14 Aralık tiyatrosu
Cafer Solgun 01 Ocak 1970
14 Aralık operasyonu, birçok bakımdan “iz” bıraktı. Operasyonun haberini önceden duyuran twitter fenomeni FuatAvni’nin söylediklerine bakılırsa, operasyonlar devam da edecek. Anlaşılan, 17-25 Aralık bazıları için “görürsünüz siz” haftası olarak yâd ediliyor. Sayın Cumhurbaşkanı da “daha çok şaşıracaksınız” dediğine göre…
Yandaş medya seferberlik hâlinde Samanyolu Yayın Grubu Başkanı Hidayet Karaca ve üç eski polis müdürünün tutuklandığı operasyon ve yürütülen soruşturmayı “yenilir yutulur” hâle getirmeye çalışıyor. Cumhurbaşkanı Erdoğan ve Başbakan Davutoğlu da zaten yakın takipte. “Gazetecilikten alınmadılar ki” ve “yargı sürecine saygılı olalım” teraneleri okuyorlar. Fakat fanatik yandaş erbabı dışında kimselerin bu sözlere ikna olduğunu sanmıyorum. Nasıl olsunlar ki, sözkonusu olan “silahlı terör örgütü” yöneticisi ve üyesi olmak… E tabii, “terör örgütü” dediğin “silahlı” olur zaten. Bunların tespit edilen silahları, polislerdeki devletin verdiği silahların yanı sıra soruşturmaya ilham veren dizilerde kullanılan oyuncak tabancalar, belki içlerinde “ağır makineli” oyuncak silahlar da vardır, bilmiyorum.
Bazılarına göre “paralel devletin en net fotoğrafı” ile karşı karşıyayız. Taşhiyeciler adlı Usame Bin Ladin’e hayranlığını gizlemeyen bir dinî cemaat, Fethullah Gülen’in izleyicilerine yıllar önce “içinize sızabilirler, aman dikkat” diye nasihat ettiği bir konuşması, bir dizi filmde yer alan bazı diyaloglar, konuyla ilgili biri olup bitenlerden fena hâlde korktuğu için iktidar partisine biat etmiş birkaç yazarın makalesi… Bu veriler “silahlı terör örgütü” iddiasını gayet “net” ortaya koyuyorsa eğer, biz bu yaşımıza kadar boşuna yaşamışız…
Hemen ve açıklıkla belirteyim: Mümkündür ki Tahşiyeciler denen grupla ilgili soruşturmada mağdur edilen insanlar olmuştur, yetersiz veya uyduruk delillerle insanlar hapis yatırılmıştır. Bunu, bu memleketin her zaman “olağan şüpheli” damgasını taşıyan insanlarından daha iyi kim bilebilir? Sayısız insanın başından geçmiş haksız ama “olağan” kabul edilmiş mağduriyetlerden sadece kendi bildiklerimi, tanık olduklarımı anlatmaya kalksam tuğla kalınlığında kitaplar yazmam gerekir. Eğer bir başka bağlamda gündeme gelmiş olsaydı, konuyla ilgili sözüm, yakın geçmişimizde başka mağduriyetler, başka hukuk skandalları da yaşandığını ve o mağduriyetlerin, haksızlıkların hesabının da sorulması gerektiğini hatırlatmak olurdu. Fakat “olay” bu değil. Tahşiyeci vatandaşların haksız yere hapis yatmış olmalarının bu operasyona karar verenlerin umurunda olduğunu sanmıyorum. Olay, belli ki uzun ve meşakkatli araştırmalar sonucunda “kullanışlı” bulunduğu için iktidarın gündemine girmiş. Bu nedenle hazırlanan ve sahneye konulan senaryonun çok da “başarılı” ve “yaratıcı” olduğu kanısında değilim. “Tek Türkiye” dizisinin senaryosundan bile daha kötü hatta…
Daha kötü, çünkü “Tek Türkiye” bir dizi, hayal ürünü, beğenmeyip zaplama (zaten yayından kaldırılmış) imkânı elinizin altında. Ama bir gazete ve televizyon kanalının üst düzey yöneticilerinin, dizi senaristlerinin, yönetmen ve yapımcılarının gözaltına alınması, tepkilere rağmen Ekrem Dumanlı ve Hidayet Karaca’nın son dakikaya kadar gözaltında tutulmaları, kaçacağına dair herhangi bir emare bulunmamasına rağmen Hidayet Karaca ve üç polisin tutuklanması ve tutuklanmalarına neden olan iddianın “silahlı terör örgütü mensubu ve yöneticisi olmak” olması, hayal de, senaryo da değil; gerçek…
14 Aralık operasyonu, neresinden bakılsa, bir yıldır uğraş verilen delil üretme çalışmalarının sonucunda, “malzeme bu abi” denerek kotarılan bir tiyatrodur. Ve AKP’nin Türkiye’yi sürüklediği durumu özetlemektedir…