BİR MİLLETİN DESTANCISI, BİR KURULUŞ ROMANCISI: M. NECATİ SEPETÇİOĞLU
Şahin Torun 01 Ocak 1970
Şimdilerde kısa kesilmiş, jöleli amerikan traşlı saçlarıyla okul dışındaki meşgalelerine dershane, bilgisayar v.s gibi ek meşgaleler ekleyerek yorgun düşen genç kuşaklar,bir moda gibi kapıldıkları fantastik ve metalik okumalarından fırsat bulup M.Necati Sepetçioğlu’nu okuyorlar mı bilmem…
Eğer okuyanlar var ise; herhangi bir ön okuma düzeyi için oldukça ustaca tasarlanmış bir kurgu eşliğinde ağlayışı ‘Sarı Hoca’ tarafından pepezlenerek engellenen Türk boyunun gözbebeği ‘Alparslan’ın kaba kuvvetle açamadığı paslı ‘Kilit’i ‘Bismillah’ anahtarı ile nasıl da açabildiğini görerek düşünmeye başlamışlar demektir.
‘Alparslan’ın bu ilk eğitiminden hareketle yine onun etrafında dönen bir anlatımla, kılıç hocası ‘Sav Tekin’in, bilgi ve görgüsünü Sarı Hoca’dan devşiren bir başka yiğit ‘Kılıçarslan’ın, uzak görüşlü bilge ‘Küpeli Hafız’ın ve daha nice kahramanın uzak ufuklarda aradıkları ‘Malazgirt’ güneşinin doğuşunu nasıl seyrettiklerini de okuya okuya uzun soluklu bir sefere çıkmaya hazırlanıyorlardır muhakkak.
Genç kuşakların çıktığı bu uzun sefer sırasında sokak aralarında bulabildiği su birikintilerinde ağaç kabuklarını yüzdürerek kalyon ve çektiriler boyunda hayaller kuran ‘Çaka Bey’in çocukluğunu da, Peçenek soyundan gelme strateji ustası ‘Köse Mihal’in yüzyılları aşan öğütlerini de; sabırla yoğurduğu hamurdan tevekkül somunları pişiren ‘Somuncu Baba’nın diller destan ekmeklerin kokusunu da derin derin soluyorlar demektir.
Ve dahası…Yiğit ‘Balçar’ın, ‘Ersagun’un, ’Afşın’ın, ‘Yağmur Bey’in ve bunlar gibi daha nice Oğuz soylu, Türkmen boylu kahramanın sınırboylarından uzak illere kadar giden serüvenlerini okuyor; Kızılelma’dan Nizam-ı Alem ufuklarına yayılan bir arayışla kah yakın kah uzak beldelerde cenk ede ede‘Yesi’den ‘Malazgirt’e oradan da ‘Konstantiniyye’ye ulaşmaya yazgılı bir milletin kuruluş hikayesini satır satır keşfediyorlar demektir.
İlk yayın tarihleri 1980 öncesine kadar geri giden, çoğunlukla da üzerinde fazlaca durulmadan geçilen bir nehir roman dizisini oluşturan‘Kilit’,‘Anahtar’,’Kapı’, Konak’, ‘Çatı’, ‘Üçler Yediler Kırklar’, ‘Bu Atlı Geçide Gider’, ‘Geçitteki Ülke’, ‘Darağacı’ dokuzlusu ile sonradan bu diziye eklenen ‘Ebemkuşağı’, ‘Sabır’, ’Gündönümü’, ‘Cevahir ile Sadık Çavuş'un Buğday Kamyonu’ adlı romanları da sayacak olursak 14 ciltlik bir tarihsel serüvenin anlatıldığı bu romanlarda M.Necati Sepetçioğlu adeta koskoca bir Türk tarihini birbirine ekleyerek canlandırmak istemiştir.
Öyle ki; hem yazıldıkları hem de okundukları dönem ve kuşaklar için bir yandan bir Aydınlar Ocağı Projesi olan ‘Türk İslam Sentezi’ ile daha farklı bir eksende duran Milli Görüş çizgisi, diğer yandan da bu sentezci ve millici düşünceyi daha duygusal bir çizgiye ‘Türk İslam Ülküsü’ çizgisine ulaştırmaya çalışan veS.Ahmet Arvasi ile gündeme gelen bir Milli Tarih şuurunun ilk popüler ürünleri olarak görmek bile mümkündür.
