Erdoğan’ın Çankaya kararı
Mustafa Ünal 01 Ocak 1970
AK Parti ‘ters köşe’ yapmadı. Herkesin bildiği sırrı açıkladı. Malumu ilan etti yani. Başbakan Erdoğan cumhurbaşkanı adayı oldu. Hazırlıklar bir hafta öncesinden başladı. Ve her şey Erdoğan’a göre ayarlandı. Mekân olarak Meclis değil ATO’nun büyük salonu seçildi.
Gül, Sezer, Demirel ve Özal’ın adaylığı Parlamento çatısı altında duyurulmuştu. Bu kez geleneğin dışına çıkıldı. Erdoğan kalabalık, görkemli toplantılar, mitingler yapmayı seven bir lider. Programa eski milletvekilleri de davet edildi. Başbakan salona aile efradıyla geldi.
Erdoğan’ın kararını partinin ikinci ismi Mehmet Ali Şahin açıkladı. Heyecanlı bir ses tonuyla “AK Parti olarak istişarelerimizi yaptık. Adayımız Başbakan Erdoğan.” dedi. Partideki görevinin yanısıra Şahin’in Erdoğan’la ilişkisi çok eskilere, ta öğrencilik yıllarına dayanıyor.
Erdoğan’ın hayat hikâyesi anlatılırken duygulananlar oldu. En başta hemen yanında oturan Bülent Arınç...
Şahin ve Erdoğan, konuşmalarında eski dönemleri İsmet İnönü, Ali Fuat Başgil’i hatırlatarak ‘cumhurbaşkanını halkın seçmesi’ konusuna özel vurgu yaptı. Erdoğan “Bu, vesayetler tarihinin kapatılmasıdır.” dedi. Malum, sistem 2007’de değişti. Öneri Anavatan Partisi’nden geldi.
Partinin Genel Başkanı Erkan Mumcu ‘367 engelini’ ortadan kaldıran anayasa değişikliği paketi için cumhurbaşkanını halkın seçmesini bir şart olarak koştu. Krizden çıkış arayan AK Parti öneriyi kabul etti. Fikir, Mumcu’dan çıktı. Mini paket Meclis’te gerekli çoğunluğu elde etmesine rağmen Cumhurbaşkanı Sezer referanduma götürdü. PKK terörünün gölgesinde, halkın yüzde 70’i ‘evet’ dedi. Dün hiç söz edilmedi. Mumcu’nun hakkını teslim etmek lazım.
Olağanüstü dönemdi, aceleye geldi. Altyapısı oluşmadı. Vekillerin seçtiği cumhurbaşkanı ile doğrudan milletin seçtiği cumhurbaşkanı arasındaki fark sisteme yansımalıydı. Kişilerin inisiyatifine bırakılmamalıydı. AK Parti devamını getirmedi. Sisteme dönüştürmedi.
Erdoğan Çankaya’yı 2007’de de düşündü ancak o günün şartları uygun değildi. Devran döndü 7 yıl sonra hiç düşünmeden ‘adayım’ dedi. Siyasi açıdan bakıldığında hakkı olduğu söylenebilir. 2002’den bu yana çok başarılı performans sergiledi. Girdiği her seçimi açık farkla kazandı. Oylarını artırarak üst üste üç genel seçim kazanan başka lider yok.
Askerî vesayet ülkenin en önemli sorunuydu. Siyasetin iktidar alanı daraltılmıştı. Askerî vesayeti geriletti. Demokrasinin standardı yükseldi. Son dönemde darbelerle mücadele konusundaki duruşunu değiştirdi. ‘Savcısıyım’ dediği Ergenekon ve Balyoz gibi davaları ‘kumpas’ olarak niteledi. Ve bu davaları boşa çıkarmak için siyasî ve hukukî adımlar attı. Erdoğan hükümetleri iki dönemde büyük reformlara, ‘sessiz devrimlere’ imza attı.
12 yıllık hikâyesi dikkate alındığında ‘cumhurbaşkanı adaylığı’ siyasi yolculuğun kaçınılmaz sonucu olarak yorumlanabilir. Her siyaset adamı politik hayatını Çankaya ile taçlandırmak ister. Özal’ın da Demirel’in de yaptığı gibi. ‘Hangi fani önüne gelmiş cumhurbaşkanlığı fırsatını elinin tersiyle itebilir?’ Çankaya, siyasetçinin rüyasıdır...
Ben de Erdoğan’ın Çankaya’yı hak ettiğini söylemek isterim ama son dönemdeki üslubuna rezerv koyarak... Çankaya, Başbakanlık gibi kavga makamı değil. Aksine cumhurbaşkanının görevi kavgaları sonlandırmak, anlaşmazlıkları gidermek, kurumların ahenk içinde çalışmasını sağlamak.
Kavga Erdoğan’ın siyaseti. Ustalık dönemindeki söz ve üslubu toplumu kutuplaştırdı. Dozu giderek artırdı. Muhalif hiçbir sese tahammül edemedi. Rakip, muarız değil düşman belledi. Sadece dışarıda değil içeride de yalnızlaştı. Kendisini sadece destek gördüğü kitleyle sınırladı. Adaylık konuşması yaparken ‘paralel’ dedi, ‘kirli yapı’ dedi.
Paralel yapı ne hukuken ne de siyaseten tanımlanabilmiş değil. İlk Abdullah Öcalan’ın söylediği, AK Partililerin devam ettirdiği bir itham ve yaftalamadan ibaret.
“Toplumun ne kadarı Erdoğan’ın şahsında kendisini hissedebilecek?” meşru bir soru. Seçilmek kolay, zor olan cumhurun başkanlığını yapabilmek.
Erdoğan’ın Çankaya kararı kendisi için de siyaset için de Türkiye için de dönüm noktası. Yeni bir dönemin eşiğindeyiz...