200 metre
Gökhan Bacık 01 Ocak 1970
Karşımızda zor bir stratejik problem yok. Sahip olduğunuz bir toprak parçasını bırakıp üzerindeki türbeyi daha yakına iki nedenden dolayı getirirsiniz:
Birincisi, gücünüz o alanı korumaya yetmiyordur.
Yahut ikincisi, bir “maliyet-zarar analizi” yapmışsınızdır ve “evet istersem Süleyman Şah Türbesi’ni korurdum ancak bunun bana zararı daha çok olur o nedenle yakına taşıyorum” diyorsunuzdur.
Benim anladığım hükümetin bir kâr-zarar analizi yapmış olduğu yönünde.
Muhtemelen Türkiye öngördüğü bazı büyük “zararlar” yüzünden erkenden geri çekilmiştir.
Peki, öngörülen bu zararlar ne olabilir?
Burada nöbet tutan askerlerin can tehlikesi olabilir.
IŞİD’in burayı ele geçirip Türk bayrağını indirmesi olabilir.
Seçimlere yakın bir rehine eyleminin olası siyasi maliyetleri olabilir.
IŞİD’in bu bağlamda daha bilmediğimiz başka şantajları olabilir.
Ne var ki dahice bir tahliye planıyla yapılmış olsa bile Türkiye, Süleyman Şah Türbesi’ni “eski yerinde güvenlik içinde koruyamayacak bir konjonktür” içine düşmüştür.
Hezimet ve zafer tartışmalarının ötesinde asıl sorgulanması gerekenbudur: “Ne oldu da biz bunu yapmak zorunda kaldık?”
Olayın adı
Süleyman Şah Türbesi’nin geri çekilmesi bundan sonra uzun yıllartartışılacak.
Teknik olarak bu olaya “başarılı bir çekilme” denebilir. İleride birilere “aferin Türkiye tehlikeyi önceden sezdi ve askerlerine bir şey olmadan onları kurtardı” diyebilir.
Ancak siyasi olarak bu olaydan “bir zafer çıkmaz.” Bu olay büyük olasılıkla siyasi tarih yazımında olumsuz bir vaka olarak yerini alacaktır.
Mesela, Sayın Davutoğlu’ndan siyasi kariyeri süresince bu türbeyi “tekrar eski yerine götürmesi” beklenir.
Şunu da unutmamak gerekiyor, dış politikada “yapmaya mecbur bırakıldığınız şeylere” hiçbir zaman zafer denmez!
Teatral taraflar
Daha ilginç olanı şu. Operasyon süresince bir askeri harekatın doğasını epey zorlayan bazı teatral şeyler de yapılmıştır.
Örneğin “türbeyi bombalamak.” Bu “artık türbeye kimse bayrağını çekemez” demek anlamına geliyor. Ancak önemli olan türbe mi türbenin üzerinde olduğu toprak mı? Yani devletler türlü nedenlerle koruyamadığı şeyleri kendileri yok edince sorunu çözmüş olur mu?
Örneğin sınırın 200 metre yakınına yeni bir türbe yapmak. Demek ki, Süleyman Şah Türbesi’ni Suriye toprakları içinde koruyabileceğimiz tek yer artık sınırımıza 200 metre yakın o alan.
Ancak bu da “bir parça teatral bir eylem.” Böylece “bakın hâlâ Suriye’de bayrağımız dalgalanıyor” diyoruz.
Demek ki Ankara’da bu harekatı “kamuoyu baskısından kurtulmak için” oturup ciddi ciddi düşünmüş insanlar var. Ve bu insanlar kimse “harekat bir toprak parçasını terk etmek gibi görünmesin” diyerek harp tarihinde nadir rastlanan türden fikirler bulmuşlar.
Nereden nereye
Süleyman Şah’ın yeni türbesi sınırımıza sadece 200 metre uzak.
Henüz uzak değil 2010 yazında vizesiz Gaziantep’ten Halep’e oradanŞam’a giderdik. Şam’da kalırken araba kiralayarak Beyrut’a hafta sonunu geçirmeye giderdik.
Şimdi sınırımızın 200 metre kadar dibine sıkışmış haldeyiz.
Bir anlamda Türkiye, 1915 koşullarına dönüyor şeklinde yorumlanabilir.
Dışişleri Bakanlığı’nın resmi açıklaması “türbe geçici olarak taşındı” diyor.
Demek bir gün her şey normalleşecek ve türbe tekrar 37 km. içerideki yerine götürülecek.
Bakalım bizim nesil bunu görecek mi?