Türkiye'nin ekonomi politik geleceği
Mete Gündoğan 01 Ocak 1970
Uzun yıllar ülkemiz ekonomi politiğinde kalkınma planları önemli bir yer tuttu.
Ekonomi politik olarak karma ekonomi takip ediliyordu ve kalkınma planları karma ekonominin ana omurgasını oluşturuyordu.
24 Ocak 1980 kararları ile başlayan neoliberal politikalara geçiş süreci ve hemen akabinde gelen 12 Eylül 1980 İhtilali ülkeyi yepyeni bir ekonomi politik iklime soktu.
Türkiye'nin finansman alt yapısı dünyadaki neoliberal uygulamalar ile uyumlu hale getirildi.
Yabancı sermayenin giriş çıkışı önündeki engeller kaldırıldı. Devletin ekonomideki rolü oldukça azaltıldı.
2001 Krizi ve akabinde uygulanan Derviş Fisher Modeli ile de ülkemiz ekonomi politiği küresel finans kapitale eklemlendi.
Küresel finans kapital ülkemize bir ekonomi politik rol tanımlamıştı. Bu rolün dışına çıkmak bu güne değil mümkün olamadı.
Türkiye, ekonomi ve finans faaliyetlerinde oldukça yüksek performans göstermesine rağmen, halkta istenilen refah ve mutluluk seviyesine ulaşılamadı.
Elde edilen başarıların yanı sıra sürekli bir "ama" oldu veya oluştu.
Şimdi bu "ama"lara kısa bir bakış yapalım.
Eylül 2022 itibarıyla işsizlik yüzde 10,1'e geriledi ve birkaç ay içerisinde tek rakamlı hanelere inmesi bekleniyor.
Ama genç işsizlik yüzde 22'nin üzerinde. Ama iş aramayanlar bu rakama dâhil değil.
GSYH, 2022 ilk yarısında dolar bazında geçen senenin ilk yarısına göre yüzde 11 büyüdü.
Avrupa ve ABD'ye kıyasla çok iyi. Ama tarım GSYH'sı son beş çeyreğin dördünde küçüldü.
Gelecek yıllarda tarımsal ürünlere ulaşmanın zor olacağı biliniyor. Böyle bir dönemde küçülme oldukça tehlikelidir.
İhracat, 2022 yılının ilk dokuz ayında 188 milyar dolar ile rekora koşuyor.
Ama ithalatımız da 271 milyar dolara ulaşmış. Yani 9 aylık ticaret açığı 83 Milyar dolar olmuş.
Enflasyon, Ekim 2022 itibarıyla yıllık yüzde 85,5. Dahası, üretici enflasyonu yıllık yüzde 157,7 olmuş. Yani uzun bir müddet bu yüksek enflasyonla beraber yaşayacağız.
2022 ilk 11 ayında kredi hacmi toplamda yüzde 41,8 artmış. Ama hane halkı borcu da yüzde 38,5 artmış.
Hane halkı kredileri kurdan etkilenmediği halde son 11 ayda 378 Milyar TL artarak 1 Trilyon 360 milyar liraya ulaşmış. En büyük pay da 603 milyar lira ile ihtiyaç kredilerinde.
Yani insanlar, ihtiyaçlarını gidermek için kredilere yüklenmiş.
Bütün bunlar, çok çalışmamıza rağmen ulaştığımız sonuçlardır. Bu ekonomik sonuçlar bize ekonomi politik sistemi sorgulamamız gerektiğini söylüyor. Temel kurgunun değişmesi gerektiğini söylüyor.
Şimdi tekrar temel kurgu süreçlerine dönelim.
Türkiye küresel finans kapitale eklemlenmesine eklemlendi ancak küresel finans kapitalin kendisi de son yıllarda oldukça büyük sınamalar ile karşı karşıya kaldı.
Bunlar; küresel finans krizi, pandemi, iklim krizi ve Rusya'nın Ukrayna'ya askeri müdahalesi vb. gibi olaylardır. Küresel finans elitler, bunlara karşı henüz tüm dünyada genel geçer çözümler üretemedi.
Ayrıca, daha önceki yazılarımda üretimin gücünün Asya'ya kaydığını ifade etmiştim.
Aynı zamanda yakın gelecekte üretim açısından üç kutuplu bir dünyanın oluşmakta olduğunu da görebiliyoruz. Bunlar Çin liderliğinde Doğu, Amerika liderliğinde Batı ve Avrupa'dır.
Amerika, Kanada ile birlikte 27,5 trilyon dolarlık bir üretim gücüne sahip.
Çin, Japonya, Hindistan, Rusya, Endonezya, Güney Kore, Tayland ile birlikte mütalaa edilirse 33,5 trilyon dolarlık bir üretim gücüne sahip.
Avrupa da Almanya, Fransa, İngiltere başta olmak üzere AB devletleri ve Türkiye de buraya dâhil edilirse 20,5 trilyon dolarlık bir üretim gücüne sahip.
Eğer Rusya'yı Çin değil de Avrupa bölgesi içerisinde mütalaa edersek rakamlar şu şekilde değişiyor. Amerika'nın öncülük ettiği bölge 27,5 trilyon dolarlıkk, Çin'in öncülük ettiği bölge 31,7 Trilyon Dolarlık ve Avrupa bölgesi 22,3 Trilyon dolarlık bir üretime çıkmış oluyor.
Bunların yüzde artışları da sırasıyla Avrupa yüzde 19,37; Çin yüzde 16,11 ve Amerika yüzde 18,68 olarak gerçekleşir. Yani Avrupa'nın büyümesi yüzde 100'ü aşmış oluyor.
Diğerleri Amerika ve Çin nispeten gerilemiş oluyor. Rusya ile birlikte olan bir Avrupa oluşumu, Avrupa'yı küresel yumuşak bir güç odağı haline getiriyor.
Kısacası, önümüzde üç kutuplu bir dünya oluşuyor. Bunun kombinasyonlarının nasıl gelişeceğini hep birlikte göreceğiz.
Burada en önemli soru şudur:
Türkiye oluşmakta olan yenidünya düzeninde nasıl konuşlanacak?
Bir rol mü alacak yoksa kendisine bir rol mü verilecek?
"Olmak ya da olmamak" sorusu budur.
İşte bütün bu ve benzer soruların cevabını, takip edeceğimiz ekonomi politik kurgu verecektir.
Bir şey nasıl başlarsa öyle gider diye bir söz vardır. Ülkemizde ekonomi politik sistemi yeniden yapılandırırsak, yeniden kurulmakta olan dünya düzeninin en avantajlı ülkesi ve hatta bölgesi haline gelebiliriz. Ve öyle de devam eder.
Sonuç olarak, ekonomi politik sistem sorgulaması işin anahtarıdır. Yoksa ne kadar çalışırsak çalışalım sistem yanlış ise istediğimiz sonuca ulaşmamız mümkün olmuyor. Olmayacaktır.