CEM SULTAN’IN EDEBÎ YÖNÜ
Günay Kul 01 Ocak 1970
Henüz küçük bir çocukken Edirne Sarayı’nda aldığı özel derslerle Arapça ve Farsça’yı öğrenmeye başlayan Cem’in, 873 (1469) yılında devrin kültür merkezlerinden biri olan Kastamonu sancak beyliğine tayin edildiği sırada on yaşlarında iken gazel yazdığı rivayet edilir. 1474’te Şehzade Mustafa’nın ölümü üzerine sancak beyi olarak gönderildiği Konya’da tahsiline devam eden Cem Sultan, ilim ve kültür faaliyetlerinin yanı sıra silâhşörlük ve binicilik gibi askerî nitelikleri de kazanmıştı. Konya’ya gider gitmez etrafında Sa‘dî-i Cem, Haydar, Sehâyî, La‘lî, Kandî ve Şâhidî gibi bazı şairler toplandı. Bunların bir kısmı, daha sonra memleketinden ayrılmak zorunda kaldığında bile onu yalnız bırakmamışlar ve bu sebeple “Cem şairleri” olarak anılmışlardır. 1481’de ağabeyi II. Bayezid karşısında Yenişehir ovasında kesin bir yenilgiye uğrayınca yurdunu terketmeye mecbur kalan Cem, bundan sonra ölümüne kadar gurbette sıkıntılı, kederli ve hasret içinde bir hayat sürmüştür. Bazı şiirlerinde bu ayrılıktan ne kadar üzüntü duyduğu açıkça belli olur. Birinci bendi “felek” redifiyle başlayan terkibibendinde talihsizliğinden kinaye olarak felekten şikâyet etmekle birlikte kendisiyle de hesaplaştığı görülmektedir.
Sehî, Cem’in şiirlerinin hayal dolu, gazellerinin öğretici olduğunu söyler. Latîfî onun şairliğini över. Âlî de aynı görüşleri paylaşır. Âşık Çelebi, tezkiresinde onun musahiplerinden Sa‘dî-i Cem ile divanını ve “kerem” redifli kasidesini II. Bayezid’e gönderdiğini bildirmektedir. Affedilmesi umuduyla ağabeyine yolladığı yetmiş dört beyitlik kaside olumlu bir sonuç vermemiştir. Yine aynı tezkireden, onun “Râiyye Kasidesi”nin daha o zamanlar bir hayli ünlü olduğu anlaşılmaktadır.
Cem Sultan, köklü bir kültüre sahip olması ve klasik edebiyatı çok iyi bilmesinin yanı sıra Farsça’ya ve İran edebiyatına da derin vukufu sayesinde zengin hayallerle dolu şiirler yazmıştır. Birinci sınıf bir şair olmamakla birlikte şiirlerinde klasik edebî mazmunları, kıssa, hikâye ve efsanelerle divan edebiyatının hayal dünyasına ait unsurları çok iyi kullanmıştır. Cem’in şiirde örnek aldığı kişilerden biri Bursalı Ahmed Paşa’dır. Divanında onun bazı şiirlerine nazîreler yazdığı görülür. Ayrıca Şeyhî ve Nizâmî’den de etkilenmiştir.
Şiirlerinde devamlı olarak yalnızlıktan şikâyet eden Cem Sultan romantik bir ruh hali içinde görülmektedir. Oğlu Oğuz Han’ın öldürülmesi üzerine yazdığı mersiyede kederli bir babanın acısını çok iyi yansıtmıştır. İsmail Hikmet Ertaylan, Cem’in Farsça şiirlerinin Türkçe şiirlerinden daha üstün olduğunu söylemektedir.
