Soruşturma Komisyonu’nun dikkatine
Nazlı Ilıcak 01 Ocak 1970
17-25 Aralık Yolsuzluk Haftası devam ediyor. Zira Soruşturma Komisyonu’nun kararı 5 Ocak’a kaldı. Bu da çeşitli tartışmaları birlikte getirdi. İddiaya göre, Tayyip Erdoğan ile Ahmet Davutoğlu arasında bir ihtilâf var. Ayrıca AK Parti grubunda çok sayıda kişi “Yüce Divan’a gitsin, aklansınlar” düşüncesinde. Soruşturma Komisyonu’nun kararı belirleyici değil. Onlar isimleri ortada olduğu için baskı altında kalabilirler. Fakat TBMM Genel Kurulu’nda gizli oylama yapılıyor. Buradan sürpriz bir karar çıkabilir.
17 Aralık dosyasında Savcı Ekrem Aydıner, Rıza Sarraf ve bakan çocukları hakkında takipsizlik kararı verdi. Bu takipsizlik kararına karşı, operasyonu yapan Mali Şube polislerinin çeşitli itirazları var. Soruşturma Komisyonu, CHP’nin talebine rağmen, cezaevinde bulunan Mali Şube Müdürü Yakub Saygılı’yı dinlemeyi reddetti. Dolayısıyla, polisin itirazlarını sütunumda yayınlayarak hem kamuoyunun bilgilenmesini sağlamak hem de Komisyon üyelerinin vicdanlarını harekete geçirmek istiyorum.
17 Aralık takipsizlik kararının dayanağı çok zayıf
1) Takipsizlik kararında Savcı Ekrem Aydıner, İran’ın Türkiye’ye sattığı doğalgaz ve petrol ödemesini, İran’a altın veya başka bir ürün ticaretiyle ödememizin suç olmadığını, bunun bir devlet politikası olduğunu ve adli soruşturma kapsamında bu hususun tartışılamayacağını belirtiyor.
CEVAP: Polis fezlekesinde, İran’a borcun altın ticareti veyahut ihracatla ödenmesinin bir suç olduğu iddia edilmiyor. Tam tersine, bu olayın, suç olarak nitelendirilemeyeceği ve devlet politikalarının tartışılamayacağı vurgulanıyor. Sadece kaçakçılık, hayali ihracat, sahtecilik ve rüşvet suçları fezlekeye konu ediliyor.
2) Savcı, Rıza Sarraf’ın transit ticaret ve ihracat yaptığından söz ediyor. Buna örnek olarak Dubai’den İran’a buğday ihracatını veriyor.
CEVAP: Polis fezlekesinde, bunun reel bir ihracat olmadığı, işlemlerin tamamının sahte belgelerle yapıldığı, hayali ihracat olduğu net delillerle ortaya konuluyor. Örnek: 5 bin tonluk gemi ile 150 bin ton ürün taşındığına dair bir belgeyi Rıza Sarraf, Halkbank’a sunuyor. Sarraf, Halkbank’a Dubai’den İran’a ülkemiz üzerinden buğday ticareti yaptıklarına ilişkin bir başka belge de veriyor. Oysa Dubai’de buğday yetişmiyor. Zaten, Halkbank Genel Müdürü Süleyman Aslan, Sarraf’ı böyle basit hatalar yapmaması konusunda uyarıyor. Soru: Süleyman Aslan niçin böyle bir sahteciliğe şahit olunca gerekli işlemi yaptırmaz da Sarraf’ı uyarır? Cevabı ayakkabı kutularında istiflidir.
3) Savcı, Sarraf’ı Muammer Güler’le, Zafer Çağlayan’ın tanıştırdığını söylüyor.
CEVAP: Berber Yaşar tanıştırıyor. Berber Yaşar, Mesut Yılmaz döneminin Rıza Sarraf’ıdır. Hangi iş için kime gidileceğini, kimden ne istenileceğini bilen ve muhatabını yönlendiren bir adamdır. Sarraf, Güler’den, yakınlarının istisnai yoldan Türk vatandaşlığına kabul ettirilmesini, ayrıca Çin bankalarına bakanlık olarak referans mektubu yazılmasını rica ediyor; Güler de bu işe karşılık olarak, Sarraf’ın kendisine ödemeyi düşündüğü 1 milyon doları 1.5 milyon dolara yükseltmesini talep ediyor. (Bu husus, Berber Yaşar ile Sarraf arasındaki konuşmayla tespit edilmiştir.)
4) Savcı kararında Muammer Güler’in akrabası olan Rüçhan Bayar’ın, Güler’e 5 milyon 985 bin dolar borcu olduğunu, Rüçhan Bayar’la beraber çalışan Sarraf’ın bu ödemeyi yaptığından söz ediyor.
CEVAP: Rüçhan’ın Güler’e borcu 5 milyon 985 bin dolar değil, sadece 200 bin dolardır. Sarraf, Güler’e, Rüçhan Bayar’ın borcu olan 200 bin doları ödüyor. Sarraf’ın rüşvet bilançosunu tutan Abdullah Happani ödenen 200 bin doları, dijital ve el notlarında kayda alıyor. Savcı Ekrem Aydıner’in, Güler’e yapılan rüşvet ödemesini bu gerçek dışı iddiayla perdelemek istediği ortada. Meclis Soruşturma Komisyonu, Güler’in mal beyanını kontrol edip, gerçekten Rüçhan Bayar’dan 5 milyon 985 bin dolarlık bir alacağı olup olmadığını tespit etmelidir.
