« Ana Sayfa »      « İlkelerimiz »

BAŞBUĞ TÜRKEŞ

ELMALILI HAMDİ YAZIR MEÂLİ

İrfan YÜCEL

Alparslan TÜRKEŞ

Alparslan TÜRKEŞ

Seyid Ahmed ARVASÎ

Ayhan TUĞCUGİL

M. Metin KAPLAN

Namık Kemal ZEYBEK

Prof. Dr. İBRAHİM TELLİOĞLU

20 Şub

2023

Üç Devirde Bir Kahraman

Yusuf Yılmaz Araç 01 Ocak 1970

M. Metin Kaplan, üç devirde üç kere kahramandır. Evvela, 12 Eylül öncesinin fiili mücadelesinde kahramandır. İkincisi, 12 Eylül sonrasında hareketin kurucu lideri Türkeş’e vefasıyla kahramandır. Üçüncüsü, Türkeş sonrasında, ülkücü çizgide dosdoğru duruşuyla kahramandır.

Mücadelenin ilk safhası, siyasi tercihte bulunmuş herkesin yer aldığı kitlevi bir hadisedir, yeterli olmasa da üzerinde epeyce yazılıp çizilmiştir. İkinci safhası, darbe sonrasındaki sancılı toparlanma dönemidir; bazıları kendilerini bulamayacakları için pek hatırlamak istemeler de bugünkü ahvale ışık tutması bakımından üzerinde en çok durulması gereken devredir. Üçüncü safhası da; kaygan zeminde, tamamen ferdi şuur, fikir ve vicdana dayalı bir haysiyet mücadelesidir ki, nihayet Basra harab olduktan sonra burada da cılız kımıldanışlar görülmektedir. Metin Kaplan bütün bu safhaların hepsinden şeref levhalarıyla çıkmıştır. Daha fazla dirayet isteyen ve daha yüksek bedel göze almayı gerektiren son yirmi beş yılda ise neredeyse yalnız başına kavgasını sürdürmüştür. O yüzden hürmetin en yükseğine layıktır.

Türkeş’in yetiştirdiği ilk kuşak halis ülkücülerden olması hasebiyle lidere sarsılmaz bir güven ve sonsuz bir sevgiyle bağlıydı. Bu onun temiz mayasından kaynaklanan yüce bir haslettir ve öne çıkaran en mümeyyiz vasfıdır. Bağlılığı sadece hissi sebeplerden değil, onun liderliğinde verilen mücadelenin milli değerini ve tarihin seyrini değiştiren siyasi sonuçlarını çok iyi kavramış olmasından ileri geliyordu. Kendini alacaklı sananların tersine, kendisini Türkeş’e borçlu hisseder, Türklük gurur ve şuurunu, İslam ahlak ve faziletini kazandırdığı için minnet duyardı. “Türkeş’in tapusunda, Ülkücü olduk Ocak’ında” sözlerini şiar edinerek Türkeş’in tapusuna elli yıl doğru odun taşımıştır. O tapudan odun aşıranlar ise post kavgalarıyla en nihayet kazanı da devirmişlerdir.

Herkesin sustuğu zayıf dönemlerde daha yüksek sesle sahip çıkmış, göğsünü gere gere, “Ben Türkeşçiyim”, demiştir. “Bize millet Türkeşçi demiş, bunun nesinden gocunacağız, elbette Türkeşçiyiz…”, “Terazinin bir kefesine Türkeş’i, diğerine bütün ülkücüleri koysanız, Türkeş ağır basar…” sözleriyle Türkeş’in önemini kalın çizgilerle tespit etmiştir. Bu mert tavırları, ‘Türkeş’in yanlışı benim doğrumdan ileridir’ diyen fazilet abidesi Dündar Taşer’i andırır. Boyunu biraz daha yüksek göstermeye ihtiyaç duymadığından Türkeş Bey lafzını asla kullanmaz, temiz kalpli bütün ülkücüler gibi Başbuğ unvanını kullanırdı. Bu husus, sade ülkücüler açısından fevkalade önemli ve sağlam bir kıstastır.

