Filistin meselesi ve AKP
Ali Ünal 01 Ocak 1970
Filistin ve İsrail meselesi, İslâm dünyasında bir maymuncuk gibidir. Bu maymuncukla yönetimler, el altından İsrail’le çalışarak, retorikte İsrail düşmanlığı ve Filistin dostluğu yaparak iktidarlarını sürdürürler; bazı sözümona İslâmcılar, yine retorikte üst perdeden İsrail düşmanlığını kahramanlık sergilemek, vicdanlarını soğutmak ve gerçekten İslâm’a hizmet edenleri vurmak için kullanırlar.
Bir de, üst perdeden İsrail düşmanlığı yapanlar içinde İsrail’e çalışanlar vardır. Meselâ, Rachel Sade adlı, Kaddafî’nin teyzesinin kızı olduğunu söyleyen bir kadın, Kaddafî’nin hem anne, hem baba tarafından Yahudi öğretilerine göre yetiştirilmiş bir Yahudi olduğunu İsrail Kanal 2’de açıklayıvermişti (Sabah, 23.2.2011). Türkiye’de en “İslâmcı”, en AKP’li, en önde bir yazarın da, daha öğrenci iken kendisine gelen şifreli bir mektup ve kasetin öğretmenlerinin eline geçmesiyle yediği dayak karşısında kimlere çalıştığının itirafı da, umarım bir gün ortaya çıkar.
Filistin meselesi, bir Kudüs, bir İslâm meselesidir, İslâm emanetidir. Kur’ân, emanetlerin ehline verilmesini emreder. Kudüs/Filistin emanetinin ehli, Hz. Davud (a.s.) ve onun İslâm tarihine düşmüş gölgeleri olan Hz. Ömer, Selâhaddin ve Sultan Selim misyonudur. Yaraya pansuman kabilinden bir şeyler yapılsa bile, her tarafta Müslümanlar ve “İslâmî hareketler”, “Doğru İslâm’ı doğru anlayıp, doğru yaşayıp, doğru temsil etme” noktasına gelinceye kadar bu yara kanamaya devam eder. Bunun da birinci adımı, Müslümanların meselelerini yönetimlerin istismarının elinden kurtarmaktır.
Kudüs/Filistin meselesi, Hz. Ömer, Selâhaddin, Sultan Selim misyonunun tam muhalifi Şiî İran’ın çözeceği bir mesele olmadığı gibi, ikinci evi İran olan ve hakkında “Bir Başbakan İki Erdoğan” videoları internette dolaşan Başbakan Erdoğan’ın da çözebileceği bir mesele midir? Erdoğan, Taha Kıvanç’ın tanıtımıyla, “Siyonizm’in babası Theodor Herzl tarafından dünya Musevîlerini bir “ulusal yurda” kavuşturma maksadıyla kurulan ve İsrail ile maksadını gerçekleştirmiş bulunan World Jewish Congress’in ABD türevi AJC (American Jewish Congress)” tarafından ödüllendirilmiş biridir. Hem de bu ödül, dünya liderleri içinde İsrailli olanlar dışında sadece ona verilmiştir. 2007’de Hudson’da Neo-Con heyetine Cüneyt Zapsu’nun söyledikleri hafızalardadır. Erdoğan’ın Irak’ı işgal eden ABD askerleri için Wall Street Journal’ın 31 Mart 2003 tarihli nüshasında “ABD’li cesur bay ve bayanların en az kayıpla ülkelerine mümkün olan en kısa zamanda dönmelerini ve Irak’taki acının bir an önce bitmesini ümit ve bunun için dua ediyoruz.” diye yazdığı da biliniyor. Yine, dönemin ABD Savunma Bakan Yardımcısı Paul Wolfowitz’in, “Biz Irak’a müdahale konusunda tereddüt ediyorduk, Tayyip Erdoğan bize cesaret verdi.” dediği de; dönemin Savunma Bakanı Vecdi Gönül’ün itirafıyla, ABD’nin Irak’ı genellikle İncirlik üssünden kalkan uçaklarla bombaladığı da; Erdoğan’ın ABD’ye dış politika hedeflerinde ve “terörle küresel savaşı”nda tam destek va’dettiği ve Türkiye’nin BOP veya GOP projesinde vazifesinin bulunduğunu itiraf ettiği de meçhul gerçekler değil. One minute’ten sonra Mavi Marmara mı dediniz? Bu konuyu haberaktuel.com’da yazmıştım. Nsnbc internet gazetesinin kurucusu Christof Lehmann, Mavi Marmara hadisesini “yakın geçmişin en aldatıcı yanıltma operasyonu” olarak tarif ediyor. İsrail’deki Türkiyeliler Birliği basın sözcüsü ve Erdoğan’ın sınıf arkadaşı Rafael Sadi de, “Mavi Marmara, bir fabrikasyondur. AKP, İsrail’le Türkiye arasındaki fabrikasyon çekişmeyi oy için kullanıyor.” diyor. Yine biliyoruz ki, Başbakan’ın oğlu A. Burak Erdoğan, Mavi Marmara’dan sonra da iki yük gemisiyle Türkiye ve İsrail arasında ticarî eşya taşımaya devam ediyor. Aradan geçen 4 yılda İsrail ile Türkiye arasındaki ticaret % 40’a varan nisbetlerde artış gösteriyor. 5.3.2013 günü, Almanya’da İsrail’e ve Musevîlere “Sizin inancınıza aykırı gelen hiçbir düşüncemiz olamaz. Sizi incitecek hiçbir sözümüz de olamaz.” diye tam güvence veren de Bülent Arınç’tı.
Her şeyden önce birazcık basiret!