MUSTAFA NECATİ SEPETÇİOĞLU'NA DAİR
Cengiz Akyıldız ( Derleyen) 01 Ocak 1970
Hani bir söz vardır: “Yiğidin namını duy, fakat kendisini tanıma” derler. O, istisna idi. Zaten müstesna insanları hiçbir genel lemenin içine sokamazsınız.
Uzaktan bakınca bir tepecik gibi görünür, ama yaklaştıkça devasa bir dağa dönüşür onlar.
Ve tanımış olmaktan onur duyduğunuz kişiler listesinin birinci sırasına yükselirler.
Mustafa Necati Sepetçioğlu’nu tanıyabilmek için mutlaka onunla yüz yüze gelmek, karşılıklı oturup konuşmak gerekmezdi. Her biri birbirinden değerli kitaplarını ve yazılarını okumak da yeterliydi.
Benim onunla tanışıklığım da öyle başlamıştı.
O’nun “Kilit, Anahtar, Kapı, konak, Çatı” adlarını taşıyan kitap serisini çok eski yıllarda okumuş ve tadına doyamamıştım.
Tadına doyamadığınız kitapları (günlük gelişmelerin de zorlaması ile) tekrar okumak ihtiyacını duyarsınız. Özellikle son yirmi yılda “Millet” ya da “Ulus devlet” olma ruh ve şuurunun giderek erozyona uğradığını görünce, tutunacağım tek dal elbette Sepetçioğlu Hoca’nın kitapları olacaktı.
Issız çöllerde susuzluktan dudağı çatlamış bir yolcu gibi kana kana ve tekrar tekrar okudum Sepetçioğlu’nun kitaplarını. Sadece okumakla yetinmedim, kitap serisinden 20 takım alarak, genel müdürlüğünü yaptığım kurumdaki genç gazeteci arkadaşlarıma da dağıttım ve onlara dedim ki:
“Bir hafta içerisinde lütfen herkes ‘Kilit’i okusun. Bir hafta sonraki sabah toplantısında bu kitabı üslup, içerik ve fikir yönünden tartışacağız. O tartışmada kitabı kimlerin okuyup, kimlerin okumadığı da ortaya çıkmış olacak.”
Daha sonra serinin diğer kitaplarını da okumalarını rica ettim her hafta bir kitabı enine boyuna tartıştık.
Serinin 4. kitabından sonra genç gazetecilerde belirgin değişikler görülmeye başlandı. Bazılarının şevki arttı, çalışma ve üretme temposu yükseldi. Dünyaya hayata ve işe daha iyimser gözle bakar oldular. Kendilerine güvenleri arttı. Çalışmanın ve üretmenin en büyük erdem olduğunun bilincine vardıklarını gözlemledim.
İstanbul’daki evinde bir sohbetimiz sırasında bu gözlemimi Sepetçioğlu Hoca’ya anlattım. Yüzünde çok tatlı bir mutluluk belirmesine rağmen, mahcup bir tavırla sordu:
“Peki, sizce nedir bunun sebebi?”
“Hocam” dedim, “Serinin özellikle ilk kitaplarında gençleri etkileyen müthiş bir ‘Selçuklu Ruhu’ var.”
Ben daha cümlemi bitirmeden, o sırada mutfakta olan değerli eşi Muazzam Hanımefendi’ye, “Hanım hanım, gel bak Kutlay Bey ne diyor” diye seslendi ve bana dönerek ekledi:
“Evet doğru söylüyorsun, o kitaplarda Selçuklu ruhu var.”
Yazmaya adanmış bir ömür
Mustafa Necati Sepetçioğlu’nu anlatmak o kadar zor ki.
Çok genç yaşta yazmaya başlayan Sepetçioğlu’nun ilk hikayeleri Sivas’ta çıkan Hakikat Gazetesi’nde 1948 yılında, yani henüz 16 yaşında iken yayımlanmaya başladı. Hikayeleri daha sonra İstanbul, Yol, Türk Yurdu, Türk Düşüncesi, Su, Türk Sanatı, Bilgi, Toprak ve Türk Edebiyatı dergilerinde yer aldı.
