Dünya devi (!) zor durumda
Emin Çölaşan 01 Ocak 1970
Sevgili okuyucularım, yazının başlığı “Tarzan zor durumda”olabilirdi. Gerçekten de zor durumda!
Sen kendi ülkene ve bütün dünyaya hava basıp “Dünya devi olduk” diyeceksin, sonuçta sadece alay konusu olacaksın. İnanılır gibi değil.
Libya Hükümeti birkaç gün önce açıkladı:
“Türkiye bizim iç işlerimize karışmaktadır. Libya’da iş yapmakta olan bütün Türk şirketlerinin ülke dışına çıkarılmasına, mallarına el konulmasına karar verilmiştir.”
O ülkede yaklaşık 150 Türk şirketinin yatırımları, başlanmış projeleri var. Milyarlarca dolarlık işimiz devam ediyor. Yine milyarlarca dolarlık yatırım malzemesi Libya kentlerinde ve çöllerinde bulunuyor.
Libya bizim müteahhitlik şirketlerinin ilk gözdesi idi. İlk kez orada palazlandık. Gerçi her iş rüşvetle yapılırdı ama olsun varsın, çok iyi bir döviz girişi elde ediyorduk.
Son rakamlara göre bu şirketlerin geçen yıl Libya’da çalışanlarının sayısı 40 binkişiydi. Şimdi hepsi sınır dışı edilmiş durumda.
Libya iki hafta önce bir açıklama daha yapıp Türk yolcu uçaklarının ülkeye sefer yapmasını yasaklamıştı.
Bizim hükümetten ses yok!
Bizim dünya devi (!) tepki veremiyor, olanları izlemekle yetiniyor.
Oysa Kaddafi’yi devirip çölde linç edenlere biz bavullarla 300 milyon dolar para göndermiştik. O paralar Libya’da yağmalandı, birilerinin cebine girdi.
O dolarların hesabını da Tayyip hükümetinden soran olmadı.
* * *
Suriye ile ilişkilerimiz belli. Ona girmeye gerek bile yok!
İran’la düşman olduk. İran da bizi aynı gerekçeyle suçluyor:
“Ülkesinin iç işlerine karışmak, nüfusun yaklaşık yarısını oluşturan Azerileri İran devletine karşı ayaklanmaya kışkırtmak.”
Mısır’la bütün ilişkiler koptu. Kahire Büyükelçimiz Ankara’ya çağrıldı, Büyükelçiliğimiz kapatıldı.
Yemen’le ilişkilerimiz de sona erdi.
O ülkeden de aynı suçlama geldi:
“Türkiye, ülkemize gizlice silah göndermektedir. İki parti silah yakalanmıştır.”
Büyükelçiliğimiz kapatıldı, personel Türkiye’ye dönüş yaptı.
AKP hükümeti İsrail-Filistin olayları sırasında topladığı güruhları Ankara’da Suudi Arabistan Büyükelçiliği önüne yönlendirip aleyhte gösteriler yaptırdı.
Suudi Arabistan’ı İsrail yandaşı olmakla suçladılar. Bu ülkeyle de koptuk!
İsrail’e değinmeye hiç gerek yok. Sıfır ilişki!
Irak’la kanlı bıçaklı olmuştuk. İktidarı Sünniler ele geçirince ilişkiler bir parça düzelmeye yüz tuttu.
Bizim dünya devi (!) bütün komşu ülkelerin iç işlerine karışıyor, mümkün olursa, bulduğu her fırsatta silah ve cephane gönderiyor, mezhepçilik yapıp onların yaralarını kaşıyor.
Şimdi işte bu durumdayız.
Tek başımıza, yapayalnız!
Dünya devimiz üstelik ABD’ye posta koyuyor, AB ile ilişkilerin çoktan buzdolabına konulduğunu biliyor.
Bütün dünyaya rezil olduk, tek başımıza kaldık…
* * *
Böyle bir ortamda kendilerine yeni yandaşlar, dostlar (!) aramak zorunda kaldılar ve buldular:
PKK ve IŞİD!
Son türbe operasyonu da terör örgütünün yardım ve desteği ile gerçekleştirildi.
IŞİD sessizce izledi.
PKK’nın Suriye’deki lideri olan Enver Müslim isimli şahıs operasyondan iki gün önce Ankara’ya çağrıldı ve rica edildi:
“Türbeye operasyon yapacağız, örgütün yardımını rica ediyoruz.”
Suriye’de yeni komşumuz olan PKK elinden geleni yaptı ve türbeye doğru bir koridor açtı.
Operasyonu biz bilmiyorduk ama PKK biliyordu.
Bence IŞİD de biliyordu.
* * *
Süleyman Şah Türbesi sembolikti. Yurtdışındaki tek toprağımızı 1921 yılında Ankara’da Fransa ile yapılan anlaşma ile kazanmıştık.
Düşünün, Milli Mücadele ve savaş sürerken, kendi toprağımız işgal altındaykenMustafa Kemal Paşa ecdadımızın anısı için yurtdışında bir avuç toprak elde ediyordu. Hem de işgalci Fransa’dan.
1923 yılında Lozan Anlaşması imzalandı. Anlaşmanın 3. maddesi uyarınca o toprağın bize ait olduğu bir kez daha kabul edildi. Bu başarı da Gazi Mustafa Kemal Paşa ileİsmet Paşa’ya aittir.
Şimdi bu toprağı yabancılara bırakıp geri çekildiler.
Birecik’te askeri birliğe koyup herkesi dua etmeye çağırdıkları (tahta veya çinko) tabutlar boş!
İçlerinde naaş, kemik, toprak falan yok…
Tamamen sembolik…
* * *
Dünkü yazımda Türk Ceza Kanunu’nun 302. maddesini sizlere duyurmuştum:
“Devlet topraklarının tamamını veya bir kısmını yabancı bir devletin egemenliği altına koymaya veya…. devletin egemenliği altında bulunan topraklardan bir kısmını devlet idaresinden ayırmaya yönelik bir fiil işleyen kimse, ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası ile cezalandırılır.”
Son türbe olayında açıkça suç işlenmiştir…
Küçük bile olsa devletin toprağı elden çıkarılmış, devletin egemenliği çiğnenmiş, vatan toprağı yabancı güçlerin eline teslim edilmiştir.
Daha da Türkçesi, iktidar çareyi türbeden kaçmakta bulmuştur.
Demek ki Türkiye Cumhuriyeti bu kadar aciz ve beceriksiz kalmıştır.
Bizim kamuoyu ve muhalefet partileri TCK’daki bu maddeyi görmez, işin üzerine gitmez…
Ve göreceksiniz, iktidarın muhteşem propaganda çarkı sayesinde AKP hükümeti yine zeytinyağı gibi suyun üzerine çıkmayı başaracaktır.