Beyhude kumpas...
Erhan Başyurt 01 Ocak 1970
Tarihin en büyük yolsuzluk soruşturmaları 17/25 Aralık’ın yıldönümü yaklaşıyor.
Bir yıldır hesap vermemek için bin dereden su getirenlerin, on binlerce polisin yerini değiştirip savcıları sürgün edenlerin, yargıda tüm koruma tedbirlerine rağmen hesap vermekten kaçınmaları, suçlananların kamu vicdanında aklanmasını engelliyor.
Aynı şekilde iddialar sonrası istifa ettirilen dört bakan hakkında Meclis’te kurulan komisyonun faaliyetlerine yayın yasağı getirilmesi ve fezlekelerin ayıklanarak üyelere teslim edilmesi, iddiaların bağımsız ve tarafsız hukuk mercilerince yargılanması ihtiyacını artırıyor.
Aklanmak yerine örtmek tercih edildi
17/25 Aralık soruşturmalarının emniyet ve yargıya darbe amaçlı kullanıldığı, bu vesileyle “parti devleti” olma yolunda kadrolaşmaya gidildiği artık gün gibi ortada.
Oysa AK Parti “yolsuzluk ve rüşvet” iddialarını araştırma vaadi ile iktidara gelen bir parti.
Geçmişte benzer yolsuzluk iddiaları gündeme geldiğinde kurucu genel başkan yardımcılarını bile görevden uzaklaştırarak samimiyet göstermiş ve bu durum partiyi yıpratmamış aksine AK Parti’ye halk desteğini artırmıştı.
17/25 Aralık soruşturmaları ve ortaya saçılan deliller için her nedense yargı önünde “aklanmak”yerine “örtmek” yolu tercih edildi.
Bunu yapmak için de “en iyi savunma saldırı” yöntemi benimsendi.
Yapılanlar Hitler Almanyası’nda Gobbels’in uyguladığı kara propaganda yöntemlerini hatırlatıyor:
“Halk büyük yalanlara, küçük yalanlara göre daha çabuk inanır…
Havuz medyasında 360 gündür yalan
Bir yalanı yeteri sıklıkla tekrarlarsan halk eninde sonunda ona inanır…
Halkı her zaman ateşle. Asla soğumasına izin verme…”
Yine Gobbels’in medyayı kontrol ve yönlendirme prensipleri değer kazanmış görünüyor.
Yaklaşık bir yıldır, hemen her gün “paralel” bir hayal evreninde üretilen “gölge bir yapı” sürekli hedef gösteriliyor.
Yolsuzluk parasıyla finanse edilen havuz medyası, 360 gündür yalan manşetlerle çıkıyor.
En yetkili ağızlardan akla hayale sığmayan ve sürekli birbiri ile çelişen hilafı vaki beyanlarda bulunuluyor.
Darbe yaptılar, ihanet ettiler gibi soyut iddialar ile halkın dikkati sürekli “cambaza bak” hilesiyle olmayan bir “düşmana” yönlendiriliyor.
Bu amaçla polislere 14 kez operasyon yapıldı.
Hepsinin de boş iddialardan oluştuğu ve müfettişlerin çarpık yorumları delil gibi kabul edilip, hukukun yok sayıldığı ortaya çıktı.
Eğitim yuvaları hedef seçildi.
Yetimlere, muhtaçlara yardım organizasyonu engellenmeye çalışıldı.
Türkiye’nin yurtdışında itibarı olan fedakâr gayretler hedef gösterildi…
İş dünyasına ve özel yatırım bankasına açık siyasi baskılar uygulandı…
Yetmedi. Tutmadı… 17/25 Aralık geldi çattı…
Şimdi tüm yolsuzlukları örtecek, AK Saray israfını, KPSS’siz torpilli kadrolaşmayı, çözüm sürecinde tıkanmayı, ekonomide kötüye gidişi unutturacak, ses getirecek yeni bir operasyon planlandığı iddia ediliyor.
Bu iddialar peşlerini bırakmaz
150’si gazeteci 400 isimden bahsediliyor.
Kendileri yargılanmamak için tüm Türkiye’yi sırayla yargı önüne çıkarsalar bile kumpasları kendi suçlarını örtmeye yetmez.
Suçun şahsiliği hukukta temel ilkedir.
Hiçbir operasyon, 17/25 Aralık’ın faillerinin suçlarına meşruiyet kazandırmaz.
Yargı önünde aklanmadıkları sürece delillendirilmiş bu iddialar hayatları boyunca peşlerini bırakmaz.
Burada kaçsalar bile Adl-i Mutlak’ın önünde hesap verecekler.
Bir çıkmaz sokakta, gözleri kapalı, dostça tüm uyarıları kulak arkası ederek hızla ilerliyorlar.
Kendilerini kurtarmak için ellerinden gelse ülkeyi uçuruma sürükleyecekler.
Beyhude çabalar… Beyhude iftiralar… Beyhude yalanlar…
Umut bağladıkları yöntemler kalıcı başarı sağlasaydı, esas uygulayıcılarının sonları böyle mi olurdu?