Bir Cumhuriyet Kadını Şükûfe Nihal
Yrd. Doç. Dr. Yunus AYATA 01 Ocak 1970
“Nereden geldiniz, bilen var mı ki? Nasıl yaşarsınız, sorarlar mı ki? Yolunuz, yoludur kışın ve yazın, Gâh bir sam yelinin, gâh bir poyrazın... Mezarınızı da kendiniz kazın..." (s.119)
Şile Yolları (1935) şiir kitabında "Unuttuklarımız" başlıklı uzun şiirinin
bir bölümünde sokak çocuklarına yukarıdaki gibi seslenen Şükûfe Nihal
(İstanbul 1896-İstanbul 24 Eylül 1973), adeta kendini ifade etmektedir.
Şiirin bu bölümünde aynı sokak çocukları gibi, o da kendisini yalnız his-
seder; hayatının son dönemi, ölümü ve ölüm sonrası ise tam anlamıyla bir
yalnızlıktır.
Selim İleri'nin Mavi Kanatlarınla Yalnız Benim Olsaydın (İstanbul 1991)
adlı eserindeki "V. Deniz Köpüğü Tüller" bölümünde anlatılanlar dikka-
timi daha önce Şükûfe Nihal'e çekmişti. Selim İleri gerçekten Şükûfe
Nihal'le duygusal bir bağ kurabilmiş ve okuyucuya da bunu yansıtabil-
mişti. Duygusal özelliğe sahip bu yazar hakkında bugüne kadar ciddi bir
inceleme yapılmamış olması yazarın hakkını teslim etmemekten öte, Türk
edebiyat, tarihi için bir eksiklikti.
Şükûfe Nihal, ölümünün üzerinden uzun bir zaman geçmemesine rağmen
çabuk unutulmuştur. Gerçi o, henüz hayatta iken Yahya Kemal’in “Müş-
kül budur ki ölmeden evvel ölür kişi” mısrasıyla ‘Düşünce’ başlıklı şii-
rinde belirttiği korkuya uğramış ve -biraz da anlaşılmaz bir şekilde kendi-
sinin sebep olduğu- unutulmanın acısını tatmıştır. Hülya Argunşah'ın Bir
Cumhuriyet Kadını Şükûfe Nihal adlı çalışması bu sebeple akademik bir
çalışmanın ötesinde hem bir vefa örneği olarak hem de imparatorluktan
millî devlete geçişi ve Cumhuriyetin ilk elli yılını yaşamış olan Şükûfe
Nihal'i özellikle bir yazar olarak ortaya koymak üzere hazırlanmıştır.
Bilakis bu duyarlığın hissedilebilmesi Şükûfe Nihal’in daha açık bir şe-
kilde ortaya konulabilmesini getirmiştir. Aksi halde Şükûfe Nihal kendi
söylemlerinin içine gömülüp kalmış bir yazar-şair olarak kalabilirdi. Bu-
güne kadar olduğu gibi... Belki de ilk kez Şükûfe Nihal’e eserden gidile-
rek onun edebiyat tarihindeki yeri tespit edilmiş ve özel hayatının gölge-
sinde değerlendirilen eseri ve edebî değeri ‘şuh kadın’ imajından kurta-
rılmaya çalışılmıştır. Yazarı da eserin sunuşunda ona yeniden hayat ver-
mek istediğini söyler zaten.
Bir Cumhuriyet Kadını Şükûfe Nihal adlı çalışmanın ilgi çekici bir yönü
de araştırmacının 1980'lerden itibaren sayısı artan kadın yazarlardan do-
layı çokça gündeme getirilen "kadın edebiyatı" kavramını tartışmaya
açmasıdır. Kitapta sunulan bir teklifle "kadın edebiyatı" kavramı etrafın-
da oluşturulan kavram kargaşasına açılım getirilmeye çalışılmaktadır.
Burada araştırmacının da zihnini meşgul eden "Edebiyatta bir 'kadın
edebiyatı' var mıdır ya da olmalı mıdır?" sorusu, dikkat noktası edebiyat
olan herkesi ilgilendirebilecek türden bir sorudur. Edebiyatı böyle "kadın
edebiyatı", "çocuk edebiyatı" ve "gençlik edebiyatı" tarzında parçalamak
doğru mudur? Parçalamalar, edebiyatın bütünlüğüne zarar verebilir mi?