Bir yandan Selçuklu’dan Osmanlı’ya doğru akan bir yeniden kuruluş düşüncesinin çok rahat okunabilecek bir kurgu eşliğinde işlenişi diğer yandan da yazıldıkları ve okundukları dönemdeki birincil muhatap konumunda olan Milliyetçi / Muhafazakar gençlik kesiminin bu anlamdaki ‘didaktik’ ihtiyaçları bağlamında da hatırı sayılır bir boşluğu dolduran bu romanlarla gençlere tatlı bir okuma serüveni sağlaması bir yana aynı zamanda farklı bir kuruluş kurgusunun da altını çiziyordu M.Necati Sepetçioğlu.
Gerek dönemin düşünsel yapısı ve gerekse aynı dönem içerisindeki daha çok siyasal değişimlerle farklılaşan tarih ve edebiyat ilişkileri üzerindeki ayrışmalar izleğinde oldukça önemli bir çabaydı bu…
Zira daha çok sol edebiyat çevrelerinin yorum ve eleştirileri ile şekillenen ve giderek N.Atsız’ın ‘Ergenekon’cu ‘Başlangıç’ tezi bir yana Kemal Tahir ve Tarık Buğra’nın Devletçi ve ‘Osmanlıcı’
‘Başlangıç’ tezlerinin bile reddedildiği ve bütün bu Millici, Devletçi, Gelenekçi ve Mukaddesatçı tezlerin yanında bir başka tarihi roman yazarı Erol Toy’un ‘Şeyh Bedrettin’ isyanını esas alan ‘Devrimci’ başlangıç tezinin tartışılmaya başlandığı bir dönemde M. Necati Sepetçioğlu bu romanlarıyla sanki de ‘Ergenekoncu’ ve ‘Osmanlıcı’ kuruluş kurgularını ‘Malazgirt’te buluşturmaya uğraşıyordu.
Fikri kökenleri bakımından Ö.Lütfi Barkan’ın ifadesiyle ‘Kolonizatör Türk Dervişleri’ olarak tarif edilen ‘Yesevi Ocağı-Yesi Dervişleri’ kaynaklı aksiyoner Tasavvuf düşüncesi ile Sosyo politik planda S.Ahmet Arvasi’nin hatlarını çizmiş olduğu ve N.Atsız’ın savunmuş olduğu ‘Kızılelma’cı düşünceden çok Türk İslam kaynaşmasına dayalı ‘Nizam-ı Alem’ görüşüne daha yakın ve daha anlamlı bir noktada duran bu ‘Malazgirt Buluşturması’ M.Necati Sepetçioğlu’nun sanatsal çabasını bağlamış olduğu tasavvufi, aksiyoner, milliyetçi ve milletçi başlangıç arayışının da temelini teşkil ediyordu.
Bütün bu eleştiri ve yorum farklılıkları bir yana ; ister kadim ve köklü bir ‘Millet’ olarak Türk Milletinin derlenip toparlanma tarihini buluşturduğu ‘Malazgirt’ vurgusu eksenindeki tartışmalar, isterse o zamana kadar hemen hemen hiçbir tarihsel perspektif taşımayan ve daha çok ele alan yazarın beğenilerine göre şekillenen ucuz epik anlatımlara dayalı popüler edebiyatla bunlardan etkilenen çizgi romanlar ve sinema ile anlatılagelen Türk kuruluş serüvenini kavuşturmuş olduğu tezli ve anlamlı kurgusu eksenindeki tartışmalar nezdinde olsun M.Necati Sepetçioğlu bir yanında Tarih, diğer yanında da kitlesel okumaları barındıran iki uçlu bir meşgaleden başarı ile çıkmanın nadir örneklerinden birini veriyordu.
Meşgalenin birinci ucunda sadece ‘Tarkan’ ve ‘Kara Murat’la çizilipA.Z.Kozanoğlu romanlarıyla ezberlenen bir yüzeysellik kapatılıyor ve 14 cilt boyunca anlatılacak çok daha derin bir tarihi olan bir milletin tarihine karınca kararınca gerekli özenin gösterildiği bir profesyonel duruş yer alıyordu.
Meşgalenin diğer ucunda ise okuması gereken ancak neyi okuyacağını ve nereden başlayacağını kestiremeyen bir gençliğe iyi bir başlangıç yapmak üzere okunabilecek bir dizi roman sunuluyor ve bu sunumla açılan yol üzerinde de daha sonra keşfedilecek olan ‘Mevlana’dan M.İkbal’e, T. Buğra’dan K. Tahir’e, P. Safa’ya, N. fazıl’a, Y. Kemal’e, A. N. Asya’ya, A.H.Tanpınar’a ve oradan da Cüneyd-i Bağdadi’den İbn-i Arabi’ye, Hoca Ahmet Yesevi’den Abdülkadir Geylani’ye ve Said-i Nursi’ye kadar ilerleyebilecek olan bir okuma güzergahı şekilleniyordu.
