« Ana Sayfa »      « İlkelerimiz »

BAŞBUĞ TÜRKEŞ

ELMALILI HAMDİ YAZIR MEÂLİ

İrfan YÜCEL

Alparslan TÜRKEŞ

Alparslan TÜRKEŞ

Seyid Ahmed ARVASÎ

Ayhan TUĞCUGİL

M. Metin KAPLAN

Namık Kemal ZEYBEK

Prof. Dr. İBRAHİM TELLİOĞLU

22 Ara

2014

Ruh kökü sakat

Soner Yalçın 01 Ocak 1970

Cumartesi’ydi…
Ekranda yine Recep Tayyip Erdoğan vardı.
Otoriter, öfke dolu konuşmalarından birini yapıyordu.
Aynen şöyle dedi; “maalesef ruh kökü sakat tipler var; hâlâ aynı şeyleri yazıyorlar.”
14 yaşındaki oğlum, “baba ben artık televizyonlarda hiç haber seyretmiyorum; hep aynı” dedi.
Bizler meseleleri hep siyasi, ekonomik, kültürel boyutuyla tartışıyoruz. Oysa…
Konunun bir de psikoloji-psikiyatri boyutu var!
14 yaşındaki bir çocuğun; sürekli bağıran, tehditler savuran, insanları aşağılayan birini tv ekranında görmek istememesi normal.
Peki…
Erdoğan niye böyle?
“Ruh kökü sakat tipler var” diyen Erdoğan’ın ruh dünyası nasıl?
Konuyu kendisi açtı…
O halde…
Ülkenin yarısını bezdiren Erdoğan’ın “normal dışı davranışlarının” ardındaki gizi/sırrı çözmek için kafa yormamız gerekmiyor mu?
Ve aslında…
Mesele sadece Erdoğan değil! Çevrenize bir bakınız, yolda, otobüste, kuyrukta toplumsal hayatın her alanında ne çok “Erdoğan” var! Bunlar; evrenin/ülkenin/şehrin mutlak merkezi olarak salt kendilerinigörüyor!
Bunun kuşkusuz sosyo-ekonomik nedenleri var; ancak bu tür “çözümlemelerde” nedense psikoloji-psikiyatri hep kapsam dışına bırakılıyor.
Belki de Erdoğan’ın hışmından korktukları için konu uzmanlarının pek sesi çıkmıyor! Bildiğim; Psikiyatrist Dr. Cemal Dindar’ın “Bi’at ve Öfke” çalışması var.
Bir de… Prof. Dr. Engin Geçtan’ın kitaplarında -isim vermeden- satır aralarında Erdoğan’ın kişiliğine ilişkin müthiş saptamaları var. (“Rastgele Ben” gibi.)
Evet…
Erdoğan’ın ideolojik-siyasal amacının ne olduğunu biliyoruz; bir “kara ajanda”sının bulunduğunu “yetmez ama evetçi” liboşlar bile artık kabul ediyor!
Ama… Benim üzerinde durmak istediğim bu değil!
Benim aradığım; 14 yaşındaki oğlumu ya da Gezi Parkı çocuklarını kızdıran otoriter-baskıcı Erdoğan’ın bu saldırganlığının temelinde hangi psikolojik gerçeklerin yattığıdır…
Ergenlik sorunu
Dinciler psikolojiden-psikiyatriden nefret eder!
Humeyni İran’da psikiyatriyi yasakladı…
Henüz Türkiye o aşamaya gelmedi! O halde sorumuzun peşine düşebiliriz…
Erdoğan’ı veya toplumsal hayatta sıklıkla karşılaştığımız “küçük Erdoğanları” ortaya çıkaran olguların nedeni kuşkusuz çok katmanlıdır.
Her benliğin bir kimliğe ihtiyacı vardır; kimlik, insanın benliğini sürdürmesi için yaşamsaldır. Oysa…
Türkiye’nin bir kişilik (kimlik) sorunu olduğu ve bunun her geçen yıl artığı somut sosyo-psikolojik bir gerçek.
Niye böyle?
Türkiye neden ergenlik krizini atlatamamışlar ülkesi haline geldi?
Normalde… İnsanın, kimlik krizini ergenlik çağında atlatması ve böylece özerk bir varlık olarak kendini geliştirmesi beklenir. Ama maalesef…
Türkiye’de bu ergenlik krizi atlatılamadığı için, kimlik sendromu/bunalımı yetişkinlikte de devam ediyor!
