« Ana Sayfa »      « İlkelerimiz »

BAŞBUĞ TÜRKEŞ

ELMALILI HAMDİ YAZIR MEÂLİ

İrfan YÜCEL

Alparslan TÜRKEŞ

Alparslan TÜRKEŞ

Seyid Ahmed ARVASÎ

Ayhan TUĞCUGİL

M. Metin KAPLAN

Namık Kemal ZEYBEK

Prof. Dr. İBRAHİM TELLİOĞLU

23 Şub

2015

Zekeriyâzâde YAHYÂ EFENDİ (ö. 1053/1644)

Bayram Ali Kaya 01 Ocak 1970

Osmanlı şeyhülislâmı, şair.

Safer 969’da (Ekim 1561 [bir rivayete göre 960/1553’te]) İstanbul’da doğdu.Şeyhülislâm Bayramzâde Zekeriyyâ Efendi’nin oğludur. Abdülcebbarzâde Derviş Mehmed Efendi’den ve diğer bazı âlimlerden ders okuyarak kendini yetiştirdi.Şeyhülislâm Mâlûlzâde Mehmed Efendi’den mülâzemet aldı ve 988’de (1580) Hoca Hayreddin Efendi Medresesi müderrisliğine tayin edildi. 1587’de Atik Ali Paşa, 1590’da Haseki Sultan, ertesi yıl Sahn medreselerinden birinde, 1593’te Şehzade, 1594’te Üsküdar Atik Vâlide Sultan medreselerinde müderrislik yaptı. 1596’da Halep, 1597’de Şam kadılığına tayin edildi. Bu görevde iken Cigalazâde Sinan Paşa’nın takdirini kazanarak Mısır kadısı oldu. Kadılıktan azli kararlaştırıldıysa da Sinan Paşa’nın araya girmesiyle vazifesine devam etti. 1600’de mâzulen İstanbul’a döndü. Bursa ve Edirne’de kısa süreli kadılıklarda bulundu. 20 Zilhicce 1012’de (20 Mayıs 1604) İstanbul kadılığına getirildiyse de yaklaşık dört ay sonra Hocazâde Abdülaziz Efendi’nin etkisiyle azledildi. 1013 yılı Şâban ortalarında (Ocak 1605) önce Anadolu, beş ay sonra da Rumeli kazaskeri oldu. Ancak Derviş Paşa yüzünden 1606’da bu görevinden uzaklaştırıldı. 1609-1610’da ikinci defa Rumeli kazaskerliğine getirildi. Bir yıl süren bu görevinden sonra 1026’da (1617) üçüncü defa Rumeli kazaskerliğine tayin edildi. İki yıl süren bu görevin ardından tekrar köşesine çekilen Yahyâ Efendi, 10 Receb 1031’de (21 Mayıs 1622) Hocazâde Mehmed Esad Efendi’nin yerine şeyhülislâmoldu. I. Mustafa’nın tahttan indirilip IV. Murad’ın tahta çıkarılmasıyla YahyâEfendi’nin nüfuzu arttı. Ancak Sadrazam Kemankeş Ali Paşa tarafından 9 Zilhicce 1032’de (4 Ekim 1623) azledildi. Şeyhülislâmlık makamına ikinci defa getirilmesi 14 Şâban 1034’te (22 Mayıs 1625) olup bu görevi 19 Receb 1041 (10 Şubat 1632) tarihine kadar sürdü. Şeyh Sinan köyündeki çiftliğinde geçirdiği inziva döneminin ardından 7 Receb 1043’te (7 Ocak 1634) üçüncü defa şeyhülislâmlıkla vazifelendirildi ve ölümüne kadar bu makamda kaldı. Şeyhülislâm iken IV. Murad’ın sevgi ve saygısını kazanan, onunla birlikte Revan ve Bağdat seferlerine katılan Yahyâ Efendi bu dönemde hayatının en rahat günlerini yaşadı. Sultan İbrâhim devrinde ise uğradığı iftira ve ithamlar yüzünden sağlığı bozuldu ve 18 Zilhicce 1053’te (27 Şubat 1644) vefat etti; babasının Fatih Çarşamba’da Sultan Selim Camii yakınında yaptırdığı medresenin hazîresine defnedildi. Ölümüne “Kabr-i Yahyâ ola yâ rab pür-nûr” mısraından başka pek çok tarih düşürülmüştür. Şairliği kadar şeyhülislâm olarak da dikkat çeken Yahyâ Efendi kaynaklara göre gönül ehli, rindmeşrep, hoşsohbet, nüktedan, hak bildiği yoldan şaşmayan, bulunduğu makamın hakkını veren, siyaset bilen, çevresindekilerden daima saygı gören, cömert ve mütevazi bir kişidir.