M.Necati Sepetçioğlu Usta’nın bu iki uçlu meşgalesini görmemezlikten gelen Murat Belge’ ise onun bu Malazgirt vurgusunu ‘…yaşayan tarihten uzaklaşma…’ olarak değerlendiriyor ve bu değerlendirmesini de eğer yaşamış ve M. Necati Sepetçioğlu’nu okumuş olsaydı K.Tahir’in de böyle yorumlayacağı tahminine dayandırıyor…O’nu milletin kuruluşunu romanlaştırırken ‘…Tarihte bir ‘Türk Özü’ bulunduğundan ve bunun yüzyıllar ve çok çeşitli olaylar arasından hemen hemen hiç ‘bozulmadan’ ve hatta ‘değişmeden’ bugüne geldiğini kabul etmekle…’ eleştiriyor…(yky.kitaplık 75 ve 76.sayılar. Sepetçioğlu’nun Pentalojisi)
Varsın eleştirsin; belki de tıpkı Murat Belge’nin eleştirdiği gibi yapıyor M.Necati Sepetçioğlu Usta…Tıpkı her zaman tarihte bir ‘İsyan Özü’ bulunduğu ve bunun hemen hemen hiç bozulmadan ve hatta değişmeden bu güne geldiğini kabul edenler gibi o da bulunduğundan hiçbir zaman endişe etmediği ‘Türk Özü’nü anlatıyor bizlere ve bozulmadan ve değişmeden bu günlere ne kadarının kaldığını bilemesek de ‘…Ve Geldiler’ diye başladığı ‘Çanakkale’ üçlemesinde de bu özün nasıl saklandığını günü gelince de nasıl ortaya çıkabildiğini gösteriyor sonuçta.
Bugün için klasik M.Necati Sepetçioğlu okurları ekseninde daha çok yaşı 50’yi bulan birinci kuşakla 40’a merdiven dayamış ikinci kuşak için sözkonusu edebileceğimiz nostaljik bir misyonu var M.Necati Sepetçioğlu romanlarının… Bu misyon ve nostalji karışımı tanışıklığı sürdürerek ve özellikle ikinci kuşağın 30’lu yaşlarına denk gelen ve 90’lı yıllardaki tavsiyeye dayalı okumalarla şekillenen bir üçüncü kuşaktan şu ya da bu şekilde bahsetmek mümkünse de yeni bir M.Necati Sepetçioğlu kuşağından bahsedebilmek pek mümkün değil…
Bunun neden böyle olduğu hakkında birçok şey söylenebilir elbette. Bununla beraber özellikle sol edebiyat çevrelerinin ‘…bir kesimin romancısı…’ diye sınırlandırarak tarif ettikleri bir M. Necati Sepetçioğlu önyargısının yanında bir de o ‘…bir kesim…’ olarak tarif edilegelen ve gelenekçi/ muhafazakar gençlik kesimlerinin içinde yer aldığı ortamlardaki okuma yazma ve düşünme eksikliğinin oldukça önemli bir yer tuttuğu söylenebilir.
Neden böyle olmuştur? M.Necati Sepetçioğlu’nun romanları başta da belirttiğimiz gibi en azından nitelikli bir ilk okuma düzeyi için oldukça elverişli bir kurguya sahipken nasıl olup da birbirini takip eden iki kuşaktan sonra yeni bir kuşak için okunması gereken kitaplar olmaktan çıkarılmıştır?Ve daha önemlisi bugün için M.Necati Sepetçioğlu romanlarını okumadan hemen hepsi fantastik kurgulamalarla yazılan basit ve komplo teorileri ile geçiştirilmiş kitaplarla meşgul edilen bir gençlik için gelenekçi/muhafazakar bir tarih olgusundan bahsedilebilecek midir?
Evet M.Necati Sepetçioğlu ustanın Kilit’i , Anahtar’ ı ve Kapı’ sı onları kaybeden genç kuşakların kendilerini bulmasını bekliyor… Zira bu yeri vatan kılan ve bu nesillere miras bırakan kahramanların, yitiğini arayan evlatlarının son çeyrek asır boyunca dayatılan popülasyonların etkisiyle, hayali bombardımanlardan, metalik rüzgarlardan ve uzaklarda aranan çuval’lı fantezilerden çok ‘Üçler Yediler Kırklar’a ulaşabilmek için önce Kilit’le‘Anahtar’ı buluşturmaları sonra ‘Kapı’yı açmaları ve ‘Konak’ la tanışarak‘Çatı’ya çıkmaları gerekiyor…