Sepetçioğlu Hoca için yazmanın sınırı yoktu. Ama o, günümüzün birçok ünlü yazarı gibi eften püften şeyler yazmıyor, Türk’ün onurlu tarihini uydurma aşk ve seks öyküleri ile kirletmiyor, hayali kahramanlar yaratmıyordu.
“Çağlayan Vadi” adlı romanı 1967-1971 yılları arasında Vatan Gazetesi’nde tefrika edildi. “Nehir roman” denilebilecek bir grup romanında Malazgirt Zaferi’nden başlanarak Osmanlı’nın Fetret Devri’ne kadar Türk tarihi konu alınırken, diğer kitap ve romanlarında günümüz Türkiye’sinde yaşanan toplumsal değişim ve sonuçları, güçlü bir mantık süzgecinden geçirilerek analiz ediliyordu.
Sepetçioğlu Hoca aynı zamanda yetkin bir oyun yazarıydı. “Trampacılar” adlı oyunu 1968 yılında İstanbul Şehir Tiyatrosu’nda sahnelenmişti. Oyun yazarlığında en başarılı eseri olan “Büyük Otmarlar”, önce İstanbul Üniversitesi Talebe Birliği Gençlik Tiyatrosu’nca 1968’de sahneye konulmuş, ardından bir yıl sonra Avrupa Üniversitelerarası Tiyatro Festivali’nde “En İyi Oyun” seçilmişti.
Merhum Sepetçioğlu, “Çardaklı Bakıcı” adlı oyunu ile MEB Ödülü’nü, “Gece Vaktinde Gün Dönümü” ve “Karanlıkta Mum Işığı” adlı eserleriyle Türkiye Milli Kültür Vakfı 1980 Kültür Armağanı’nı, “Ve Çanakkale 3 / Dönüler” adlı eseri ile Türkiye Yazarlar Birliği’nin 1980 Yılın Romancısı Ödülü’nü kazandı. 1994 yılında kendisine İLESAM Üstün Hizmet Beratı verildi. 1998’de Atatürk Dil-Tarih Kurumu Şeref Üyeliği’ne seçildi.
O’ndaki yürek yangısı
2004 yılındaki bir sohbetimizde, Mustafa Necati Sepetçioğlu Hoca’nın henüz sürekli sarı basın kartı sahibi olmadığını öğrenmiştim.
Bu, haksızlıktı.
Gazetecilikle uzaktan yakından ilgisi olmayan ve hayatı boyunca iki satır yazı yazmayanlar bile, herhangi bir yayın organının kadrosunda gösteriliyor ve yasa boşluklarından yararlanarak sarı basın kartı alabiliyorken; ömrünü yazmaya adamış, 1952 yılından beri yazarlık ve gazetecilik yapmış, gazete ve dergilerde binlerce makalesi, araştırması, dizi yazısı yayınlanmış ve birbirinden değerli 52 kitaba imza atmış Mustafa Necati Sepetçioğlu’na nasıl olur da sürekli sarı basın kartı verilmezdi?
Ankara’ya dönünce, önce Hoca’nın 1952’den bu yana gazetelerde yayınlanmış yazı ve tefrikalarının birer kopyasını Milli Kütüphane’den buldurdum. Sonra bunları Başbakanlık Basın – Yayın ve Enformasyon Genel Müdürlüğü’ne vererek Sepetçioğlu Hoca’nın henüz sürekli basın kartı olmadığını söyledim. Benim yakın takibim ve Basın-Yayın Enformasyon Genel Müdürlüğü ve Basın Kartları Komisyonu’nun da ilgi ve yardımları sayesinde Hoca’nın sürekli basın kartının çıkarılarak adresine gönderilmesini sağladım.
Genel Müdürü bulunduğum kurum tarafından her yıl güncellenerek 7 ayrı dilde basılan Türkiye Tanıtım Kitabı’nı hazırlama kuruluna “Cumhuriyet Dönemi Türk Edebiyatı” bölümünde diğer yazar, şair ve edebiyatçılarımızla birlikte M. Necati Sepetçioğlu Hoca’dan, eserleri ve aldığı ödüllerden söz edilmesini tavsiye ve rica ettim. Bu tavsiyem kurul tarafından kabul görerek Sepetçioğlu Hoca da kitaba alındı.
