« Ana Sayfa »      « İlkelerimiz »

BAŞBUĞ TÜRKEŞ

ELMALILI HAMDİ YAZIR MEÂLİ

İrfan YÜCEL

Alparslan TÜRKEŞ

Alparslan TÜRKEŞ

Seyid Ahmed ARVASÎ

Ayhan TUĞCUGİL

M. Metin KAPLAN

Namık Kemal ZEYBEK

Prof. Dr. İBRAHİM TELLİOĞLU

14 Tem

2014

Hüseyin Rauf Orbay (1881-1964)

Şaban Sitembölükbaşı 01 Ocak 1970

Amiral, büyükelçi, siyaset ve devlet adamı.

İstanbul’da doğdu. Âyan Meclisi üyeliği ve Trablusgarp valiliği yapan Kafkasya (Abhazya) kökenli Aşharuva Mehmed Muzaffer Paşa’nın oğludur. Trablusgarp Askerî Rüşdiyesi’ni ve Heybeliada Bahriye Mektebi’ni bitirdi (1899). Deniz subayı olarak Osmanlı donanmasına katıldı. 1908’de Sisam ayaklanmasını bastırmakla görevlendirilen deniz kuvvetlerinde torpido kruvazör kumandanıydı. Yarbay rütbesine terfi edip Bahriye Nezâreti Erkân-ı Harbiyye reisliği görevine getirildi. Tuna Milletlerarası Komisyonu’nda Türkiye’yi temsil etti. Balkan Savaşı’nın Karadeniz ve Akdeniz’de yürütülen deniz muharebelerinde Hamidiye kruvazörünün komutanı olarak görev yaptı. Savaşlarda elde ettiği başarılar sebebiyle “Hamidiye kahramanı” unvanıyla anıldı. Bu alandaki şöhreti onu siyasete yöneltti ve Müşir Ahmed İzzet Paşa kabinesinde Bahriye nâzırlığına getirildi. Ancak askerî ve siyasî alanda gösterdiği bu başarılar yanında Osmanlı Devleti için bir hezimet belgesi olan Mondros Mütarekesi’ni Osmanlı Devleti’nin Bahriye nâzırı sıfatıyla imzalamak zorunda kaldı. Mütarekenin ardından Osmanlı Devleti’nin paylaşımı için işgaller başladı. Mütareke hükümlerinin uygulanışında İngiliz hükümeti ve komiserlerinin yaptıkları istismar üzerine Rauf Bey, Mustafa Kemal ve Fethi Bey (Okyar) ile temasa geçti. Damad Ferid Paşa kabinesinin bu olaylar karşısında hareketsiz kalması üzerine askerlik mesleğini bıraktı. Ülkenin düşman işgalinden kurtarılması için bütün yurtta yeniden bir mücadele verilmesi gerektiğini düşünenlerin yanında yer alarak Kuvâ-yi Milliye’ye katıldı ve Mustafa Kemal’e destek oldu. Erzurum ve Sivas kongrelerine İstanbul delegesi olarak katıldı. Mütarekenin ardından İstanbul’u işgal eden İtilâf devletlerinin Kuvâ-yi Milliye’nin önde gelenlerinden bazı kimseleri tutuklayacağını öğrenen Mustafa Kemal durumu kendisine bildirdiyse de Rauf Bey İstanbul’da kaldı. İngilizler tarafından ele geçirilerek bazı arkadaşları ile birlikte Malta’ya sürgüne gönderildi (16 Mart 1920). 1921 yılında Malta sürgününden dönen Rauf Bey, Ankara’da yeni kurulmuş olan Türkiye Büyük Millet Meclisi’ne katıldı ve Nâfia vekilliğine getirildi. 12 Temmuz 1922 tarihinde güven oyu alarak 1922-1923 yıllarında bir süre İcra Vekilleri Heyeti başkanlığı yaptı. Lozan Antlaşması konusunda İsmet Paşa ile arasında çıkan anlaşmazlık esnasında Mustafa Kemal Paşa’nın İsmet Paşa’nın yanında yer alması sebebiyle İcra Vekilleri Heyeti başkanlığı görevini bırakmak zorunda kaldı (4 Ağustos 1923). Bu görevinden ayrıldıktan sonra İsmet Paşa’nın da aday olduğu meclis ikinci başkanlığı için yapılan seçimi kazandı (25 Ekim 1923). 1923’te yenilenen seçimlerle Türkiye Büyük Millet Meclisi ikinci dönem mebusu oldu. 1924 yılına kadar meclis içindeki ikili siyasî kutuplaşmada tarafsız kaldı; ancak görüşleri bakımından gelenekçilerin oluşturduğu ikinci gruba sempatisi olduğu bilinmekteydi. Nitekim İcra Vekilleri Heyeti başkanlığına seçilmesi sırasında bu grubun da desteğini almıştı. Mecliste birinci ve ikinci gruptaki milletvekilleriyle iyi ilişkiler içinde bulunması onun bu iki grup arasındaki anlaşmazlıklarda ara buluculuk rolü üstlenmesini sağladı. Rauf Bey’in İstanbul basınına Cumhuriyet’in ilân ediliş biçimini eleştiren bir demeç vermesi ve hilâfetin kaldırılmasına yönelik çabalara muhalefet etmesi gibi tutumları yüzünden Mustafa Kemal Paşa ile araları açıldı. Ona göre Mustafa Kemal ve destekçileri fazla radikal ve aceleciydiler. Bu muhalefeti, 17 Kasım 1924’te Halk Fırkası’na karşı kurulan Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası’nın kurucuları arasında yer almasıyla daha ileri bir boyuta ulaştı. Rauf Bey, Abdülhak Adnan Adıvar’la birlikte Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası’nın ikinci başkanlığına getirildi. 1926’da Ankara İstiklâl Mahkemesi tarafından Mustafa Kemal’e suikast girişimi olarak bilinen İzmir suikastı davasıyla bağlantılı olduğu gerekçesiyle yargılandı. O sırada tedavi amacıyla İngiltere’de bulunduğu için gıyaben on yıl sürgün cezasına çarptırıldı. Bu kararı kesinlikle kabul etmedi. Cumhuriyet’in onuncu yılında çıkarılan affa rağmen bir süre Türkiye’ye gelmedi. 1935’te ısrar üzerine ülkeye geri döndü. 1926 yılında hakkında İstiklâl Mahkemesi tarafından verilen karar değiştirilmedikçe milletvekilliğini kabul etmeyeceğini bildirmesi üzerine ilgili mahkûmiyet kararı iptal edildi ve 22 Ekim 1939 tarihinde yapılan ara seçimde Kastamonu milletvekili olarak yeniden Türkiye Büyük Millet Meclisi’ne girdi. II. Dünya Savaşı sırasında Türkiye’nin İngiltere’yle ilişkilerinin hassas olduğu bir dönemde 1942’de Londra’ya büyükelçi gönderildi. Bu görevinde Türkiye’yi II. Dünya Savaşı’nın dışında tutma hedefine yönelik diplomatik misyonunu yerine getirdi. 1944’te kendi isteğiyle bu görevinden ayrıldı. 1949 yılında yapılan ara seçimlere bağımsız aday olarak katıldıysa da seçilemedi. Daha sonraki yıllarda siyasetten uzak kaldı ve 16 Temmuz 1964 tarihinde öldü. Hâtıraları iki cilt halinde yayımlanmıştır (Cehennem Değirmeni, Siyasî Hatıralarım, İstanbul 1993).

Ziyaret -> Toplam : 125,26 M - Bugn : 13629

ulkucudunya@ulkucudunya.com