« Ana Sayfa »      « İlkelerimiz »

BAŞBUĞ TÜRKEŞ

ELMALILI HAMDİ YAZIR MEÂLİ

İrfan YÜCEL

Alparslan TÜRKEŞ

Alparslan TÜRKEŞ

Seyid Ahmed ARVASÎ

Ayhan TUĞCUGİL

M. Metin KAPLAN

Namık Kemal ZEYBEK

Prof. Dr. İBRAHİM TELLİOĞLU

07 Tem

2014

Majesteleri!

Emin Çölaşan 01 Ocak 1970

Sevgili okuyucularım, beklenen gün en sonunda geldi ve adaylığını açıkladı. Valla biz kimin aday olacağını hiç bilmiyorduk, duyunca nasıl da şaşırdık!
Aylardan beri kamuoyu önünde atraksiyon yapıyor, çeşitli yandaş kurum, kuruluş ve sivil toplum örgütlerine gidip kendi deyişiyle istişarede bulunuyordu.
Acaba kim cumhurbaşkanı olmalıydı, onlarla fikir alışverişi yaptığını iddia ediyordu!
Tamamı yalan, tamamı palavra idi. Türk Milletini yine kandırmaya yelteniyordu.
O makama majestelerinin aday olacağını Mısır’daki sağır sultan bile aylar öncesinden duymuştu.
Tılsım bozulmasın diye her şey saklanıyor, gizli tutuluyor ve malum şahıs saman altından su yürüterek çalışıyordu.

* * * *

Başbakanlık kendisini kesmemişti! O çok büyük adam, bir dünya devi idi!
Bütün dünyayı karşısında sustalı maymun gibi oynatmış, yurt dışında ve Türkiye’de uğradığı hakaretleri duymazdan gelmiş, çuvallar dolusu inciri berbat etse de yalan dolan mekanizması ile her şeyi nalıncı keseri gibi kendisine yontmayı başarmıştı.
Elinde ve emrinde devletin ve milletin sonsuz parası vardı.
O paraları tepe tepe kullandı, din ticareti ve din sömürüsüyle oyları cukkaladı.
Bir yanda -dün olduğu gibi- sürekli Allah diyen, imam hatipten dem vuran şahısla, oğluna 17 Aralık sürecinde “Evdeki paraları boşalt” diye talimat veren, bire bir aynı şahıstı.
Rüşvet, yolsuzluk, hırsızlık ve namussuzluk onun döneminde arşa yükseldi.
Bir yanda vatandaşın karşısında “Allah” diye bağıranlar, öbür yanda malı götürdükçe götürdüler.

* * * *

Medyayı emri altına aldı, medya patronlarını ve gazetecilerin çoğunu ayarladı. Hepsi korkuyor. Türkiye’de yayın yapan televizyon ve gazetelerin tamamına yakını artık onun emrinde ve hizmetinde.
Haysiyetsiz, satılık, çıkarcı, yandaş ve yalaka medya onun döneminde olgunlaştı, onun sayesinde palazlandı.
Ancak majesteleri elindeki olanaklarla hiçbir zaman yetinmedi! İstedikçe daha fazlasını istiyordu. Başbakanlık yetmedi, Çankaya’ya zıplamayı aklına koydu.
Zıplar mı zıplamaz mı, bilmek mümkün değil.
Ancak zıpladığı takdirde bu kavgacı, ayrımcı, toplumu geren ve birbirine düşüren tavrını orada da aynen sürdüreceği şimdiden belli.

* * * *

Konuşmasında sürekli Allah’tan söz ediyor, Kuran’ı yorumluyor, sureler okuyor, çoğunda dini mesajlar veriyordu.
Konuşmasını başkaları yazmıştı, ona okumak kalmıştı…
Niçin dini mesajlar veriyordu?..
Çünkü karşısında aday olan Ekmel Bey’den korkmuştu.
Laik, Cumhuriyet’in değerlerine bağlı ve uygar bir Müslüman olan Ekmel Bey Nakşibendi…
Nakşibendilik Türkiye’deki en büyük dini kesimi oluşturuyor.
Konuşmasının neredeyse yarısını dini mesajlara ayırmak zorunda kalmasının nedeni işte bu.

