Çözüm Süreci, Restleşme Süreci'ne Döndü
Sedat Laçiner 01 Ocak 1970
45’den fazla vatandaşımızın hayatını kaybettiği ve sokakların savaş alanına döndüğü 6-8 Ekim olaylarından sonra Çözüm Süreci’nin yoğun bakıma kaldırıldığını söylemiştik. Hatta bir yazımızda sürecin mevta olduğunu, ancak herkesin yaşıyormuş gibi yaptığını, cinayeti kimsenin üstlenmediğini de ifade etmiştik…
Gerçekten Süreç yaşıyormuş gibi arkasından güzellemeler yapanlar varsa da Çözüm Sürecinin yerini tehditleşme ve restleşme sürecinin aldığını görmemek için kör olmak gerekiyor…
Devlet kanadı “önce kamu düzeni ve güvenlik, sonra Süreç” diyorlar… Örgüt ise “sen istediklerimizi ver, güvenlik zaten gelir” noktasında. Ancak PKK, esasında bu sözleri pek de dikkate almıyor ve şehirlerde örgütlenmesini, ordulaşma ve devletleşme sürecini derinleştirerek sürdürüyor…
Örgüt, yol kesme, paralel mahkeme ve idari makamlar kurma operasyonlarından sonra şimdi de Kürt gençler için sözde ‘zorunlu askerlik’ adımını attı. Her aileden en az bir Kürt genci isteğe bakılmaksızın silah altına alınıyor…
KARŞILIKLI TEHDİTLER
Laf dalaşı diyebileceğimiz karşılıklı olarak tehdit ve hakaretleşmede son olarak KCK/PKK Yürütme Konseyi Üyesi Mustafa Karasu’nun açıklamaları geldi. Hükümet’in son dönemde kamu düzenini yeniden tesis için yaptığı operasyonları ‘siyasi soykırım’ olarak değerlendiren Karasu, kendilerinin de bu operasyonlara karşılık vereceğini, hatta askerleri, polisleri, kaymakamları, diğer devlet memurlarını ve onlarla işbirliği yapacakları ‘tutuklayacakları’nı söyledi. Yani PKK, meydan okuyor, “sen beni tutuklarsan ben de seni tutuklarım” diyor, Türkiye Cumhuriyeti devletinin Kürtlerin yoğun olarak yaşadığı yerlerdeki egemenlik haklarını tanımıyor. Nitekim Karasu, 6-8 Ekim olaylarına sokak çatışmaları değil ‘serhildan’ (ayaklanma) diyor.
Görünüşe göre Çözüm Süreci’ndeki özensizlik ve tedbirsizlikler PKK’yı sıradan bir terör örgütünden bir direniş hareketine doğru eviriyor.
Karasu, Çözüm Süreci diye bir şeyin kalmadığını da söylüyor. Hatta Çözüm Süreci’nin kendileri için çoktan sona erdiğini belirtiyor… Karasu, Kobani olaylarından çok önce, yerel seçimler öncesinde yaptıkları tespiti şöyle anlatıyor:
“AKP Hükümeti’yle Hareketimiz arasındaki gerilim Kobanê olaylarıyla başlamadı. Daha yerel seçimler öncesi biz AKP'nin politikalarını değerlendirerek bazı sonuçlara vardık. Çatışmasızlığın anlamsız hale geldiğini, Hükümetin de süreci bitirdiğini ve mevcut haliyle ne çatışmasızlığın sürebileceğini ne de ortada bir çözüm süreci olduğunu vurguladık. AKP'nin Önderlik ve Hareketimiz tarafından bir çözüm sürecine sokulmak istendiğini, ama AKP'nin ısrarla çözüm sürecine girmediğini, çözüm sürecinin gerekleri olan adımları atmadığını, oyalama ile zaman kazandığını belirttik.”
Murat Karasu, 6-8 Ekim ‘ayaklanması’ esnasında AK Partili bir bakanın kendilerine kamu düzeninin sağlanması için “yalvardığını” dahi iddia ediyor…
KCK’nın bir diğer yöneticisi olan Murat Karayılan da aynı şekilde konuşuyor, “eğer onlar tutuklamalara devam ederlerse biz de tutuklamalara başlarız” diyor…
PKK cephesinde durum böyle… Hükümet kanadından ise Başbakan Yardımcısı Yalçın Akdoğan örgütü suçlamaya devam ediyor… Akdoğan, PKK’nın sözünde durmadığını, “adam gibi davranamadığını” vs. söylüyor:
“Sen hem 'eylemsizlik var' diyeceksin, 'karakol basmıyormuş' neymiş, onun dışında her şeyi yapacaksın. Yol keseceksin, adam kaçıracaksın, makine yakacaksın, yatırımı engelleyeceksin, insanları kaçıracaksın, haraç alacaksın, sonra neymiş efendim, 'eylemsizlik' varmış. Bırakın bu kandırmacayı. Temel zemin kamu düzenidir. Burada eğer 'eylemsizlik kararı aldım' diyorsan adam gibi bunu uygulayacaksın, adam gibi sözünde duracaksın, bu ricada bulunmuyoruz. ‘Sizden rica ediyoruz, bunlara son verin’ demiyoruz. Söz verdiysen, sözünü tutacaksın, tutmuyorsan biz gereğini yaparız, bunu yapma gücüne ve imkânına da sahibiz. Size yalvarmıyoruz ‘bunları yapın’ diye. Kamu düzeni ve güvenliği bundan sonra daha fazla tesis edilecektir.”
İlginçtir, Sayın Akdoğan sadece PKK’yı değil, Çözüm Süreci’ne yapılan eleştirileri de topa tutuyor… Çözüm Süreci bu haldeyken Akdoğan, “Çözüm sürecine karşı çıkanlar; ne öneriyorsunuz?” diyor. Oysa ki sürece en ağır eleştiriler sürecin iki tarafından, yani PKK ve Hükümet’ten geliyor…
Atışmalar daha ne kadar sürer bilemiyorum, ancak Örgütün devletleşme ve egemenlik tesis etme yönündeki çabaları yavaşlamadan devam ediyor. Devlet ise kamu düzenini tesis etmek için neler yapması gerektiği konusunda hala kararsız. Çünkü PKK’nın elinde sokak çatışmaları, onların deyişiyle ‘ayaklanma’ (serhildan) seçeneği şantaj aracı olarak duruyor. Devlet ise bu tehdidi kendince haklı nedenlerle göze alamıyor…