Bu sorular zihinlerde henüz açık bir şekilde cevaplanmamıştır. Bu gibi
isimlendirmeler, kulağa hoş gelmekten öte, araştırmacıların dar alanda
yoğunlaşmasını sağlamaktadır. Ancak mantıklı isimlendirmelerin arka-
sından şu an için çok mantıklı görünmeyen "ilk gençlik edebiyatı", "yaşlı-
lık edebiyatı" ve "erkek edebiyatı" gibi isimlendirmelerin de ortaya çıka-
bileceği açıktır. Biz, bu kavramlar etrafında düşünen ve "kadın edebiyatı"
kavramı yerine şimdilik "edebiyatta kadın duyarlığı" kavramını kullan-
manın daha doğru bir tercih olacağını ifade eden Argunşah'ın şu sözlerine
dikkat çekmek istiyoruz: "Edebiyatın genel bütünlüğü içerisinde kadın edebiyatı ya da ede-
biyatta kadın duyarlığının üzerinde durulması gereken bir konu
olduğunu düşünüyorum. Burada itiraz edilecek nokta, edebiyatın
bütünlüğünü sarsabilecek olan birtakım ölçüler etrafında bazı sı-
nıflandırmalara gidilmesinin yanlış olabileceğidir. Bir 'kadın
edebiyatı' kavramı var mıdır ve bu, neleri ihtiva etmektedir? Yoksa
'kadın edebiyatı' kavramı kadın yazarlara özgü tabiî hassasiyetin
oluşturduğu bir yanılgı mıdır? Bu çok daha geniş kapsamlı ve
doğrudan bu sorunun cevaplarını aramaya yönelik çalışmaların
sonucunda ortaya çıkabilecektir. (...) Edebiyatta kadının yeri ve
kadın yazar olgusu etrafında düşünme faaliyetlerinin edebiyat bi-
limine yeni boyutlar katacağına inanıyorum. Burada vurgulamak
istediğim husus, kadın yazarların eserlerinde kendi cinsiyetlerine
özgü duygu dünyasının hassas örgülerinin, ince duyarlıklarının
görüntülerinin bulunduğudur. Belki buna şimdilik 'edebiyatta ka-
dın duyarlığı' demek daha doğru ve ihtiyatlı bir yaklaşım olacak-
tır." (s. 12-13) Bütün inceleme ve değerlendirme yazılarının bir merak sonucunda ortaya
çıktığı söylenebilir. En azından çalışma ilerledikçe araştırmacı böyle bir
duyguyu tatmin için çabalar. Hele hele unutulmuş bir şair ya da yazar söz
konusu ise bu merak daha da artacaktır. Argunşah'ı da böyle bir merak,
Şükûfe Nihal hakkında bir inceleme yapmaya sürüklemiştir. Yazar bunu
"Şükûfe Nihal hakkında bir çalışma yapma isteğimin en önde gelen sebe-
bi, bu unutuluşun etrafında biriken meraktı. Neden insansız yapamayan
sanatçının insanla yapamaz hâle geldiği, neden kendini bilerek unuttur-
mak ister gibi bir tavrı benimsediği zihnimi meşgul etti." (s. 11) diye ö-
zetlemektedir
Akademik çalışmalarda alışılagelmiş bilimsel yazı usulü ve ciddi olmak
kaygısı sebebiyle incelemelerin üslûbunda bir soğukluğun oluştuğu, bu
soğukluğun da akıcılığı bozduğu ve okunmayı zorlaştırdığı bilinen bir
gerçektir. Bu ise, okuyucunun esere uzak durmasına yol açmaktadır. Hül-
ya Argunşah, Bir Cumhuriyet Kadını Şükûfe Nihal adlı çalışmasında,
bilimsel bir çalışma yaptığını unutmadan, akıcı bir dil kullanarak akade-
mik çalışmalar hakkında getirilen bu eleştirilerden uzak kalmıştır.
Bir Cumhuriyet Kadını Şükûfe Nihal adıyla yayımlanan eser, "Ön Söz",
"Şükûfe Nihal'in Hayatı", "Şükûfe Nihal'in Şiiri", "Şükûfe Nihal'in Ro-
mancılığı", "Şükûfe Nihal'in Seyahat Kitapları", "Son Söz", "Kaynakça"
ve "Şükûfe Nihal Albümü" bölümlerinden oluşmaktadır.
