‘Paralel paranoya’da zirve ve faili meçhuller
Adem Yavuz Arslan 01 Ocak 1970
Cumhurbaşkanı Erdoğan’a göre faili meçhullerde Cemaat’in parmağı varmış! Böyle önemli bir iddiayı, hele hele Cumhurbaşkanı’nın ağzından duyunca ciddiye almak gerekirdi ama...
Burada amaç Cemaat’i bir örgüt soruşturmasına konu edebilmek. Ancak bu iddia da öbürleri gibi boş.
Çünkü Hrant Dink, Malatya Zirve ve Paris cinayetlerinden çıksa çıksa ‘sır küpüm’ dediği ‘gözde bürokratının’yönettiği kurumun parmak izleri çıkar.
En vahimi de kendine ‘Hrant’ın arkadaşları’ diyen bir grup kendinden menkul ‘aydın!’ın Ogün Samast gibi eli kanlı bir tetikçinin ifadelerine sarılması oldu.
Erdoğan işaret edince hep birlikte Dink cinayeti ile Cemaat arasında bağ kurmaya başladılar.
Buna da Hanefi Avcı’nın tezlerini dayanak yapıyorlar.
Oysaki aynı Avcı, Dink cinayeti için ‘Fail ve silah elde, azmettirenlerde. Bence olay faili meçhul değil’ diyordu.
Hedef Cemaat
Akla ziyan senaryoya göre Cemaat, Ergenekon operasyonlarının önünü açmak için Dink cinayetine göz yummuş…
Böyle abuk bir tezi ortaya atmak için insanın zeka özürlü olması yetmez. Çünkü Dink’i öldürenlerin en büyük hedefi aynı zamanda Cemaat’ti.
Timaş’tan çıkan “Bi Ermeni Var; Dink Operas-yonun Şifreleri” kitabımda adım adım gelenDink cinayetinin tüm altyapısını anlattım. Savcının (İlk savcının adının da Balyoz’un ‘yararlanılacaklar’ listesinde olduğunu da unutmayalım) bulmadığı belgeleri, fotoğrafları kitaba koydum.
MGK kararı ile misyonerliğin tehdit olarak belirlenmesini, planlı çalışmaları, Trabzon Jandarması ile İstanbul’da Veli Küçük ve ekibinin icraatlarını, Yasin Hayal’in ‘karanlık günleri’ni, Erhan Tuncel’in jandarma ile olan ‘tuhaf görüşmelerini’ delilleriyle ortaya koydum.
Ogün, cinayet için İstanbul’a giderken ‘tesadüfen!’ orada olan jandarma astsubayının detaylarını bile kitapta anlattım.
Rahip Santoro, Malatya Zirve ve Hrant Dink Cinayetleri, AKP’ye yönelik yapılacak darbenin dış desteğini kesmek; ‘Türkiye’de İslamcı bir iktidar var, azınlıkları ve Hıristiyanlar’ı öldürüyor’ yaygarası için organize edilmiş cinayetlerdi.
Malatya’da, Trabzon’da ve Gölcük’te çıkan belgeler, iletişim şemaları bunu açıkça ortaya koydu.(Bu arada Avcı’nın akla ziyan tezine sarılanlara Gölcük’teki belgelerde darbe olunca hangi astsubayın, Dink’i alacağının bile yazdığını hatırlatalım.)
Ama ne mahkeme bulmak istedi ne de savcı.
Dink yaşasa sizi sopayla kovalardı
Ergenekon sabahına uyandığımızda ‘yavuz hırsızlık’ yapanlar Dink öldürüldüğünde de aynı şeyi yaptılar ve odaklanmamız için bir nokta işaret ettiler. Bizden istedikleri; sadece oraya bakmamız, baktıkça hipnotize olmamız ve ayan beyan ortada olanı görmememizdi.
Maalesef Dink cinayetini aydınlatmak istemediler. Onun yerine istismar etmeyi tercih ettiler.
Bakılması gereken yerlere, Dink’in hedef yapılıp, internet cafelerden tetikçilerin devşirildiği sürece hiç bakmadılar.
MGK’da pişen misyonerlik ve azınlıkların hedef yapılma kampanyalarına kulak tıkadılar. Trabzon jandarmasının Ogün, Yasin, Erhan, Coşkun ile yakın ilişkisini incelemediler.
Hele hele MİT bölge başkanının, dönemin müsteşarının emriyle Dink’i tehdit etmesini sorgulamadılar.
Yasin Hayal’in ‘askerlik günleri’ne hiç bakmadılar.
Erhan’ın hiç tanımadığı Yasin’e, askerden döner dönmez gidip ‘Seninle işimiz var’ demesine hiç dikkat etmediler. Erhan Tuncel’in ‘kayıp’ olduğu dönemlerde ‘eski dostlarından’kimlerle olduğunu sorgulamadılar.
Erhan Tuncel’in, Yasin Hayal’in ve Ogün Samast’ın 180 derece dönen ifadelerini irdelemediler.
Aslında sorulacak çok soru var. Ama iddia o kadar absürt ve deli saçması ki oturup ciddi ciddi kafa yormak bile abes. Dink yaşasa bunların hepsini sopayla kovalardı.