* * * *

Tayyipgillerin hayatı lüks, şatafat içinde geçiyor. Saraylarda, köşklerde yaşıyorlar ama bunlar gündeme hiçbir zaman gelmiyor.
İşin ilginç yanı, fakir fukara Müslüman kesimini bu yolla uyutup onlardan oy almayı başarıyor. Dünkü şarkılı türkülü ve tantanalı adaylık törenini izlemişsinizdir!
Hepsi çok duygulanmış, Eminanım ağlıyor ve içinden “Vay canına, bizim Recep nerelerden nerelere geldi” diyor!
Duygulu çocuk, “Şeyini şey ettiğimin şeyi” Bülent de ağlıyor…
Yandaşlar topluluğu gaza gelmiş, ağlayan sızlayan, alkış tutan, yalakalık yapan gırla gidiyor.
Keşke hazır tören düzenlemişken oracıkta bir de her zaman olduğu gibi düzmece toplu açılış yapsaydı…
“Şu anda düğmeye basarak her zaman olduğu gibi 820 baraj, 940 hastane, dört bin kilometre otoyol ve 750 fabrikayı açıyorum!..”

* * * *

Bir yanda adaylığı sessizce, hiçbir tantana yapılmadan açıklanan mütevazı Ekmel Bey, öbür yanda bu gösteriş düşkünü şahıs!
Bir yanda bugüne kadar kendisi veya hiçbir yakını rüşvete, yolsuzluğa, vurguna bulaşmamış Ekmel Bey, öbür yanda ise oğluna “Paraların tamamını evden boşalttın mı?” diye soran, Alevi yurttaşlarımızdan nefret eden malum şahıs!
O makama hangisi yakışırsa oyumuzu ona verelim.

Niçin Çankaya’ya zıplamak istiyor?

İyi de sevgili okuyucularım, majesteleri niçin, hangi nedenlerle mutlaka Çankaya’ya zıplamak istiyor?
Birincisi, orada Ali kıran baş kesen olması biraz daha rahat olacak çünkü dokunulmazlık kazanacak.
Bu nasıl olacak? Anayasa maddelerinden örnek vereyim de herkes görsün.
Anayasa madde 105:
“Cumhurbaşkanının resen (kendi başına) imzaladığı kararlar ve emirler aleyhine Anayasa Mahkemesi dahil, yargı mercilerine başvurulamaz.”
Peki ama bu şahsın şu veya bu biçimde, herhangi bir nedenle yargılanması mümkün değil mi?
Anayasanın aynı maddesinin devamı bunu da açıklıyor:
“Cumhurbaşkanı vatana ihanetten dolayı, TBMM üye tam sayısının en az üçte birinin teklifi üzerine, üye tam sayısının en az dörtte üçünün vereceği kararla suçlandırılır.”
Ölme eşeğim ölme!
Dolayısıyla, bugün etrafında dolanan kara bulutlar, yolsuzluk ve rüşvet olayları, o Çankaya’ya zıpladığı takdirde birdenbire yok olacak ve yargılanması bir başka bahara kalacak.

* * * *

Bir avantajı daha var. Türk toplumunda yıllardan beri yazılı ve sözlü olarak kendisine bol kepçe hakaretler edildiğini iddia ediyor!..
Pek çoğunda şikayetçi oluyor ve muhalefet liderleri dahil herkesi mahkemeye veriyor.
Ancak Cumhurbaşkanı’nın konumu farklı.
Yasalara göre, Cumhurbaşkanı’na hakaret edildiğinde kendisinin şikayetçi olmasına gerek yok.
Savcılar doğrudan ceza davası açıyor.
İşte bu güvenceler, bu aşamada majestelerine yetiyor…
Çünkü kendisi, bakanları ve çoluk çocuğu hakkında örtbas ettirmeye kalkıştığı iddialar çok vahim…
Ve onun bütün derdi Çankaya’ya zıplayıp paçasını kurtarmak.
Vatana ihanet edecek değil ya!..
Ülkeyi bölüp Kürdistan kurdurmak bile vatana ihanet sayılmaz ki!..
Başarılar dilerim!

Ziyaret -> Toplam : 125,19 M - Bugn : 73856

ulkucudunya@ulkucudunya.com