Güneydoğu’da yeni bomba
Saygı Öztürk 01 Ocak 1970
Hükümet “çözüm süreci” adı altında Abdullah Öcalan’la, teröristlerin merkezi Kandil ve HDP yetkilileriyle görüşmeleri sürdürüyor sürdürmesine ama Güneydoğu’da “PKK bizim temsilcimiz değil” diyenler de artıyor.
22 Kasım 2014 tarihinde İçişleri Bakanlığı’na bir başvuruda bulunulup kısa adı PAK olan (Partiya Azadi ya Kurdistane) yani Bağımsız Kürdistan Partisi kuruldu. İstanbul’dan sonra Diyarbakır’da toplantı düzenlediler. 20’yi aşkın dernek, sendika, parti temsilcilerinin katıldığı toplantıda, çözüm sürecinden, PKK-AKP diyaloglarından, sözde “Kürdistan’ın nasıl kurulacağı başta olmak üzere bir çok konu konuşuldu. Ancak genel çağrı ise HDP dışındaki tüm Kürt oluşumların PAK çatısı altında toplanması” oldu. Yani, PKK ile sürdürülen çözüm süreciyle bu işlerin bitmeyeceği, “biz de varız”ın işaretleri verildi.
PKK SİLAHI BIRAKMAZ
AKP’nin “Çözüm süreci”nde PKK dışındaki tüm Kürt kesimlerini dışlayıp yalnızca PKK lideri, HDP ve Kandil ile görüşmeler yaparak sorunu çözeceğine inanmayanlar çok. Güneydoğu’daki her gelişmeyi yakından izleyen, Güneydoğuda PKK’nın gazetecilerin bölgeyi terk etmeye zorladığı dönemde bile Diyarbakır’dan ayrılmayan 40 yıllık gazeteci Raşit Kısacık’a gelişmeleri sordum. Şunları anlattı:
“Şunu herkes çok çok iyi bilmelidir ki; bu yönlü bir çözümle PKK silahsızlandırılamaz. Çünkü PKK silahlı bir örgüt olarak projelendirildi. PKK, bağlı olduğu ülkelerin ve kendi bünyesindeki mafya/ terör baronları çıkarlarını sadece silahla sürdürebilir durumdadır. O yüzden siyaseti, silahla ve şiddetle yapmak zorundadır.
PKK dışındaki toplumsal ve siyasal kesimler, siyasi partileri, sivil toplum ve işveren örgütleri, kanaat önderleri, Kürt aydınları, PKK ve lideri Öcalan’ın kendilerini temsil edemeyeceğini açıkça dillendiriyorlar. Bu kesimler hem PKK hem hükümet korkusu nedeniyle daha açık konuşamıyorlar. Çözüm sürecine umut bağlayanlar ya da bu süreci seçimlerle de kendi lehlerine çevirme peşinde olan iktidarın da bunu net olarak görüp yeni bir tavır belirlemesi gerekiyor.”
Bir yanda “çözüm süreci” adı altında ülkenin bir parçasının kaybedilmesine yol açacak adımlar, bir yanda hiç bitmeyen gericilik akımları kol kola vermiş gidiyor… Biz ise şimdi 21 yıl öncesine gidelim.
21 yıl önce dağıtılan bildiriyle verilen işaret
23 Nisan 1993’te, Afyon’da fotokopiyle çoğaltılmış bir bildiri dağıtılıyordu. Bildirinin başlığında “Ümmet-i Muhammed, ‘Hakimiyet kayıtsız şartsız Allah’ındır.’ İslamsız toplum çökmeye mahkûmdur. 23 Nisan, Müslümanlar için birer bayram günü değil, birer kara gündür” yazıyordu.
Öğrencilere de dağıtılan 21 maddelik bildirinin son bölümünde “Kalbinde azıcık imanı olan bir Müslüman bu kara günleri nasıl bayram kabul edebilir? Oturup ağlaması ve kurtuluş çarelerini araştırması lazım gelirken, tertip edilen merasimlere, düzenlenen şenliklere nasıl katılabilir? Bu onun dininin de imanının da nikahının da gitmesine sebep olmaz mı? Şayet katıldın ise hemen kelime-i şahadet getir, tövbe ve istiğfar et ve bir daha katılmamaya karar ver ve bu yazıyı başkalarına okut” deniliyordu.
Öğretmen Alim Başaran, aydın sorumluluğuyla bu bildiriyi Öğretmen Dünyası dergisine gönderdi ve sinsice yürütülen çalışmalara dikkat çekti. Ama çoğu kişi o bildiriye gülüp geçti… Bir gün onların gerçekleşebileceğine asla inanmamışlardı.
Bakın nerelere gelindi
Aradan 21 yıl geçti. Ulusal bayramlarımızın kutlanması sorun haline getirildi. 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı etkisizleştirildi. 19 Mayıs Gençlik ve Spor Bayramı illerde kutlanamaz oldu. Öğrencilerin andımızı hep birlikte söylemeleri yasaklandı. Eğitimde 4+4+4 gibi bir sistem getirildi ve okullarda ders programları imam hatip liseleri ders programlarına göre düzenlendi.
Önce imam hatip liselerinde türban yasağı kaldırıldı. Artık öğretmen de, öğrenci de türbanlı derse giriyor. Diğer liselerde resmen kaldırılmasa bile türbanlı gelenler hakkında herhangi bir işlem yapılmıyor. Günümüzde, ilkokul öğrencileri arasında da türbanlı olanlar görülüyor. İlkokulla da sınırlı kalmıyor, ana okulunda da türbanlı öğrenciler görülüyor. Kamuda çalışan bayan memurlar çarşafa sokuldu. Erkeklerden çember sakallı kamu görevlileri de kimseyi şaşırtmıyor.
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) din kültürü ve ahlak bilgisi dersinin zorunlu olmaması yönünde karar alırken, 19. Milli Eğitim Şurasında din kültürü ve ahlak bilgisi dersi ilkokul 1, 2 ve 3’ncü sınıflarda da zorunlu hale getirildi. Şimdi, bu dersin ilkokul 4. sınıftan itibaren haftalık okutulma süresinin de artırılması, Osmanlıcayı şimdi imam hatip liselerinde, gelecekte diğer liselerde zorunlu olarak okutulması gündemde.
Kuran kursları her yaştaki çocuğa serbest bırakıldı. Doksan yıllık Çankaya Köşkü terk edilerek baykuş yuvasına döndürülüyordu. Büyük Önder’in mirası Atatürk Orman Çiftliği, ortasına 1150 odalı saray yapılarak talan edildi. Bütün bu geriye gidişleri hep sessizce izlendi.
Gelinen nokta; sıkça anlatılan kurbağa hikayesi.