Cumhurbaşkanı’na hakaret edenler çoğalırken...
Mümtaz’er Türköne 01 Ocak 1970
“Cumhurbaşkanı’na hakaret suçu”nda gözle görülür bir artış var. Bir eski milletvekilinin ve 16 yaşındaki bir liselinin tutuklanma haberi sadece göze çarpanlar.
“Torunumun silgisini çalanlardan bahsediyordum” diyerek “hırsız” sözüne açıklama getiren adamı tutuklamayan savcının geçici görevle anında sürgün edilmesi, konunun devlet katında ne derece ciddiye alındığı hakkında bir fikir veriyor. “Son zamanlarda Cumhurbaşkanı’mıza hakaret öyle bir noktaya getirildi ki...” sözleriyle, bu artışa dikkatimizi çeken de zaten Başbakan Davutoğlu’nun kendisi. Haklı olarak şu soruyu soruyor Başbakan: “Cumhurbaşkanı’na hakaret doğru mu?” Elbette doğru değil. Peki bu artış karşısında ne yapacağız? Bu suçu on bin kişinin, yüz bin kişinin, hatta milyonların işlediğini tasavvur edin. Böyle bir ihtimal var mı? Varsa, milyonlarca insanı hapse mi atacağız? Bu suçun, nezle-grip gibi yayılmasına nasıl engel olacağız? Daha ötesi, bu suçtaki artış karşısında suç-ceza dengesini yeniden nasıl kuracağız?
16 yaşındaki delikanlı gibi Cumhurbaşkanı’na “hırsız” diyenlerin çoğunun, Ceza Kanunu’nda ayrı bir başlık altında “cumhurbaşkanına hakaret” suçunu düzenleyen 299. maddenin varlığından, muhtemelen haberleri bile yoktur. “Aynı adam değil mi? Ha başbakan, ha cumhurbaşkanı! Zaten hep aynı lâfları ediyor” diye düşünebilirler. Öyle değil. Tek bir kişiyi doğrudan korumaya alan istisnaî bir hüküm olarak Ceza Kanunu’nda bu özel madde yer alıyor. Cumhurbaşkanı devleti temsil ediyor, nitekim bu suç da devlete karşı işlenen suçlar arasında yer alıyor. Cezası 1-4 yıl, basın yoluyla işlenmesi durumunda altıda bir oranında artırılıyor. Soruşturmanın açılabilmesi için Adalet Bakanı’nın izni gerekiyor. Son günlerde vuku bulan tutuklamalar bu yüzden doğrudan hükümet tasarrufu.
Sorun büyük. Abdullah Gül cumhurbaşkanı iken, daha önce Ahmet Necdet Sezer döneminde, hatta muhalifi çok olan Süleyman Demirel’in o makamda bulunduğu yıllarda bu suçtan açılan bir soruşturma ve tutuklama haberi hatırlayan var mı? Ne oldu da “cumhurbaşkanına hakaret” suçunda böylesine bir patlama yaşanıyor?
Cevabı aslında hepimiz gibi, savcılar da hakimler de biliyor. Türkiye “fiilî cumhurbaşkanlığı sistemi” ile yönetiliyor. Fiilî olması, Anayasa’ya ve kanunlara aykırı olması demek. İşte bu fiilî durumda Cumhurbaşkanlığı tarafsız ve sembolik bir makam olmaktan çıkıyor. 14 yaşındaki bir çocuğa “terörist” diyen, kocaman bir camiaya “haşhaşîler” diye hakaret eden, toplumu ayrıştıran, birbirine düşman eden ve bu sebeple anayasanın taşıyamadığı bir cumhurbaşkanı figürü oluşuyor. Bu figür, cumhurbaşkanına hakaret suçu için hafifletici sebep sayılabilir mi? Veya, CHP’nin 2012’de teklif ettiği gibi, artık bu maddenin toptan kaldırılması daha doğru olabilir mi?
Sorun sadece yargının ve potansiyel olarak bu suçu işlemeye mütemayil olanların sorunu değil; hükümet ve havuz medyası da bu figürün altında eziliyor. Başbakan Yardımcısı Akdoğan, “Özgür basın susturulamaz” diyen bizlere dönüp, pişkin pişkin “Kim susturuyor sizi?” diye soruyor. Cevap bizim “O” dememize gerek kalmadan, Cumhurbaşkanı’ndan “ben” diye hemen geliyor. Devam eden bir soruşturmaya bırakın müdahale etmeyi, kendi emir ve talimatıyla sürdüğünü ikrar ediyor. Onların kararını bile beklemeden Türkiye’nin en büyük gazetesinin ve televizyonun sorumlusunu “illegal yapı mensubu” ilan ediyor ve “başka alınan da olacaktır” diyerek hukuku tamamen tüketiyor. Cumhurbaşkanına hakaret suçuna eğilimli insanları alenen tahrik ediyor.
“Yanılıyor muyum acaba?” diye dikkatle inceledim. Havuz medyası bile durumdan o kadar rahatsız ki, Cumhurbaşkanı’nı sansür ediyorlar. “Başka alınan da olacaktır” cümlesi, diğer bütün gazetelerde yer aldığı halde havuz medyasının hiçbirinde yok. Anayasa’nın 138. maddesinin ihlal edildiğini, Cumhurbaşkanı’nın dokunulmazlık zırhına sığınarak TCK’da yer alan bir dizi suçu işlediğini demek ki biliyorlar. Benzer durumlarda işlettikleri sıkı sansür, “savunulamaz” ve “meşrû görülemez” bir Cumhurbaşkanı’nı saklamıyor mu?
Herkes benim gibi duygu ve düşüncelerini analizlerle formüle edemiyor, öfkesine mağlup oluyor. Ne yapacağız, bu suçun artışını gerçekten nasıl önleyeceğiz?