Metin Kaplan
İdris Savaş 01 Ocak 1970
Bir akşam vakti Malatya’dan Muzaffer Demirbaş hoca aradı. Sesi kötüydü.
- Metin ağabeyi kaybettik. Sen Yusuf abiye mukayyet ol.
Herkesin hayatında çocukluk, okul, askerlik, dava arkadaşları olur. Onlarca, yüzlerce olay yaşarsınız da, bir kısmı unutulur, bir kısmıyla yollarınız ayrılır, bir kısmı sizi hayatından siler ya da siz onları hayatınızdan çıkarırsınız. Peki, ilk gördüğünüz anda bir bakışla, bir dokunuşla, bir sözle hesapsız, kitapsız, sınırsız ve ömür boyu sürecek kardeşlik, dostluk hukuku kurabildiğiniz kaç kişi vardır. Yollar ayırmaz, yıllar ayırmaz. Fikirler değişir, tercihler farklılaşır, gün olur devran döner bağ kopmaz, hukuk sarsılmaz. Niceleri geride durur, onlar birbirinden geri durmaz. Derdinizle dertlenir, başarınızla övünür, sevincinizle mutlu olurlar. Sıralı sırasız ölen ölür, kalanlar tabutu omuzlar. Her giden kalanları birbirine daha sıkı bağlar. Dirisi bağlar, ölüsü bağlar.
Eşit değilsiniz, yaşıt değilsiniz. Nedir sizi birbirinize sımsıkı bağlayan derin duygu. Nedir hesapsız, kitapsız teslimiyetin sebebi. Bilmiyorum. Dava arkadaşlığı diyebilirdim kolaylıkla. Gayet mutlu ederdi herkesi. Dava adamlığını ağzına sakız eden itin çakalın cirit attığı bir ortamda ben aynı ifadeyi kullanmak istemem.
Servet Somuncuoğlu, Y. Yılmaz Araç, Hamdi Kılıçarslan, Cengiz Albayrak, Nurullah Kaplan, Muzaffer Demirbaş, Sevgi ve Mustafa Kafalı Hocalar ve daha nicesi böyledir. Çözülmez bağ, sarsılmaz hukuk bir dokunuşta kurulmuştur. Bu insanlarla bir şekilde tanışabilir, görüşebilir, selamlaşabilirsiniz. Alçakgönüllü, gösterişsiz ve tevazu sahibidirler. Her birinin karakteri aynıdır. Ancak aranızda o gönül bağı oluşmamışsa onlara yaklaşma imkânınız yoktur. Makamınız, rütbeniz, servetiniz kâr etmez.
Bir sohbet esnasında şen kahkahalar atarken Servet abinin telefonu çaldı. Derhal toparlandı.
- Sessiz olun! Metin abi arıyor...
Öyle her şeyi pek de umursamayan o sıra dışı adam ayağa kalktı, genzini temizledi, tüm ciddiyetini takındı, telefonu açtı ve son derece saygıyla konuştu.
Adını duyar bilirdim, ancak ben Metin abiyi geç tanıdım. İstanbul’a bir televizyon programı için gelmişti sessizce. Yusuf abi aradı. “Metin abi gelmiş, gidip alalım”. Program bittiğinde stüdyodan aldık bir çay içimi sohbet. Ardımdan, “İdris’i sevdim, düzgün bir arkadaşa benziyor” demiş. Yusuf abi bana söylediğinde; “Budur işte. Ben de onu çok sevdim. Adamın gözlerine bakarsın ya seversin ya da sevmezsin“.
Sonrası ile ilgili söyleyeceklerim Metin abi için kifayetsiz kalır. Üzerinde helal edecek bir hakkımız yoktur. O bizlere hakkını helal etmişse ne mutlu bize.