Sen kimsin, nesin?
Savaş Süzal 01 Ocak 1970
Hani, PKK uzantısı partilerin, bizim “din tüccarı” siyaset takımına destek olarak ortaya attıkları söylem vardı ya. Hani, sadece özgürlük istedikleri, Türkiye’den kopmak istemedikleri falan gibi. İşte bu konunun, ne kadar içi boş ve kandırmaca olduğu, son olaylarla ortaya çıktı. Kürt partilerinin, “din tüccarları” ile birlikte, Türkiye’yi parçalamak için tutturdukları, açılım-saçılım palavralarında, Türkiye’den ayrılmak istemediklerini söylemişlerdi. Son günlerde, Türkiye’ye verdikleri zarar, talan ve yağma, bu söylemlerinin ne kadar yalan ve aldatmaca olduğunu ortaya koydu.
Peki; sen değil misin, o askere silah çekip pusu kuran, yoluna bomba koyup, kanına giren. Şimdide kalkıp, kanına girdiğin o askerin, seni korumasını, senin adına savaşmasını istiyorsun. Bu, nasıl bir mantık ve edepsizlik? Buna, en hafif şekliyle, üçkâğıt denir, riyakârlık denir. Hadi onları bıraktım. Vergi vermezsin. Benim vergimle tedavi olur, ilaçlarını alır, bir de sana, çalışmadan boş boş oturman için verilen maaşı kaparsın. Elektriği çalarsın, sınırlardan her türlü kaçakçılığı yaparsın, uyuşturucu, mazot trafiği senin kontrolün altında ve hâlâ kalkıp, düzene karşı talan yaparken, sana özgürlüğü veren Atatürk’ümün, Mustafa Kemal’imin heykelini yakıp, kafası ile top oynarsın.
Kimsin sen, çulsuz, vefasız? Kırmızı çizgini, git de IŞİD karşısında, eline silah alarak göster. Kimsin sen, sana vatan veren, bayrak verenlere ihanet eden vatansız? Bu vatanı, korumak ve kollamak için, bugüne kadar ne yaptın? Sakarya’da, Çanakkale’de kaçmadın mı? Aç, bir bak Kurtuluş Savaşı kayıtlarına da utan. Sana topraksızsın diye verilen tarlayı, ağana satmadın mı? Elektriği kaçak, suyu kaçak kullandın. Çocuklarına okusunlar, adam olsunlar diye sağlanan, parasız devlet okullarını yakmadın mı? İstiklal Savaşında, benim dedem düşmana kurşun sıkarken, senin deden, düşmandan altın alıp, onlarla iş birliği yapmadı mı? Bunlar bizim arşivlerde değil, sizinkilere parayı veren İngiliz kraliyet arşivlerinde kayıtlı. Sana verilen demokrasiyi, özgürlüğü, ağalarına teslim ettin, sonra gelip, benden hesap sordun. Kimsin sen?
İran- Irak savaşında, Barzani ve Talabani, kuzeyden İran birliklerine, sınırı Irak’a karşı arkadan açmadı mı? Her türlü aşiret kuralları, kan davaları, kadınlara eziyet, sende değil mi? Buna cehaletin sebep olduğunu söylüyorsan, o zaman okulu neden yakıyorsun? Hangi birini sayayım, nereni eleştireyim? Hangi olayı anlatayım. En büyük ayıp, seni bana kardeş diye satanlar ve onlarla dans eden solcu entellerde. Onlarla düşman ortak. Cumhuriyet düşman, uygarlık düşman. Bence farkında olmadan, bu olaylarla, kendi ayağına kurşunu sıktın. Sana sempati duyanların da sabırlarını yok ettin. Bundan sonra, açılan da saçılan da, kendini açar ve saçar, milleti değil.
Seni kullananlara kızıyordum ama artık onlara da kızmıyorum. Seni kullananlar çıkarlarına hizmet ediyor ama sen kendi çıkarını bile bilmeden kendine kötülük ettin.
İş başındaki iktidar, bu göstericileri toplasın, götürsün sınırdan geçirip, IŞİD’in karşısına koysun ve Kobani’ye çarpışmak üzere göndersin. Bu arada, Cengiz Çandar gibi Kürtçü yazarlar, şimdiden, başına çuval geçirttikleri askerlerin, Kobani savunmasına koşmasını öneriyor. Önerecekler tabii, aldıklarını hak etmeleri gerek.
Peki, gerçek ne? Gerçek, bu konuda, Ankara’nın inisiyatifinin olmaması. Asker, sivil artık başkalarının kuklası haline gelenler ancak kukla oynatıcının iplerini çektiği yönde hareket edebilirler. Kuklacılar da sahnede rollerini alabilmek için bugünlerde Ankara’yı sık sık ziyaret etmeye başlayacaklar.
Ekonomi konusunda itiraflar da dökülmeye başladı. Durumun kötüleşmesini bu mülteci, Irak ve Suriye olaylarına bağlayacaklar. Yakında sen işsiz kalırken, Tayyip Bey’in misafirleri, Arap kardeşleri senin işini alacaklar. Nasıl bunu siz istemediniz mi? Muhalefet de maşallah, iktidarın desteğinde, tam kadro vazife durumunda.