Mustafa Necati Sepet.ioğlu, Türk milli kültürüne birbirinden değerli eserler kazandırmış; kitapları, makaleleri ve araştırmaları ile bir nesle hocalık yapmıştı. Benim yaptığım, Hoca’nın emekleri ve fedakarlıkları yanında elbette solda sıfır gibi kalırdı. Ne yapsak O’na borcumuzu ödeyemezdik. Ama benim aziz Hocam, vefa duygusundan kaynaklanan gayretimi karşılıksız bırakmayacak kadar kibar ve mütevazıydı. El yazısıyla dört sayfalık bir mektup göndererek, teşekkür etme nezaketini esirgemedi.
Mektubun birinci sayfasında Hoca’nın beni çok etkileyen bir cümlesi vardı. Kendimi görevlendirerek yardımına koşmamdan son derece mutlu olduğunu söyleyen Hoca, “Bir de hele kendiliğinden kendini görevlendirerek yardımıma koşulması, tarifi imkânsız güvenler veriyor bana. Galiba sol denilen cemaat / aşiret sürüsünün yazıcısını çizicisini sahiplenmesi karşısında yıllardır bir yalnız seyirci olmanın yürek yangısı yüzünden olsa gerek” diyordu.
Bu bir yakınma idi elbette. Bu, yalnız bırakılmaya isyan idi.
Ama Mustafa Necati Sepetçioğlu yine de şikayetçi değildi.
Çünkü O’nun şöhrette, makamda mevkide, malda mülkte, parada pulda gözü yoktu.
Medyada bugün bir köşe yazarının 75 bin dolar aylık aldığı, patronunun ihale işlerini takip eden veya tetikçiliğini yapan gazetecilerin lüks villalarda yaşadığı, Türk düşmanı yabancı vakıf ve kuruluşlara hizmet eden yazarların milyon dolarlar kazandıkları bir ülkede Mustafa Necati Sepetçioğlu’nun oturacağı tapulu bir evi bile olmadan Hakk’ın rahmetine kavuştuğunu düşünün…
Gece gündüz demeden 54 yıl gazetecilik yapmanın, her biri birbirinden değerli 52 eseri Türk milli kültürüne armağan etmenin, binlerce makale ve araştırma hazırlamanın ödülü bu mu olmalıydı?
Milliyetçi vatanseverlerin Mustafa Necati Sepetçioğlu’na ödenmemiş borçları var. Bu borcu ödemek elbette kolay değil. Ama O’nun adını ve eserlerini yaşatma yolunda gösterilecek her gayret, bu borcun hiç değilse küçük bir bölümünün ödenmesini sağlayabilir.
MUSTAFA NECATİ SEPETÇİOĞLU
Evet, o, çağımızın Dede Korkut’uydu.
Gerçek bir bilgeydi.
Türk kültürüne kazandırdığı eserlerle, bir neslin hocası oldu.
Birinci ölüm yıldönümünde saygı ve rahmetle andığımız
büyük fikir adamı ve Türk edebiyatının Cumhuriyet
dönemi usta romancılarından Mustafa Necati Sepetçioğlu,
1932 yılında Zile’de dünyaya gelmişti.
İlk ve ortaokulu Zile’de bitirdikten sonra, Sivas ve Tokat’ta başladığı lise öğrenimini İstanbul Haydarpaşa Lisesi’nde 1951 yılında tamamlamış, İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü’nden 1956 yılında mezun olmuştu.
Edebiyat Fakültesi’nden sınıf arkadaşı olan Neriman Muazzam Gürşen’le mutlu bir evlilik yapmıştı. Ankara’dan Genel Kurmay Başkanlığı Psikolojik Harp Dairesindeki yedek subaylık görevinden sonra, yoğun ama düzenli bir çalışma hayatı…
İstanbul’da Adalar Belediyesi’nde başlayan ve Eminönü Belediyesi’nde devam eden memuriyet…
Türkiye Kızılay Derneği’nde kısa süren Neşriyat Müdürlüğü’nün ardından, 1966 yılına kadar sürecek İstanbul Sosyal Sigortalar Kurumu Hukuk İşleri Müdürlüğü’nde idare amirliği…
1967’de başlayan Sosyal Sigortalar Kurumu Şişli Hastanesi Müdürlüğü, 1968’de başlayan Milli Eğitim Basımevi ve Derleme Müdürlüğü, Ve bu görevde iken 1976 yılında emeklilik…
Mustafa Necati Sepetçioğlu, emekli olduktan sonra, 1948 yılında henüz 16 yaşında iken başladığı dergi ve gazetelere yazı yazmanın yanı sıra, tarihe karşı olgun bir sorumluluk bilinci içeren tarihi romanlarını da aralıksız yazmaya devam etti.