Şükûfe Nihal hakkında bugüne kadar yazılanlar onu bütünüyle tanımaya
ve tanıtmaya yönelik değildir. Argunşah'ın çalışması bu boşluğu doldur-
maktadır. İncelemenin ilk bölümünde "Şükûfe Nihal'in Hayatı" ve “haya-
tındaki önemli olaylar” ayrıntılı olarak incelenmiştir.
Eserin ikinci bölümü "Şükûfe Nihal'in Şiiri"ne ayrılmıştır. Şiirleri Yıldız-
lar ve Gölgeler (1919), Hazan Rüzgârları (1927), Gayyâ (1930), Su bilig, (1935),
Şile Yolları (1935), Sabah Kuşları (1943), Yerden Göğe (1960)
ve Şiirler (1975) adlı kitaplarda toplanan Şükûfe Nihal, şiiri "bir içini
dökme yolu" (s. 79) olarak görür. O, roman ve hikâye yazmış olsa da
şairliği çok daha fazla önemser. "Hayatının son günlerinde hatta huzur
evindeki odasında rahatsızlığı yüzünden mahkûm olduğu yatağında bile
onu tek teselli eden meşguliyeti şiirdir." (s. 79). Kuvvetli bir şair olmayan
Şükûfe Nihal'in şiirinin en temel çizgisi samimiyettir. O, büyük ve insanı
sarsan konuların şairi değildir. Onun en iyi şiirleri küçük hisleri ifade
ettiği şiirleridir. Şairin kendisi de bunun farkında olmalı ki zaman zaman
şiirlerinde düzeltmelere ve ayıklamalara gitmiştir. Bu, Türk edebiyatında
sıklıkla rastlanmayan bir durum olduğu için dikkate değerdir. Bu sebeple
Hülya Argunşah'ın "Şükûfe Nihal'in şiir kitaplarının basılması söz konusu
olduğunda şairin zaman içerisinde değiştirmelerini gösteren bir tenkitli
metni hazırlanması doğru olacaktır." (s. 80) teklifi yerinde bir tekliftir.
Kitapta Şükûfe Nihal'in şiiri ferdî romantizm, millî romantizmin etkisiyle
başlayan sosyal realizm ve tekrar ferdî romantizm olmak üzere üç dönem
halinde incelenmiştir.
Şükûfe Nihal, ilk şiir devresinde Servet-i Fünun edebiyatı etkisinde kala-
rak ferdî romantizmi yansıtan şiirler kaleme almıştır.
Şiirinin ikinci döneminde şairin millî edebiyat etkisinde kaldığını görüyo-
ruz. Şair, ferdî romantizmden yaşanmakta olan millî romantizm devresi-
nin etkisiyle sosyal realizme geçtiği bu dönemde yalnızca muhteva bakı-
mından değil, aynı zamanda şiirlerinde kullandığı vezin bakımından da
bir değişiklik yaşar. O zamana kadar aruz vezni ile şiirlerini kaleme alan
şairin bu dönemde teknik bir değişiklik yaparak aruzdan heceye geçtiği
görülmektedir. Argunşah, şairin bu dönemini "Yaşanan dönemin hâdise-
leri bütün ruhlarda millî bir hassasiyet uyandırmıştır. Çocukluğundan
itibaren aydın bir babanın teşvikiyle sosyal hâdiselere duyarlı olmak
şeklinde bir karakter kazanmış olan şairin, sonuç olarak yaşananlara
duyarsız kalması beklenemezdi. Şükûfe Nihal de bu dönemde millî heye-
canları dile getirdiği gibi, şiirde ölçü konusunda millî vezin taraftarı
oldu." (s. 100) şeklinde özetlemektedir.
Şükûfe Nihal'in üçüncü şiir dönemi yine ferdî romantizmi benimsediği
dönemdir. Şairin hayatı boyunca hep şiirinde bir damar olarak mevcut
olan ferdî romantizm bu döneminde yeniden ağırlık kazanacaktır.