5) Savcı, soruşturmaya, rüşvet, rüşvete aracılık ve fuhuşa aracılık suçlarından başlandığını iddia ediyor.
CEVAP: Soruşturmaya, suç işlemek için örgüt kurmak, suç gelirlerini aklamak, kaçakçılık ve sahtecilik savlarıyla başlanıyor. İlk başta ortada rüşvet suçu yok. Savcı böyle bir anlatımla, sanki soruşturmaya, bakanları takip etmek gibi bir amaçla başlandığı havasını vermek istiyor. Oysa bakanlar ve çocukları, soruşturma başladıktan çok sonra ortaya çıkıyor. Muammer Güler’in oğlu Barış Güler, Haziran 2013, Zafer Çağlayan’ın oğlu Salih Kaan Çağlayan Ağustos 2013’te telefon dinlemesine takılıyor.
6) Savcı, soruşturmanın somut bir olaya dayanmadığını belirtiyor.
CEVAP: 18 Temmuz 2012’de, İstanbul Mali Şube Müdürlüğü’ne Rıza Sarraf ve Abdullah Happani liderliğindeki bir çetenin, Durak Döviz’de, kuyumculuk adı altında kara para akladıkları ve kaçak paraları transfer ettikleri yönünde bir ihbar geliyor. Mali Şube’nin arşiv kayıtları inceleniyor, önceki yıllarda da benzer ihbarların ve MASAK’tan inceleme raporlarının geldiği görülüyor. 2008 tarihli MASAK inceleme raporunda, Rıza Sarraf ve arkadaşlarının polisiye takiple faaliyetlerinin izlenmesinin gerektiği ancak bu şekilde somut bilgi ve belgelere ulaşılabileceği önerisi mevcut. MASAK’tan Kaçakçılık ve Organize Şube Daire Başkanlığı’na, oradan da İstanbul Mali Şube’ye gönderilen “Happani Grubu Değerlendirme Raporu” başlıklı 3 Haziran 2011 tarihli raporda ise 2007 yılında Kapıkule’de, yurtdışına çıkış yapmak isteyen bir TIR’da 202 kilo eroinin ele geçirildiğinden söz ediliyor. Eroin ticaretine aracılık yapanlar arasında Durak Döviz isimli iş yeriyle Abdullah Happani’nin adı geçiyor. Ayrıca, Moskova Havaalanı’nda yakalanan (21 Aralık 2010) 14.5 milyon dolar ile 4 milyon euro’nun Sarraf’la irtibatı tespit ediliyor. 15 Nisan 2011’de de Türk basınında, “150 milyon doları bavulla kaçırdılar” başlığı altında Rusya Federal Gümrük Servisi’nce tespit edilen 14 kurye, 40 milyon dolar ve 10 milyon euro’nun 37 seferde valizlerle Rusya’da taşındığı bilgisi yer alıyor. Kuryeler arasında şarkıcı Ebru Gündeş’in eşi Rıza Sarraf’ın şoförünün de bulunduğu yayınlarda belirtiliyor. Bütün bu bilgiler ışığında Mali Şube, 13 Eylül 2012’de, İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı’na başvuruyor ve soruşturma böylece başlıyor.
7) Savcı kararında, somut olaya dayanmayan ihbar ve iddialarla telefon dinleme tedbirinin uygulanamayacağını ileri sürüyor. Kuvvetli şüphe bulunmadığından bahsediyor.
CEVAP: Bunun cevabı 6’ncı maddede veriliyor. Kaldı ki, dinleme tedbirini polis değil hâkim aldı. Savcının bunu değerlendirme hakkı yok. Galiba Aydıner, kendisini Yargıtay Tetkik Hâkimi sanıyor. Belli ki amacı, dinleme ve izleme kararlarını boşa düşürme, bundan sonraki aşamada elde edilen delilleri de temelsiz kılmak.
8) Ancak başka türlü delil elde etme imkânı yoksa dinleme kararı verilebileceği savcı tarafından ifade ediliyor.
CEVAP: Bizzat MASAK raporu, hadisenin polisiye yöntemlerle takip edilmesi üzerinde duruyor. Başka türlü delil elde etme imkânı olsa yani tapu ve gayrimenkul kayıtları, para havaleleri, banka hesap kayıtları vs. polisten çok daha geniş bir bilgi havuzuna sahip MASAK, polise böyle bir öneride bulunur mu?
9) Savcı, ihbarın hukuka aykırı olduğundan söz ediyor.
CEVAP: Hukuk terminolojisinde, hukuka aykırı ihbar diye bir şey yok; hukuka aykırı delil var. İhbarlar delil değil şüphe kaynağı.
10) Savcı, uzun uzun isimsiz ihbarları gündeme getirerek, ihbar müessesesi üzerinde şaibe oluşturmaya çalışıyor.
CEVAP: Bu gayret, devletimizin güvenlik politikasıyla ters düşüyor. Zira polis teşkilâtının halktan gerekli desteği sağlaması için masraflı yatırımlar yapıldı. Vatandaşın “Polis 155” ihbar hattını araması özendirildi. Posta ve e-posta yoluyla ihbarın gerçekleşmesi için çok masraflı bilişim altyapıları oluşturuldu. Hatta ihbarcılara para ödülü veriliyor. Durum böyleyken, suçlulardan çekinerek isimlerini gizleyen vatandaşlarımızın yaptığı ihbarların, sırf Sarraf grubuna takipsizlik kararı verebilmek için şaibeli bir hale getirildiği görülüyor.