İlk hikayeleri Sivas’ta çıkan Hakikat gazetesinde 1948 yılında yayınlanmıştı. . Daha sonraki hikayeleri İstanbul, Yol, Türk Yurdu, Türk Dili, Türk edebiyatı dergilerinde yer aldı. Hikayeleri ilk basılmış kitabı olan “Abdürrezzak Efendi” ve 1972’de yayınlanan “Menevşeler Ölmemeli” adlı kitaplarında toplandı. Bu hikayeler, Almancaya çevrildi. Azerbaycan’da, Bakü’de de yayımlandı.
Tiyatro eserlerinin bir kısmı İstanbul Şehir Tiyatroları’nda sahneye kondu, bir kısmı ise kitap halinde basıldı. Bu eserlerinden Büyük Otmarlar, önce İstanbul Üniversitesi Talebe Birliği Gençlik Tiyatrosunca sahneye konuldu, sonra İtalya’da Porma, ve İsviçre’de Zürih kentinde oynanarak, 1968 yılında bu şehirdeki “Dünya Gençlik Tiyatro Festivali”nde birincilik ödülü aldı. “Çardaklı Bakıcı” adlı oyunu ile MEB ödülünü kazandı. Konu olarak Türk destanlarını işleyen ve yedi büyük Türk destanını tek bir destan halinde ve roman bütünlüğünde geliştiren, adına “Yaratılış ve Türeyiş” dediği kitabı Türkiye dışında Polonyada’da da yayınlandı, Amerika’da İngilizce’ye çevrildi.
Nehir roman denilebilecek bir grup romanında Malazgirt Zaferi’nden başlayarak Osmanlı’nın Fetret Devrine kadar Türk tarihini konu alırken, diğer romanlarında günümüz Türkiye’sinde yaşanan toplumsal değişim ve sonuçlarını işledi.
“Gece Vaktinde Gün Dönümü” ve “Karanlıkta Mum Işığı” adlı kitaplarıyla Türkiye Milli Kültür Vakfı 1980 Kültür Armağanı’nı, “Ve Çanakkale 3 / Dönüler” adlı eseri ile Türkiye Yazarlar Birliği’nin 1980 “Yılın Romancısı Ödülü”nü kazandı. 1994’te de “İLESAM Üstün Hizmet Beratı”na layık görüldü.
1986 yılında Konya kültür ve Turizm Derneği “Edebiyat ve sanat Büyük Ödülü”nü alan Mustafa Necati Sepetçioğlu’na Konya Selçuk ve Tokat Gazi Osman Paşa Üniversiteleri tarafından “ Fahri Doktora “ ünvanı verildi.18 Kasım 1997 tarihinde Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Kurumu, Atatürk Kültür Merkezi Şeref Üyesi seçildi.Roman, hikaye ve tiyatro eserlerinin ve pek çok baskısı yapılan ve çevrilen Sepetçioğlu’nun 100’den fazla da makale, röportaj, sohbet ve diğer yazıları ile konferans ve tebliğleri bulunuyor.Pek çok baskısı yapılan ve çeşitli dillere çevrilen roman, hikaye ve tiyatro eserlerinin yanı sıra Sepetçioğlu’nun bir çok makale, röportaj, sohbet ve diğer yazıları ile konferans ve tebliğleri bulunuyor.Sürekli Basın Kartı sahibi olan yazar, şiirsel bir dille yazdığı “Yesili Ahmet Hoca” adlı son eseriyle de otoritelerin büyük övgüsünü kazanmış, Ahmet Yesevi Üniversitesi ve Vakfı tarafından “Berat ve Plaket” ile ödüle layik görülmüştü.