Klasik Türk edebiyatının önde gelen gazel şairlerinden olan Yahyâ Efendi’nin genç yaşta şöhrete kavuştuğu, şuh, akıcı ve dokunaklı gazellerinin herkes tarafından beğenildiği tezkirelerde zikredilir. Nef‘î, Nev‘îzâde Atâî, Fehîm-i Kadîm, Nâilî-i Kadîm, Nergisî gibi çağdaşı şairler yazdıkları kaside, müzeyyel gazel, kıta vb. manzumelerinde onu takdirle anmışlardır. Şeyhülislâm Bahâî Mehmed Efendi, Ganîzâde Nâdirî, Neşâtî, Nâbî, Şeyh Galib gibi ünlü şairler onun gazelleri için nazîre ve tahmîsler tertip etmişlerdir. Nedîm gazel sahasında YahyâEfendi’nin adını Bâkî ile birlikte anarken (Nef’î vâdî-i kasâidde sühan-perdâzdır/Olamaz ammâ gazelde Bâki vü Yahyâ gibi) Ziyâ Paşa onun yeni bir tarz meydana getirdiğini, Muallim Nâci de gazellerinin Nedîm’in gazellerinden üstün olduğunu söyler. Nükte ve hicivlerinde Nef‘î’nin etkisinde kalan Yahyâ Efendi’nin bazı şiirlerinde Bâkî tesiri görülür. Kimi manzumelerindeki akıcılık ve şuh ifadelere daha sonra Nedîm’de rastlanır. Nitekim Gibb onun Bâkî ile Nedîm arasında bir köprü konumunda bulunduğunu belirtir. Divanı büyük çoğunlukla gazellerden meydana gelen şair bent halindeki nazım şekillerine fazla itibar etmemiştir. Divanında kısa bir na‘t dışında dinî şiirlere yer vermemiştir; şairin tasavvufî içerikli sâkînâmesini yine bu yaklaşım çerçevesinde değerlendirmek gerekir. Bununla birlikte Yahyâ Efendi’nin şarap, meyhane ve içkiyle alâkalı serbest şiirler söylemesi (Mescidde riyâ-pîşeler etsin ko riyâyı/Meyhâneye gel kim ne riyâ var ne mürâyî) şeyhülislâmlığı sebebiyle dikkat çekmiş, gerek şairliğine gerekse şiirlerine ilişkin farklı algılama, târiz ve yorumlara kapı aralamış, hatta küfürle bile itham edilmiştir. Divanında mahallî unsurlara da yer veren şair dil ve ifade yönünden Necâtî, Zâtî ve Bâkî tarzını sürdürerek şehirli Türkçe’sini şiire hâkim kılmaya çalışmış, sanat uğruna dolaylı ve külfetli anlatımlardan kaçınarak sade ve samimi bir söyleyiş benimsemiştir. Ona göre Tanrı vergisi olan şiir taze, yakıcı ve etkileyici, açık, sade, akıcı ve tatlı olmalı, yeni anlamlar ve yeni mazmunlar içermelidir. Onun duygu ve hayal bakımından son derece zengin ve zarif şiirlerinden bazıları bestelenmiştir.

