İki parti, iki örgütün güç savaşı
Saygı Öztürk 01 Ocak 1970
Güneydoğu illerinde başlayan ve diğer illere yayılmaya çalışılan eylemler, Güneydoğu’da iki güç haline gelen PKK ve Hizbullah eylemlerinden başka bir şey değil. 17 Kasım 2013’te bu köşenin okurlarına çatışmaların başlayacağını şöyle duyurmuştuk: “PKK destekli BDP’ye karşı, Hizbullah destekli HÜDA Partisi var. İki silahlı örgüt, siyasi partilerinin arkasında önemli bir güç olarak duruyor. Bir dönem iki örgüt arasında yaşanan çatışmaların, yeniden ayak sesleri gelmeye başladı.”
İşte o gün “ayak seslerini” duyurduğumuz çatışmalar Güneydoğu’da yaşanıyor. Yani, PKK ve Hizbullahçılar çatışıyor. Bakmayın siz PKK’nın başı Abdullah Öcalan’ın, 2013 Nevruzun’da Diyarbakır’da okunan mesajında “silahlı mücadele dönemi bitti” demesine.
Hem silahlı kanat, hem parti
PKK, sadece Kürtçü bir örgüt değil, aynı zamanda mafya yapılanması içindedir. Silahı bıraktığı gün, PKK hiçbir gücünün kalmayacağını, onların arkasındakiler de var olan güçlerini kaybedeceğini çok iyi bilirler. Öcalan, serbest kalmadıkça ya da istediği koşullar sağlanmadıkça örgütün silah bırakmasını istemez. Çünkü, Öcalan’ı güçlü kılan, pazarlık gücünü artıran silahlı örgüt ve onun üzerindeki etkisidir.
PKK destekli BDP’ye, HDP’ye karşılık, Hizbullah destekli HÜDA Partisi var. Güneydoğu’da bir dönem PKK ile kıran kırana silahlı mücadeleye girişen, değişik bir yapılanma içinde olan Hizbullah örgütü, Kuzey Irak’ta bulunan Kürdistan İslami Partisi’ne benzer bir çalışma içinde…
PKK, din eksenli böyle bir siyasi partinin çıkmasından hayli rahatsız oldu. O yüzdendir ki HÜDA Partisi üyelerine yönelik eylemler gerçekleştiriliyor. İki örgüt de, silahtan vazgeçmiş değil.
Partinin kurulmasıyla, Hizbullah bitmiş değil. Aksine, nasıl BDP’yi destekleyen silahlı terör örgütü varsa, dini öne çıkaran HÜDA Partisi’nin arkasında da dinci bir örgüt olarak bilinen Hizbullah bulunuyor. Açıkçası “bitti” denilen Hizbullah’ın yalnız Güneydoğu’da değil, ülke genelinde faaliyetini yine sürdürdüğü biliniyor. PKK’nın, HÜDA Partisi mensuplarına dönük eylemleri devam ederse, Hizbullah’ın da karşılık vereceğinin güçlü işaretleri istihbarat birimlerinin çalışmalarıyla ortaya çıkıyor.
O silahlar Türkiye’ye döndü
Nasıl terör örgütü PKK’nın, Suriye’de bulunan PYD ile yakın işbirliği varsa, Hizbullah’ın da aynı bölgelerde bulunan IŞİD terör örgütü militanlarıyla işbirliği devam ediyor. Nasıl, PYD’ye yapılan silah desteği, PKK’ya da yapılmış sayılıyorsa, IŞİD’e yapılan silah desteği de Hizbullah’a yapılmış oluyor.
Terör örgütlerine yapılan silah yardımları, artık Türkiye’de kendi yurttaşımıza dönmeye başladı. Terör örgütünün “intifada” dediği ayaklanma provaları yapılıyor. Yakmalar, yıkmalar, yağmalamalar sıradan görüntüler oldu. Gelişmeleri yakından izleyenler, “Hükümetin bu tutumu devam ettikçe, ülkeyi daha zor günlerin beklediğini” belirtiyorlar. Ülkemize gelen ve dört bir yana dağılan Suriyelilerin, bir “kalkışma” halinde ne yapacaklarını, kimlerin yanında yer alacağını tahmin edemiyor musunuz?
Kim kiminle?
Hizbullah, hem kendi dışındaki İslami kesimleri, hem de kendi içindeki muhalif İslamcıları katletti. Hizbullah, kendisini İslamcılığın otoriter, tekçi, teokratik çizgisini temsil eden, çoğulculuğa ve demokrasiye karşı bir yapının temsilcisi olarak görüyor.
BDP nasıl kendisinin legal ve siyasi bir parti olduğunu belirtse de PKK çizgisinden, hatta onun emir ve komutasından çıkmıyorsa, HÜDA Partisi de, illegal örgüt olarak Hizbullah’ın kanatları altındadır. Yani BDP=PKK, HÜDA PAR=Hizbullah.
“Çözüm süreci” döneminde köylere, kentlere inen PKK, çoğunluğu HÜDA Partisi üyesi olanların çocuklarını dağa götürdü. İşte, belediye kapısı önünde, AKP il binalarında çocuklarını isteyen anneler de, çoğunlukla o parti mensuplarıydı. PKK-Hizbullah arasındaki “ateşkes” geçen yıl Batman’da öldürülen Hizbullahçılarla son bulmuştu.
Çatışmayı engelleyen ülke
Hizbullah’ın İlim kanadı ile PKK arasında kıyasıya bir güç gösterisi yaşanıyordu. Hizbullahçılar PKK’lıları, PKK’lılar Hizbullahçıları öldürüyordu. Eylemler genelde “Takarof” ya da “Makarof” marka tabancalarla işleniyor, hedef kişi ensesinden vuruluyordu.
Bu eylemlerin hangi örgüt adına işlendiği biliniyor ama hep “faili meçhul” kalıyordu.
Hizbullah-PKK çatışmalarının zirveye çıktığı dönemde, devreye İran girdi. Abdullah Öcalan’ın ifadesinden okuyalım:
“İran gizli servisinden Said’le Rusya üzerinden örgüte sağlanacak silah, SAM-7 ve diğer lojistik desteklerin güvenli bir biçimde elimize geçmesi için anlaşmaya vardık. Ayrıca Urumiye’de örgüte ait bir hastanenin kurulması veya yaralıların burada tedavi edilmesi anlaşmasına vardık. Buna karşın Türkiye’de bulunan Hizbullah örgütünün faaliyet alanlarına müdahale etmeyecek ve silahlı çatışmaya son verilecekti.”
Bakıyoruz, bir dönem askerden hiç yardım almamaya niyetli gözüken ve bu yüzden “darbeye gerekçe” olarak gösterdiği ve bu yüzden kaldırdığı EMASYA protokolünü hatırlamaya başladı.
Bakın, ülkeyi 12 yılda nereden nereye getirdiğinize…