Mustafa Necati Sepetçioğlu, 74 yıllık hayatında, başlıcaları Kilit, Anahtar, Kapı, Çatı, Üçler - Yediler – Kırklar, Bu Atlı Geçite Gider, Cevahir ile Sadık Çavuş’un Buğday Kamyonu Geçitteki Ülke, Karanlıkta Mum Işığı, Darağacı, Ebem Kuşağı, Sabır, Gece Vaktinde Gün Dönümü, Güneşin Dört Köşesi, Ve Çanakkale - Geldiler – Gördüler – Döndüler, Kutsal Mahpus olmak üzere 50’ye yakın ölümsüz esere imza atarak ve baki kalan bu kubbede hoş bir seda bırakarak, 8 Temmuz 2006’da aramızdan ayrıldı.
Ruhu şad olsun.
KİLİT
BUĞDAY KAMYONU
ANAHTAR
KARANLIKTA MUM IŞIĞI
KAPI
GÜNEŞİN DÖRT KÖŞESİ
KONAK
ÇATI
ÜÇLER YEDİLER KIRKLAR
GEÇİTTEKİ ÜLKE
DARAĞACI
EBEMKUŞAĞI
SABIR
GÜNDÖNÜMÜ
BU ATLI GEÇİDE GİDER
KÜLTÜR DİZİSİ 2
SONSUZA UZANAN TAŞLAR
BENİM ADIM YUNUS EMRE
CAN OCAĞINDA PİŞEN AŞ
YUNUS EMRE
DEDEM KORKUTUN KİTABI
YARATILIŞ VE TÜREYİŞ
KARŞILAŞTIRMALI TÜRK
HER BİZANSA BİR FATİH
DESTANLARI MENEVŞELER ÖLMEMELİ
KUTSAL MAHPUS EBU HANİFE DÜNDEN BUGÜNE VE YARINA
TÜRK İSLÂM EFSANELERİ
DÜNDEN BUGÜNE VE YARINA 2
TAKIM (24 KİTAP)
KÖPRÜ
BÜYÜK OTMARLAR
ABDÜRREZZAK EFENDİ
ÇANAKKALE DİZİSİ
SAHİBİNİ ARAYAN TOPRAK
VE ÇANAKKALE - 1 GELDİLER
ZAMAN TOPRAK VE SAHİBİ
VE ÇANAKKALE - 2 GÖRDÜLER
ZAMAN YÜRÜYÜŞÜ
VE ÇANAKKALE - 3 DÖNDÜLER
ZAMAN BİR DAR KAPIDA
ZAMAN SARKACI
BOYUN EĞİŞ
HAYIR DEYİŞ
AHMET YESEVİ DİZİSİ DİĞER ESERLERİ
YESİLİ HOCA AHMED 1
ÇARDAKLI BAKICI
YESİLİ HOCA AHMED 2
SON BLOKLAR
YESİLİ HOCA AHMED 3
ZAMAN DÖNÜMÜ
DERGI VE GAZETELERDEKI MAKALELERİ
Tahta Kurusu, Büyük Doğu derg., 29 Ağustos 1952, sayı 104.
Ay, Bulut ve İnsan, Türk Sanatı derg., 15 Mart 1953, sayı 6.
Bayram Sabahları, Türk Sanatı derg., 1 Nisan 1953, sayı 7.
Fındıklı, Türk Sanatı derg., 1 Haziran 1953, sayı 11.
Yağmur, Türk Sanatı derg., Temmuz 1953, sayı 13.
Yağmur ve İnanç, Türk Sanatı derg., Ağustos-Eylül 1963, sayı 14-15
Vapurda Bir Adam Vardı, İstanbul derg., Aralık 1953, C.1, sayı 2.
Pancar Tarlasından Burçak Tarlasına, Türk Sanatı derg. Ocak 1954, sayı 19.
Uçan Daire, Türk Sanatı derg., Şubat 1954, sayı 20.
Müdür Pancar Tarlasında, Türk Sanatı derg., Şubat 1954, sayı 20.
Ziya İlhan Zaimoğlu ile Karşı Karşıya, Türk Sanatı derg., Mayıs 1954, sayı 23.
