan ederek sormakta olan kişi Başbakan Erdoğan olmalı.
İşler iyi gitmiyor. İşleyen, iş gören ve Başbakan’ın önüne “sonuç” getirebilen bir hükümet aygıtı yok. Peş peşe yüksek perdeden sıralanan, herkesin “koskoca Başbakan söylediğine göre bir hikmeti vardır herhalde” diye akıbetini sabırla beklediği sözler anlamını, değerini ve ağırlığını kaybediyor. Başbakan’ın ağır ve abus çehresine rağmen ciddiyeti hızla tükeniyor.
Gözlerimizi yukarılara, azametli devletin tepesine dikerek korku ve endişe içinde öfke dolu şimşeklerin çakışını izliyoruz. Kolay değil, “yanlarına önümüzü iliklemeden yaklaşamadığımız” savcıları, yargıçlarıyla koskoca yargının altını üstüne getiren, saygı içinde hayatımızı emanet etmek zorunda olduğumuz polisleri, gök ekin biçer gibi kökünden tırpanlayıp sağa sola savuran dehşetengiz bir iktidar var yukarıda. “Yolsuzluk iddiası” lafını ağzına alanın, anasından emdiği sütü burnundan fitil fitil getiren bir iktidar. Yine de bir şeyler yolunda gitmiyor. Peki neler? Baktığımız yerden, yani aşağılardan görünmüyor. Bir de oraya çıkıp aşağılara bakmayı, olup bitenleri en tepeden yakalamayı deneyelim.
“Başbakanlığı dinleyenler, böcek koyanlar, Teftiş Kurulu’nun çok ciddi tespitlerine rağmen serbest bırakıldı.” diyor, birisi. Kim? Başbakan. Başbakan biliyor, Başbakan’ın hiç şüphesi yok, Başbakan’ın elinde belgeler var. Savcılığın salıverdiği, Mahkeme’nin serbest bıraktığı emniyet mensuplarının zindanlarda çürümesi, bir daha gün yüzü görmemesi lâzım. Ne derin bir acz, ne hazin bir iktidarsızlık. Koskoca Başbakan, hakkını arayamıyor, mahremiyetine girenleri içeriye tıktıramıyor.
Basit bir olay deyip geçiştiremezsiniz. Her önüne geleni “paralel” diye yaftalayan Başbakan’ın ucundan yakaladığı, “inlerine giriyoruz” lafının yegane mesnedi olan soruşturma, tuzla buz olup darmadağın oluyor. Koskoca Başbakan, sıra arkadaşını şekerini paylaşmadı diye öğretmenine jurnalleyen ispiyoncu çocuğun durumuna düşüyor. Galiba ortada bir böcek hiçbir zaman mevcut olmadı veya bulanlar tarafından konuldu. Yine de Başbakan’ın yerinde olsanız ne derdiniz? “Nerede bu hükümet?”
İdris Naim Şahin’in soru önergesine konu olan “emirname”, bütün hükümet organlarının içine girebilmek için bir “in” inşa etmekte olduklarının şeksiz-şüphesiz delili. Başbakan “inlerine gireceğiz” dedikten sonra, oturup bir “in” inşa etmek gerekmiyor mu? Sorunlar bitmiyor. “İrtica ile mücadele eylem planı” gibi, askerlerin marifeti olarak böyle bir “proje” hazırlansaydı, bu kadar kısa zamanda medyanın eline düşüp, hazırlayanları maskara eder miydi? Nerede bu hükümet?
12 yıldır devam eden bir iktidar. Karşınızda en ufağından bir rakip bile kalmamış. Evcil hayvan kulübesi kadar da olsa bir in tasarlayıp ortaya çıkartacak bir tek adam bile koca hükümetin içinden çıkmaz mı? Gelin kızmayın, öfkelenmeyin. Kaçmaktan kovalamaya fırsat mı kalıyor? İçişleri Bakanı, “iki milyar dolar”ın hesabını mı verecek, kısa bir süre önce kendi koltuğunda oturan selefinin her biri demir leblebi gibi sorularına cevap mı yetiştirecek, yoksa emirlerine uymayan polisleri sağa sola mı sürecek?
Havada son sürat giden Başbakanlık özel uçağından, Cumhurbaşkanlığı uçağına transfer yapılacak. Parti Teşkilatı’nın sağı-solu oynuyor. Başkası değil, Başbakan şikâyetçi. “Bir yıldır taraf olmayanlara” sesleniyor ve tehdit ediyor: “Bitaraf olan bertaraf olur.” Bülent Arınç’a “batsın dengelerin” diye ayar geçiyor. “Paralel” lafını ağzına hiç almayan hem partisindeki hem kabinesindeki “kahir ekseriyetle”, Başbakan ne yapabilir?
Başbakan adına vereceğiniz hüküm yine baktığınız yere bağlı. Bir sürü yeteneksiz, beceriksiz adam çevresini sarmış olabilir. Bir korkaklar ordusu tarafından kuşatılmıştır. Veya, o dev karizmasına boyun eğen, kendisine inanan tek bir dava adamı bile çevresinde mevcut değildir? Siz hangisini söylersiniz? Bütün devlet emrinizde, yargı yere serilmiş, arkanızda % 45’lik halk desteği ve onca medya gücü... Peki nerede bu hükümet?