Hülya Argunşah, incelemesinin üçüncü bölümünü "Şükûfe Nihal'in Ro-
man ve Hikâyeciliği"ne ayırmıştır. O, biri kitaplaşmamış altı roman ve bir
hikâye kitabı kaleme almıştır. İlk romanını Renksiz Istırap adıyla 1926
yılında yayımlayan yazar, son romanı Vatanım İçin'i ise, İstanbul gazete-
sinde 1 Ocak-28 Şubat 1955 tarihleri arasında tefrika etmiştir. Yazarın bu
romanı henüz kitaplaşmamıştır. Diğer romanları ise sırasıyla Yakut Kaya-
lar (1931), Çöl Güneşi (1933), Yalnız Dönüyorum (1938), Çölde Sabah
Oluyor (1951) adlı eserleridir. Argunşah, "kadın duyarlığı" etrafında
romanlar kaleme aldığını belirttiği yazarın romanlarını konuları bakımın-
dan iki ayrı döneme ayırmaktadır. "Birinci dönemde Renksiz Istırap, Ya-
kut Kayalar ve Çöl Yıldızı gibi ferdî muhtevalı romanlar, ikinci dönemde
ise Yalnız dönüyorum, Çölde Sabah Oluyor ve tefrika halinde kalmış olan
Vatanım İçin isimli sosyal muhtevalı romanlar yer alır." (s. 191). Şükûfe
Nihal'in İstiklâl Savaşını anlattığı birer Anadolu romanı olan Çölde Sa-
bah Oluyor ve Vatanım İçin dışında kalan romanları kadın romanlarıdır.
O, diğer romanlarında kadın kahramanların hep karşılıksız kalmış ve
sonu hüsranla bitmiş aşklarını anlatır.
Hikâye, Şükûfe Nihal'in çok az tercih ettiği bir türdür. İlk gençlik yılla-
rında yazdığı hikâyelerini Tevekkülün Cezası adıyla 1928 yılında topla-
mıştır. Bu tarihten sonra yazdığı hikâyeleri ise yazar bir kitap haline ge-
tirmemiştir.
Popüler mahiyette romanlar kaleme alan yazarın romanda ve hikâyede
ciddi bir varlık gösteremediği açıktır. Hülya Argunşah'ın da belirttiği
gibi, "Şükûfe Nihal'in romanları teknik olarak çok gelişmiş romanlar
değildir. Birer tez için yazılmış bu romanlarda yazarın varlığı hemen
hissedilir. (...) Onun romanları hazır hikâyeden hareketle yazılmış ro-
manlardır." (s. 198).
Eserin dördüncü bölümü "Şükûfe Nihal'in Seyahat Kitapları"na ayrılmış-
tır. Yazarın ilk seyahat kitabı, Grigori Petrof’un Beyaz Zambaklar Mem-
leketinde adlı eserinin okunması üzerine kaleme alınmıştır. Yazarın Fin-
landiya gezisi ve bu ülke ile ilgili izlenimlerinin aktarıldığı Finlandiya
(1935) adlı eserde bir ülke insanının çalışarak memleketini nasıl güzelleş-
tirdiği anlatılmıştır. İkinci seyahat kitabı ise Domaniç Dağlarının Yolcusu
(1946) adını taşımaktadır. "Bir Yurt Gezisi" ibaresi ile yayımlanan eser,
aynı zamanda, Argunşah'ın belirttiği üzere roman karakteri de taşımakta-
dır. 1946 yılında yönetmen Ş. Sırmalı tarafından Domaniç Yolcusu adıyla
filme de alınan bu eser, bir kadın yazarın yine kadın merkezli eseridir.
Eserde Finlandiya ile Anadolu arasında benzerlikler kurulmakta ve Ana-
dolu insanına Finlandiya ve Finliler örnek olarak gösterilmektedir. Eserde
zengin bir Şükûfe Nihal kaynakçası ile eserin sonunda yazarın
hayatının değişik safhalarına ait fotoğrafların bulunduğu bir de albüm yer
almıştır.
Bir Cumhuriyet Kadını Şükûfe Nihal adlı çalışmada Argunşah kısaltma-
lardan faydalanmıştır. Kısaltmaların çalışmanın hacmini düşürdüğü ve
tekrarları önlediği bir gerçektir. Araştırmacı yaptığı kısaltmaları, kısalt-
manın ilk geçtiği yerde göstermiştir. Bu ise eserden faydalanacaklar için
bir zorluk meydana getirmektedir. Çalışmanın başında bir "Kısaltmalar
Cetveli"nin verilmesi, eserden faydalanacaklar için bir kolaylık olacaktı.
Faaliyetleri ve ortaya koyduğu eserler düşünüldüğünde Şükûfe Nihal'in
edebiyat tarihinin nisyan köşesinde kalması kabul edilemez. Hülya
Argunşah'ın Bir Cumhuriyet Kadını Şükûfe Nihal adlı çalışması bilimsel
bir çalışma olmanın ötesinde unutulmaya yüz tutmuş bir edebî kıymeti
yeniden gündeme taşıması bakımından önemlidir.