Başkomutanlık Türbe Zaferi!
Abdülhamit Bilici 01 Ocak 1970
Keşke parlak laflar ve nutuklar gerçek olsaydı. Keşke havuz medyasının iddia ettiği gibi dünya, karşımızda saygı duruşuna geçmiş olsaydı. Keşke dünya güçler dengesinde bir ağırlığımız olsa ve sözümüz geçseydi. Keşke tarihte olduğu gibi etkili aktörler siyaset belirlerken gözümüze baksa ve niyetimizi öğrenmek için çalışmalar yapsalardı.
Böyle olsaydı dünya tarihine yön vermiş milletlerden birinin torunları olarak herkes mutlu olur; ülkenin saygınlığını artıranlara saygı duyar; sevmese bile başarıda payı olanlara şapka çıkarırdı.
Suriye’deki kaos ve IŞİD barbarlığı nedeniyle Türkiye, asırlardır vatan toprağı olan Süleyman Şah Türbesi’ni bulunduğu yerde koruyamadı. IŞİD’in askerlerimize saldırıp türbeye zarar vermesini önlemek için bir askeri operasyonla türbe imha edildi. Naaş ise sınırımıza yakın, PKK-PYD kontrolündeki bölgede inşa edilecek türbeye konulmak üzere Türkiye’ye getirildi.
Özetle bundan ibaret olan olayı iktidar medyasından izleyenler, Türkiye’nin Kanuni ve Yavuz’unkiler çapında bir zafer kazandığını, Baas’ı devirmekle kalmayıp Suriye’yi ülke topraklarına kattığını sanır. 1 şehit vermiş olsak da orada aylardır mahsur kalan askerlerimizin kazasız belasız kurtarılması sevindirici. Allah korusun, rehin düşse veya şehit edilseler içimiz yanardı. Askerin verilen görevi, operasyonel anlamda başarıyla yerine getirmesi takdire şayan. Ama hepsi bu kadar. BBP lideri Destici’nin dediği gibi, PKK bile Kobani’den IŞİD’i çıkarırken, Türkiye vatan toprağını IŞİD’e bıraktı.
Yani ortada büyük bir zafer veya “Ortadoğu bizden sorulur” havasına girmeyi haklı kılacak başarı yok. Aksine bu olay, Suriye siyasetinin iflasını bir daha tescilledi. Dış politikamız açısından acı gerçek şu: 3 yıl önce Erdoğan, “Suriye iç işimizdir. Esed gidecek, biz de Emevi Camii’nde cuma kılacağız.” demişti. 3 yıl sonra Süleyman Şah Türbesi’ni taşımak zorunda kaldık. Üstelik IŞİD bölgesinden PKK bölgesine. Sınırımıza yakın olsa da yine riskli. Bu oldubittinin, müstakbel Şam yönetimiyle nasıl kalıcı hale getirileceği de belirsiz.
Yaldızlı sözlere bakarsanız, Türkiye bölgede kendinden habersiz yaprağın kıpırdamayacağı küresel bir güç. Ama gerçekte, yanlış politikalar nedeniyle birçok ülkede büyükelçisi bile yok. Mısır’da istenmeyen ülke. Yakın zamana kadar çok iyi ilişkilere sahip olduğumuz Libya ve Yemen gibi bazı ülkelerde vatandaşlarımızın ülkeyi terk etmesi istenmekte.
Mısır’a giderken konuştuğum bir TIR şoförünün anlattıkları bile acı gerçeği görmek için yeterli. “Bu bir uçak, TIR’da olmanız gerekmiyor muydu?” diye takılınca, önce güldü sonra “başarılı” Suriye siyaseti yüzünden Cidde’ye gitmesi gereken TIR’ı için neden Mısır’a uçtuğunu anlattı: Eskiden Suriye üzerinden Arap ülkelerine gidiliyordu. Şimdi TIR İskenderun’dan gemiye bindiriliyor. Sonra şoförler, Hatay’dan İstanbul’a, oradan da Kahire’ye uçuyor. İskenderun’dan hareket eden gemiyi 3-4 gün otellerde kalıp Kahire’de bekliyorlar. Sonra otobüsle liman kenti Port Said’e geçiliyor. 2-3 gün de orada bekledikten sonra araçlarla 240 km uzaklıktaki Mısır’ın Edebiye Limanı’na gidiliyor. Tekrar gemi bekleniyor. Kamyonlar yüklenince şoförler bu kez otobüsle 400 km uzaktaki Safave şehrine geçiyor. Otele yerleşip bu kez feribotu bekliyorlar. Sonra S.Arabistan’ın Duba şehrine geçiliyor ve TIR’ları taşıyan geminin gelmesi bekleniyor. Sonunda kamyonuna kavuşan şoför, buradan gideceği yere gidiyor. Dönüş de aynı. Önceden 10 günde tamamlanan bu iş, şimdi 1 ayı geçiyor. Üstelik TIR başına 4-5 bin dolar maliyeti var. Suriye krizinden beri Arap ülkeleriyle ticaretin yolu bu. İlişkilerin kötü olduğu Mısır da yolu kapatırsa belki NASA’dan yardım istenecek.
Erdoğan yönetiminin, AB süreci ile birlikte demokrasi ve hukuk devleti ilkelerini de terk ederek yöneldiği Ortadoğu siyasetinin parlak sonucu işte bu. Ne Batı’da itibarımız kaldı ne Ortadoğu’da yüzümüz. İyi niyetle başlamış olsa da yanlış hesaplar, yanlış strateji ve taktikler yüzünden batağa saplanmış olan Ortadoğu ve Suriye politikası gözden geçirilmek zorunda. Kan dökülmesini bitirecek bir ateşkesi ve yabancı savaşçıların ülkeyi terk etmesini sağlamaya öncelik vermek gerekirken Türkiye hâlâ Suriyelileri eğitip Esed’i devirme planlarının içinde. Süleyman Şah Türbesi’nin nakli üzerinden üretilen sahte zafer havasının en kötü sonucu, Suriye ve Ortadoğu politikasındaki fiyaskonun görülmesini geciktirmek olur.