« Ana Sayfa »      « İlkelerimiz »

BAŞBUĞ TÜRKEŞ

ELMALILI HAMDİ YAZIR MEÂLİ

İrfan YÜCEL

Alparslan TÜRKEŞ

Alparslan TÜRKEŞ

Seyid Ahmed ARVASÎ

Ayhan TUĞCUGİL

M. Metin KAPLAN

Namık Kemal ZEYBEK

Prof. Dr. İBRAHİM TELLİOĞLU

18 Eyl

2007

AHMED ER-RUFAİ’NİN MENKIBELERİ (KERAMETLERİ):

01 Ocak 1970

KERAMET

Keramet, ikram, kerem, lütuf ve ihsan demektir. Mümin bir kulda olağanüstü bir hâlin zuhur etmesine denir. Ehl-i sünnet ulemâsı kerametin hakk olduğunda müttefiktir. Keramet ehli, amel-î sâlih sahibi, inançlı bir mümin olmalıdır. İnancı olmayan insanlarda görülen olağanüstü hallere keramet değil, istidrâc, sihir veya mekr adı verilir. Gösterilen şeylerin olağanüstülüğü eşit olmakla birlikte, hükmü zahir olduğu şahıslara göre değişir. Müminde zahir olunca keramet, kâfirde zahir olunca istidrâc adını alır. Keramet kevnî ve hakîkî olmak üzere iki çeşittir. Kevnî keramet olağandışı bir takını şeylerdir. Havada uçmak, denizde yürümek, gönülden geçeni bilmek gibi. Hakîkî keramet ise ilim, ma'rifet ve ahlâkla ilgili olağanüstü bir takım meziyetlere mazhariyettir. Müridlerinin hallerini iyi yönde geliştirmek, hikmet ve bilgisiyle, iffet ve mehabetiyle etkili olup insanlardaki kötü huyları giderip iyi huylar kazandırmaktır. Bu tür kerametlere ilmî ve manevî keramet de denir. Sûfilerin itibar ettiği keramet bu türdendir. Halkın itibar ettiği ise kevnî keramettir. Halk şeyhinde veya velilerde bu tür keramet görmek ister. Sûfiler ise bunun mekr-i ilâhî olabileceğini söyler.

Keramet, Allah'ın bir ikramı olmakla birlikte mu'cizeden farklıdır. Çünkü mu'cize peygamberlerin peygamberliklerini îsbât için kendilerine Allah tarafından verilen olağanüstü hallerdir. Mu'cize, bir peygamberlik delili olduğu için istenilen zamanda gösterilmesi (izhârı) vaciptir. Keramet için böyle bir vücûb sözkonusu değildir. Aksine kerametin gizlenmesi (ızmârı) vaciptir. Kerametin gizliliği esas olduğundan sûfiler kerameti "hayz-ı rical" olarak görmüşlerdir. Nasıl kadınlarh ayızlarını gizlerlerse ricâlullah da öylece kerametlerini gizlerler. Nasıl ki hayız görmeyen kadın, gerçek kadın sayılmazsa, kerameti olmayan kişi de rical ve velî sayılmaz. Gizlenmesi e'sas olmak ve kevnîsinden çok hakîkîsine meyil şartıyla keramet, sufilerin ilimlerinde ve hayatlarında vardır. Ancak her isteyen kimsenin keramet göstermesi söz konusu değildir. Kerametlerde elbette şeriata uygunluk aranır. Özellikle kevnî ve manevî kerametin kerâmet olabilmesi için inanan insandan ve şeriat ölçüleri dahilinde olması gerekir. Prof. Dr. H.Kamil YILMAZ - İslam Tasavvufu Tercümesi S.526

PEYGAMBER EFENDİMİZ HZ.MUHAMMED (SAV)'İN SAADETLİ ELİNİ ÖPME HADİSESİ:

1160'ta bazı yakınları ve müritleriyle birlikte hacca gitti. Dönüşte Medine'yi ziyaret etti. Medine uzaktan görününce devesinden inip yürüyerek Ravza-ı Mutahhara'ya girdi. Rifâi'nin bu ziyaret sırasında zuhur ettiği ileri sürülen bir kerametiyle ilgili menkıbe oldukça meşhurdur. Rivayete göre. Hz. Peygamber'in kabri önüne gelince "es-Selâmü aleyke yâ ceddî!" diyerek selâm vermiş, orada bulunanlar Hz. Peygamber'in "Aleyke's-selâm yâ veledî" sözüyle selâma karşılık verdiğini duymuşlar; cezbeye gelen Rifâî diz çöküp, "Uzakta iken benim yerime varıp toprağını öpsün diye sana ruhumu gönderiyordum; simdi bu devlet bedenime de nasip oldu; uzat elini de dudaklarımla öpeyim" mânasına gelen meşhur şiirini okumuş; bunun üzerine Hz. Peygamber'in kabrinden dışarıya nürâni bir el uzanmış ve Rifâî bu eli öpmüş; aralarında Hayyât b. Kays el-Harrânî ve Adî b. Müsâfir gibi zatların da bulunduğu büyük bir topluluk hadiseye şahit olmuşlardır.

Ahmed er-Rifâî'nin biyografisini yazan müellifler pek çok şahit ismi sayarak bu menkıbeyi mütevâtir bir haber şeklinde değerlendirirler. (Gâyetû't-tahrir müellifi Abdülazîz ed-Dîrînî, Hz. Peygamber'in selâma karşılık vermesinin ve kabrinden dışarıya nürâni bir elin uzanmasının mümkün olduğu hakkında devrin kadısına ait bir fetvayı da zikreder. Celaleddin es-Süyütî bu haberi incelediği eş-Şerefü'l-muhtem adlı risalesinde hadisenin tevatür derecesine ulaştığını söyler. Rifâî şeyhlerinden Ebü'l-Hüdâ es-Sayyâdî de bu menkıbe hakkında kaleme aldığı el-Kenzü'l-mutalsem fi meddi yedi'n-Nebi li-veledihi'-l ğavs er-Rifâ'î adlı eserinde bu menkıbeye yer veren pek çok kitap ve müelliften iktibaslar yapmıştır. Rifâi'ye saygısı ve bağlılığı olanlaın bu menkıbeyi mütevâtir haber olarak gösterme gayretlerine rağmen, bizzat Rifâî, prensip olarak keramete önem vermemiştir.

Ziyaret -> Toplam : 125,55 M - Bugn : 143864

ulkucudunya@ulkucudunya.com