Kuşlar ve taşlar
M. Nedim Hazar 01 Ocak 1970
Önce çok kısa bir özet geçelim isterseniz: Eylül 2012 ve Şubat 2013’teki bir dizi ihbarla başlayıp, 17 Aralık 2013 günü cumhuriyet savcısının gözaltı talimatları ve ilgili mahkemelerin arama kararlarının yerine getirilmesi ile kamuoyunun duyduğu, İstanbul Emniyet Müdürlüğü Organize Suçlarla Mücadele ve Malî Şube Müdürlüğü ekipleri tarafından gerçekleştirilen, aralarında işadamları, bürokratlar, banka müdürü, çeşitli düzeyde kamu görevlileri ve 61. Türkiye Hükûmeti kabine üyesi 4 bakan ile 3 bakan çocuğunun olduğu kişiler hakkında “rüşvet, görevi kötüye kullanma, ihaleye fesat karıştırma ve kaçakçılık” suçlarını işledikleri iddiasıyla yürütülen soruşturma başlatıldı.
Film orada koptu ve iddiaların gerçekliği ya da soruşturmanın içeriğinden ziyade ciddi bir kadro kıyımı ve dağıtım yaşandı. Pek çoğunun görev yeri değiştirildi, kimileri meslekten atıldı. Kıyıma uğrayan hakim ve savcı sayısını kimse net olarak bilmiyor. Bilinen; ilk etapta 166 hakim ve savcının sürgün edildiği.
Bir anda hukuk delik deşik edilmişti. 25 Aralık’ta ise cumhuriyet savcısı karapara aklama ve yolsuzluklarla ilgili ikinci bir operasyon için düğmeye bastı. 30 şüpheli için gözaltı kararı yazdı, ancak Emniyet Müdürlüğü savcının talimatını uygulamadı. Bunun üzerine görevini yapmasının engellendiği şeklinde bir basın açıklaması yaptı. Hükümet kanadı ise savcının ikinci dalgayı gerçekleştirmek isterken hukuk dışı işlemler yaptığı sebebiyle dosyanın elinden alındığını açıkladı. Daha sonra soruşturma kapatıldı gitti.
Siyasî iktidar en başından beri suçlamaları hep ‘darbe girişimi’ olarak niteledi. Bir kere bile kimsenin ağzından ‘yolsuzluk ya da hırsızlık yok’ açıklaması yapılmadı. Kıyım furyası zamanla fırtınaya döndü. Sadece adliye ve emniyette değil kamunun tamamında bir sürgün, uzaklaştırma, baskı ve yıldırma taktiği uygulandı. Resmî rakam değil ama konuyla ilgililer bir yılda yerinden edilen ve kadrolaşılan rakamın 300 binin üzerinde olduğunu söylüyor. Elbette kimsenin günahını alamayız, zira bu konuda resmî bir istatistik yok elimizde.
Sonradan nedense ufak ufak kıyısından köşesinden, “yapıldı ama yüzde 20 yapıldı”, “hırsızlık değil de yolsuzluk yapıldı, yolsuza hırsız demek büyük günahtır” ya da “ufak tefek hırsızlıklar büyütülüyor, yolsuzluk gibi gösteriliyor” filan denmeye başlandı.
Ve derken operasyonların birinci sene-i devriyesi geldi çattı. Rivayet muhtelif; kimileri diyor ki, iktidar 10 günlük düzmece bir operasyon ile hem muhalifleri sindirmek, hem de yolsuzluk gündemini örtmek gibi tek taşla iki kuş peşinde. Kimilerine göre ise, mevzu daha derin, örtülmek istenen çok daha ciddi sıkıntılar var. Mesela Kandil ile İmralı arasına sıkışanlar, olup biteni milletin gözünden kaçırmak için bu tür sansasyonel operasyon yapıyorlar, diyenler çıkıyor. İlla ki bir gerçek sebebi vardır, ancak bu tür despotik zihniyetlerin ortak bir portresi var; yaptıkları eylem ne olursa olsun önce vicdan, sonra zekâdan alabildiğince uzak oluşları.
‘Makul şüphe’ serüvenin ilginçliğine hiç değinmeyeceğim ancak televizyonda yayınlanan bir dizi ‘caps’inden terör suçlusu üretecek zekâ galiba sadece bu ülkeye ve bu döneme has bir parodi olabilir.
Tabii işin bir de önce havuzda haber yap, ardından iddianameye dönüşür boyutu var. Allah’tan bu ‘zepzeki’ zevat, Harry Potter filan izlemiyor, yoksa baskın yapıp Harry’yi de gözaltına alırlardı kesin! Profesör Dumbledore ile uğraş işin yoksa! Allah akıl fikir versin cemî’ cümlemize!