Elleri Çamurda, İstanbul derg., Mayıs 1954, sayı 7.
Sait Faik'te Harici Alem Eşya ve Renkler, Türk Sanatı derg., Haziran 1954, sayı 24.
Sinagog ve Çarşaf, Türk Düşüncesi derg., 1 Temmuz 1954, sayı 8.
Bir İnsanla Konuşmak, Türk Sanatı derg., Temmuz 1954, sayı 25.
Türk Hikayeciliği ve Hikayecileri-I, Türk Sanatı derg., Ağustos 1954, sayı 26.
Türk Hikayeciliği ve Hikayecileri-II, Türk ,Sanatı derg., Eylül 1954,sayı.27.
Karaağaçlar Altında, İstanbul derg., Eylül 1954, sayı 11.
Bayramda Gelen Mektup, Gurbet derg., Eylül-Ekim 1954, sayı 5.
Türk Hikayeciliği ve Hikayecileri-III, Türk Sanatı derg., Ekim 1954, sayı28.
Geçen Ayın Dergileri, Türk Yurdu derg., Kasım 1954, sayı 238.
Türk Hikayeciliği ve Türk Hikayecileri-IV, Türk Sanatı derg., Kasım 1954, sayı 29.
Ali Suha Beyi'in Şapkası, Türk Sanatı derg., Aralık 1954, sayı 30.
Geçen Ayın Dergileri, Türk Vurdu derg., Aralık 1954, sayı 239.
Merdivenin Birinci Basamağı, İstanbul derg., Aralık 1954, sayı 14.
Geçen Ayın Dergileri, Türk Yurdu derg., Ocak 1955, sayı 240.
Haldun Taner- Onikiye Bir Var, Türk Sanatı derg., Şubat 955, sayı 32.
Geçen, Ayın Dergileri, Türk Vurdu derg., Şubat 955, sayı 241.
Kriz, Türk Sanatı derg., Mart 955, sayı 33.
Geçen Ayın Dergileri, Türk Yurdu derg., Mart 955, sayı 242.
Abdülkadir Karahan-İslam Türk Ed-Kırk Hadis, Türk Düşüncesi derg., 1 Nisan 955, sayı 17.
Peyami Safa'ya Mektup I, Türk Sanatı derg., Nisan 955, sayı 34.
Geçen Ayın Dergileri, Türk Yurdu derg., Nisan 955, sayı 243.
Geçen Ayın Dergileri, Türk Yurdu derg., Mayıs 955, sayı 244.
Nurettin özdemir-Yağmur Sonrası, Türk Düşüncesi derg., 1 Haziran 955, sayı 19.
Avara Mu, Türk Sanatı derg., Haziran 955, sayı 36.
Geçen Ayın Dergileri, Türk Yurdu derg., Haziran 955, sayı 245.
Geçen Ayın Dergileri, Türk Yurdu derg., Temmuz 1955, sayı 246.
Sonbahar Sabahında İki Kuruş, Türk Sanatı derg.,Temmuz-Ağustos 955, sayı 37-38.
Geçen Ayın Dergileri, Türk Yurdu derg., Ağustos 1955, sayı 247.
Geçen Ayın Dergileri, Türk Yurdu derg., Eylül 955, sayı 248.
İki İnsan Tipi, Türk Sanatı derg., Eylül-Ekim 955, sayı 39-40.
Geçen Ayın Dergileri, Türk Yurdu derg., Ekim 955, sayı 249.
Bir Seyahatin Ardından I, Türk Sanatı derg., Kasım 955, sayı 41.
Geçen Ayın Dergileri, Türk Yurdu derg., Kasım 955, sayı 250.
Geçen Ayın Dergileri, Türk Yurdu derg., Aralık 955, sayı 251.
Bir Sayahatin Ardından 2, Türk Sanatı derg., Ocak 956,sayı 43.
Geçen Ayın Dergileri, Tprk Yurdu derg., Ocak 956, sayı 252.
Geçen Ayın Dergileri, Türk Yurdu derg., Şubat 956, sayı 253.
Geçen Ayın Dergileri, Türk Yurdu derg., Mart 956, sayı 254.
Ölü Suratlı Toprak, Türk Sanatı derg., Nisan, 956, sayı 46.