Bu tespitin ardından başka bir soruya geçmemiz gerekiyor:
Ergenlik krizi neden atlatılamıyor?
Çünkü çocuk, ergenlik çağına kadar olan kişilik gelişim evrelerini sorunlu geçiriyor. Anne-baba, baskıcı-engelleyici, cezalandırıcı, ilgisiz ya da yetersiz ise çocuk, bir “özerk varlık” oluşturamıyor.Yani… Ergenliği atlatamıyor ve yaşadığı hasarı bilinç altına atıyor.
Ve yetişkinliğinde, ebeveynine duyduğu bu bastırılmış öfkesini -uygun zemin bulduğunda- kişi ve kurumlara yöneltiyor!
Bir örnekle açıklamaya çalışayım:
Antik Yunan Tiyatrosu’nda sahnede iki grup vardı:
1) Oyuncular tarafından canlandırılan trajedi kahramanları.
2) O karakterlerin yaşadıkları üzerine yorumlarda bulunan koro.
Türkiye’de; neyin doğru neyin yanlış olacağına karar veren tek kişi etrafından kümelenen bir kumpanyanın oyunu sergileniyor.
O tek kişi, etrafına kimi oyuncuları toplamış ve bir oyunu sahneye koyuyor ama sorun var:
Ne yaparsa yapsın tepesinde koro var ve onların yarısı; yaptıklarını beğenmiyor!
İşte bu hoşnutsuzluk başrol oyuncusunda bir türlü aşamadığı ergenlik krizini ortaya çıkarıyor; ve bu eziklik sonucu; kendisi de dahil hiç kimseyi ve hiçbir şeyi sevmemenin yıkıcı isyanına sebep oluyor!
Biraz daha açayım…
Olgunlaşmamış kişilik
Ergenlik krizini atlatamayıp özerk bir varlık geliştiremeyen insan:
- Saldırgan eğilimli oluyor…
- Olaylar istediği yönde gelişmediğinde öfke nöbetleri geçiriyor…
- Orantısız güç kullanıyor…
- Farklı görüşlere tahammül göstermiyor…
- Sürekli olarak isteklerinin karşılanmasını bekliyor…
- Etrafındakilere aşağılayıcı davranışlarda-sözlerde bulunuyor…
- İnsanları/arkadaşlarını sadece kendine nasıl yararlı olacağına göre seçiyor…
- Herkesten daha akıllı-zeki olduğuna inanıyor…
- Kendisine ait bazı özellikleri başkalarına yansıtıp eleştiriyor…
- Kin duygusuna kadar uzanan dindirilemez öfkesi bir türlü bitmiyor…
- Kazanmakla yetinmeyip karşı tarafın yok olacak derecede kaybetmesini istiyor…
Yıkıcılık salt bunlarla sınırlı değil… Ortak insani değerler silikleştikçe, tarih de doğa da bundan nasibini alıyor! Kendisinden farklı gördüğü insanları sadece var oldukları için cezalandırmak istiyor!
Değersizlik duygusundan kurtulamadığı için kendisini; yücelttiği insanların ya da siyasal sistemin devamı olarak görüyor; ve altında gördüğü insanları kendi uzantısı olarak algılayıp, öyle davranıyor.
Ve işin özünde… Derin bir yalnızlığı vardır; “pazar yeri yalnızlığı..!”
Oysa…
Ergenlik sorunu aşmış, özerk bir varlık geliştirmiş kişi; dünyasını geliştirme-genişletme çabası içindedir.
Özerkliğini edinememiş insan ise tanıdığı, gördüğü ya da duyduğu insanlar ötesindeki dünyaları merak etmez.
Farkındalığı yoktur. Yaşam alanı sığdır.
Ve aslında…
Önemsemezseniz, yüceltmezseniz; onayına ihtiyaç duymazsanız karşınızda aslında hâlâ olgunlaşmamış bir ergen çocuk olduğunu görürsünüz!
Merak ediyorum:
Erdoğan “ruh kökü sakat” derken kimi kastetti acaba?

Ziyaret -> Toplam : 125,23 M - Bugn : 120243

ulkucudunya@ulkucudunya.com