Eserleri. 1. Türkçe Divan. Âşık Çelebi’nin kaydettiği, Cem’in divanını musahibi Sa‘dî aracılığı ile Bayezid’e gönderdiği şeklindeki bilgiye dayanarak ve özellikle divanın içindeki bazı kaside ve gazellerden hareketle onun divanını gurbette iken tamamladığı sonucu çıkarılabilir. Yine Âşık Çelebi’nin ifadesinden, divanını babası II. Mehmed adına tertip ettiği anlaşılmaktadır. İ. Halil Ersoylu’nun hazırladığı Cem Sultan’ın Türkçe Divanı (Ankara 1989) adlı tenkitli yayınında iki tevhid, bir münâcât, iki na‘t, dört kaside, bir terkibibend, bir terciibend, 348 gazel, bir rubâî, kırk bir muamma ve on dokuz müfred bulunmaktadır. Ersoylu’nun sadece beş nüshasından söz ettiği divanın bugün on bir nüshası bilinmektedir (Süleymaniye Ktp., Lala İsmâil, nr. 431, Fâtih, nr. 3794; Millet Ktp., Ali Emîrî, Manzum, nr. 81; İÜ Ktp., TY, nr. 5474, 5547; Bursa Orhan-Haraççı Ktp., nr. E. 6; Kayseri Râşid Efendi Ktp., nr. 1262; İstanbul Belediyesi Atatürk Kitaplığı, Muallim Cevdet kitapları, nr. 416; TSMK, Revan, nr. 739; Bibliothèque Nationale, Suppl. 1163; Münih Devlet Kütüphanesi, Cod. or. 136). Vatikan Kütüphanesi’nde de sadece muammaları ihtiva eden bir nüsha mevcuttur (Rossi, s. 105). 2. Farsça Divan. Türkçe divan ile bir arada Bursa Orhan-Haraçcı (nr. E. 6), Topkapı Sarayı Müzesi (Revan, nr. 739), Süleymaniye (Fâtih, nr. 3794) ve Millet (Ali Emîrî, Manzum, nr. 328) kütüphanelerinde olmak üzere toplam dört nüshası bilinmektedir. Bursa nüshası, Türkçe divan ile birlikte İ. Hikmet Ertaylan’ın Sultan Cem (İstanbul 1951) adlı eseri içinde tıpkıbasım olarak yayımlanmıştır. 3. Cemşîd ü Hurşîd (Âyât-ı Uşşâk). Selmân-ı Sâvecî’nin (ö. 778/1376) Farsça mesnevisi önce Ahmedî, daha sonra da Cem tarafından Türkçe’ye çevrilmiştir. Sehî ve İsmâil Belîğ’in bahsettiği Cem’in bu tercümesine uzun zaman rastlanmadığı için üzerinde durulmamıştır. Cem şairlerinden Şâhidî de kendi yazmış olduğu Leylâ vü Mecnûn mesnevisinde bu eserden söz ederek iki mesnevinin aynı tarihte bittiğini kaydeder. Buna göre eserin telif tarihi 883’tür (1478). Cemşîd ü Hurşîd ilk defa Münevver Okur tarafından Kütahya Vâhid Paşa İl Halk Kütüphanesi’nde (nr. 1666) bulunarak 1958 yılında ilim dünyasına tanıtılmıştır. Eserin ikinci nüshası Cahit Öztelli tarafından 1972’de Ankara İlâhiyat Fakültesi Kütüphanesi’nde (nr. 18.464) bulunmuştur. Bu nüshadaki, “Dedim anın adın “Âyât-ı Uşşâk”/Hesâb ederseniz ehl-i tevârîh/Girü adı olur kendüye târîh” mısralarında hem eserin adı hem de telif tarihi (“Âyât-ı Uşşâk”=883) verilmektedir. Ayrıca bir beyitte Cemşîd ü Hurşîd’in Fâtih Sultan Mehmed için yazıldığı açıkça belirtilmektedir. Çin Padişahı Fağfûr’un oğlu Cemşîd ile Rum kayserinin kızı Hurşîd arasındaki aşk macerasının anlatıldığı eser 5000 beyitten fazladır. Mesnevi üzerinde Adnan İnce tarafından bir doktora çalışması yapılmıştır (bk. bibl.). 4. Fâl-ı Reyhân-ı Cem Sultân. Kırk sekiz beyitlik bir mesnevi olup İstanbul Üniversitesi Kütüphanesi’nde iki nüshası bulunmaktadır (nr. 5474, 5547). İçinde Cem’in adı geçmemekle birlikte eser Cem’e ait iki divan nüshasında da mevcuttur. İsmail Hikmet Ertaylan tarafından yayımlanan Fal-nâme (İstanbul 1951) adlı eser içinde tıpkıbasımı verilmiştir.