Eserleri. 1. Divan. Birçok nüshası bulunan divanın ilk neşri, İstanbul’da 1334’te (1916) İbnülemin Mahmud Kemal başkanlığındaki bir heyet tarafından gerçekleştirilmiş, baş tarafına İbnülemin şairin hayatına ait kapsamlı bir giriş yazmıştır. Divan üzerine yüksek lisans çalışmaları yapılmış (Melek Kahraman-Dikmen, Klâsik Türk Şiirinde Dinî-Tasavvufî ve Din Dışı Şiir Tasnifinin İncelenmesi ve Şeyhülislâm Yahyâ Örneği, yüksek lisans tezi, 2004, Süleyman Demirel Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü; Mustafa Levent Yener,Şeyhülislâm Yahyâ Divanı’nda Sözvarlığı, yüksek lisans tezi, 2005, Ege Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü), Rekin Ertem transkripsiyonlu metnini neşretmiş (Ankara 1995), Lütfi Bayraktutan (1985, Atatürk Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü) ve Abdullah Eren (2004, Atatürk Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü) divan üzerine doktora tezi hazırlamış, Hasan Kavruk divanın karşılaştırmalı metnini yayımlamıştır (Ankara 2001). Bu neşirde biri na‘t olmak üzere altı kaside, bir sâkînâme, bir tahmîs, 450 gazel, on altı tarih, on bir kıta, dört rubâî, on altı nazm ve altmış dört beyit bulunmaktadır. 2. Ta?lîku Şerhi Câmi?i’d-dürer. Muhsin-i Kayserî’nin Secâvendî’ye ait el-Ferâ?izü’s-sirâciyye’yi manzum hale getirdiği Câmi?u’d-dürer adlı eserine yine kendisinin yazdığı şerhe yapılan bir ta‘liktir. Döneminde hayli rağbet gören eserin bir nüshası Giresun İl Halk Kütüphanesi’nde kayıtlıdır (nr. 3595). 3. Tahmîsü Kasîdeti’l-bürde. Bu meşhur kasideye yapılan tahmîslerin en bilinenleri arasında yer alır (Süleymaniye Ktp., Fâtih, nr. 5431; Nâfiz Paşa, nr. 952/3). 4. Nigâristân Tercümesi. Kemâlpaşazâde’nin İranlı şair Sa‘dî-i Şîrâzî’nin Gülistân’ına nazîre olarak yazdığı Farsça Nigâristân’ının çevirisi olup nazım-nesir karışıktır. Hammer tarafından Latince’ye çevrilen eser üzerine Çimen Özçam doktora çalışması yapmıştır (Şeyhülislâm Yahyâ Efendi-Nigâristân Tercümesi, Sentaks İncelemesi, Metin-Sözlük, 1999, Fırat Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü). 5. Fetâvâ-yı YahyâEfendi. Yahyâ Efendi’nin şeyhülislâm iken verdiği fetvaları, kendisinden mülâzemet alan ve bir ara fetva eminliği de yapan Şeyhülislâm Esîrî MehmedEfendi bir araya getirmiştir. Vaktiyle çok okunan, Osmanlı hukuk tarihi bakımından önemli sayılan bu eserin kütüphanelerde birçok yazma nüshası bulunmaktadır (meselâ bk. Süleymaniye Ktp., Ayasofya, nr. 95; Nuruosmaniye, nr. 2056; Beyazıt Devlet Ktp., Bayezid, nr. 2689, 2690, 9042; Kayseri Râşid EfendiKtp., nr. 373, 26868). 6. Sâkînâme. Divan’da da yer alan mesnevi tarzında yetmiş yedi beyitlik tasavvufî bir eserdir (TSMK, Bağdat Köşkü, nr. 168). Toplam yirmi yıla yakın şeyhülislâmlık yapan Yahyâ Efendi’nin Arapça, Farsça bazı şiirleriyle dinî-ahlâkî konularda manzum, mensur Arapça risâle, hâşiye ve takrizleri de bulunmaktadır.

Ziyaret -> Toplam : 125,24 M - Bugn : 127379

ulkucudunya@ulkucudunya.com