Gandhi gibi
Mehmet Kamış 01 Ocak 1970
Reza Zarrab, yolsuzluk operasyonunda el konulan paralarına kavuşmakla kalmadı, bir yıllık faizini de çuvala doldurup götürdü.
Havuz medyası günlerce bu paraları polislerin koyduğu yalanını yazmış, çizmiş, televizyonlarda söylemişti. Bu kadar delilin, bu kadar belgenin olduğu bir dava bütün milletin gözlerinin içine bakıla bakıla takipsizlikle kapatılmıştı. Reza’nın paraları bavullara doldurup da götürdüğü o kare, yolsuzluk tarihine kara bir leke olarak yazıldı, kıyamete kadar çocuklarımız bu yüzsüzlüğü okuyup duracaklar.
Çocuklarımızın ‘kara gün’ olarak hatırlayacakları bir olay daha var. O da, ‘Reza Zarrab gibi adamların iktidarla ilişkisi nedir?’ diye sorduğu, iktidara seçim öncesi verdiği vaatleri hatırlattığı için Zaman Gazetesi ve Samanyolu Televizyonu’na yapılan baskındır. Evet; ‘Türkiye nereye gidiyor?’ diye sorguladığı için canlı yayında milyonlarca insanın gözlerinin içine baka baka gazetemize yapılan baskın, demokrasi tarihine kara gün olarak geçecek kuşkusuz.
Ancak iktidar ayarlı bu çirkin baskını ve ardından Samanyolu Televizyonu Medya Grup Başkanı Hidayet Karaca’nın tutuklanmasını protesto eden yüz binlerce kişi, despotik davranışa yine demokrasi tarihine geçecek bir protesto örneğiyle karşılık veriyor. Tıpkı Gandhi gibi hiç bir tahrike, provokasyona prim vermeden şiddetsiz bir tepki ortaya koyuyorlar. İstanbul Çağlayan Adliyesi’nin önündeki meydanda, İzmir’de, Konya’da, Malatya’da, Uşak’ta, Samsun’da, Trabzon’da ve yurdun dört bir yanında, özgür medyayı destekleyen insanlar bu baskına itiraz ediyor.
Türkiye’de bugüne kadar karşılaşılan bütün toplumsal tepkiler, başladığından çok farklı bir yerde biterdi. Ya provokasyon olur ya da çok fazla gürültü yapan marjinal gruplar inisiyatifi ele alır ve işi çığırından çıkarırlardı. Hatırlayacaksınız, Gezi olayları ağaçların kesilmemesi talebiyle başlamış, birkaç gün sonra bambaşka bir boyuta sürüklenmiş ve ölenlerin, yaralananların olduğu bir olaya dönmüştü. Kobani eylemleri de büyük facialarla sonuçlanmıştı. Hasılı; insanların devleti yönetenlerden talebi, farklı bir yöne kaymış ve yüze yakın ölümün, yıkımların, talanların olduğu bir vandalizm ortaya çıkmıştı.
Ancak Zaman’a ve STV’ye baskını protesto edenler böyle yapmadı. Israrla ve ısrarla şiddetten, hukuksuzluktan uzak durdu. Polisin yasal olmayan tavırları karşısında bile sağduyulu davrandı. Küçücük çocuklardan piri fani yaşlılara kadar yüz binlerce insan, taleplerini en meşru yolla dile getirdi. En şiddetli eylemi dua okumak olan bir sivil inisiyatif geliştirdiler. Yağmur, çamur, kar demeden yurdun her yerinde adliye önlerinde hukuksuzluğu protesto ettiler. Hele bu pazar Çağlayan Adliyesi önünde toplanan binlerce kişinin şiddetli yağmura rağmen olaylara sessizce tepki göstermesi dikkat çekiciydi. TOMA’ları, Çevik Kuvvet’leri arkasına alan polis orada bekleşenlere, burada durmanın yasak olduğunu söyleyince insanlar bu sefer beklemeden meydanda hareket etmeye başladı. Hem dağılmıyorlardı hem de polisin şiddete başvurma yolunu tıkıyorlardı.
Bu, inanılmaz bir protesto biçimiydi. Oraya gelenler çok zekice bir hareketle, en doğal haklarını engellemeye kalkanlara fırsat vermemiş, mesajlarını duyması gerekenlere ulaştırmayı da başarmışlardı. O yumuşak gücün şiddet göstermesini, tepkisel davranmasını, agresif hareketlerde bulunmasını çok istediler, hatta tahriklerde bulundular ancak onlar bu oyunlara hiç prim vermedi. Hem TOMA’larla, Çevik Kuvvet’le saldırılmasına bahane oluşturmadılar hem de duyurmak istedikleri mesajın başka bir şeyle yok edilmesine müsaade etmediler.
Bugün Zarrab ve diğerleri, paralarının faizlerini de alıp keyifle geziniyorlar. ‘Bu niye böyle’ diyenler ise tutuklu durumda. Ama Türkiye; elbette ki ilanihaye bu ayıpla yaşamayacak.