Şimdi kolay görünse de, darbe sonrasının bulanık ikliminde en çok ihtiyaç duyulan ve en kuvvetli manevi katkıyı sağlayacak olan bu bir çift sözü duymak neredeyse imkânsızdı. Öyle bozguncu bir hava estiriliyordu ki, sadakat ve vefa istihzayla karşılanıyor, nankörlük ise meziyetmiş gibi takdim ediliyordu. İzlenecek onurlu yol, liderin etrafından süratle toparlanarak yeniden kutlu yürüyüşle zulmün hesabını bozmak iken, böyle olmamış; kimi kendi başının derdine düşmüş, kiminin inancı sarsılmış, kimi de küçük hesaplarının peşinde koşturmuştur. Esasen böylelerinin ne dava ne memleket umurundadır, şahsi emellerinden başka ciddi bir kaygıları yoktur, kendilerinin olmadığı yerde ot bitmesini dahi istemezler. Neticede, milliyetçi sahada külah kapmaca oynanırken, memleket idaresini kapan gayrımilli zihniyetler milleti maddi ve manevi kayıplara uğratmıştır. Vebali doğru zamanda doğru tavrı koymayarak milliyetçi iktidarı engelleyen fesat ehlinin boynundadır.

Metin Kaplan, Başbuğ Alparslan Türkeş’i hesapsız, kitapsız, pazarlıksız, tertemiz yürekle her zaman destekleyerek güvenilir bir vefa abidesi olduğunu defalarca ortaya koymuştur. Mütevazi işyerinin açılışını Başbuğ gerçekleştirmiştir. Siyasi ayrılıkların yaşandığı dönemde de cansiperane mücadeleye devam etmiş, tereddütleri giderecek netlikteki yazılarıyla ülkücü birlik ve beraberliğin muhafazasında pay sahibi olmuştur.

Öyle yüce gönüllü ve omuzları öylesine güçlüydü ki, sırtında haddinden fazla yük taşıyagelmiştir. Şanlı mücadelesinin dönüm noktaları elbirliğiyle aşılabilseydi, bir süvari, bir ordu misali, makus talih değişebilir ve bugünkü hicab verici manzaralar oluşmayabilirdi. Çünkü o, ses çıkarmak için uygun zaman ve zemini beklemez, her hal ve şartta hakikati haykırır ve nihayet densizliği paçasından tuttuğu gibi alaşağı ederdi. Çünkü o, gerçek bir kahramandı.

Güzide bir kadro ile ortaya çıktığı eşik noktalarından birini, 31.3.1997 tarihli Ortadoğu gazetesinde yayınlanan “Biraz Özel, Biraz Genel” başlıklı köşe yazısında nefis üslubuyla pek güzel anlatır. (Ocak Yazıları, sf. 276-279)

“BİRAZ ÖZEL, BİRAZ GENEL

6 Nisan günü, Bursa MHP il kongresi yapılacak... Bendeniz de, MHP İl Başkanlığı’na adayım... Bu konu, duyulduğundan bu yana beni tanıyan hemen hemen herkes bazı sorular soruyorlar, eğer izininiz olursa, bu sorulara bugün toptan cevap vermek istiyorum.

Ülküdaşlarımız en çok, neden aday olduğumu soruyor. Bazıları biraz “merakla” bazıları ise biraz “istihza” ile “neden aday oldun” diyorlar... Bu istihza; birisi, benim şahsımla diğeri ise MHP Genel Merkezi ile olmak üzere iki anlamlı olabilir ki, kimin hangi saikle böyle müstehzi bir tavır takındığını bilmediğim gibi, merak da etmiyorum... Ancak, neden aday olduğumu samimi olarak merak eden ülküdaşlarımın meraklarını anlamazlıktan gelemem… Neyse, uzun söze lüzum yok! Hemen konuya gireyim...

Bursa İl Başkanlığı’na adayım ve MHP Bursa İl Başkanlığı’na aday olmamda dört şeyin, iki hatıra ile bir beyanatın ve bir başarısızlığın rol oynadığını açıklamama izin verin lütfen.

Bir; Yıl 1973... İstanbul’da üniversiteye hazırlık kursuna devam ediyorum... Yurda siyaset bulaştırır diye, beni Samsun Yurdu’na almadılar... Trabzon Yurdu da karışık biraz... Ülkücüler ile komünistler yurtta birlikte kalıyor... Güçler dengede… Ben de İstanbul’a Genç Ülkücüler Teşkilâtı başkanı olarak gelmişim. Herhalde, “bir kişi bir kişidir” diye, beni de Trabzon Yurdu’na yerleştirdiler... Trabzon Yurdu’nda misafir öğrenci statüsünde kalıyorum…

1973’ün 14 Ekim’inde genel seçim yapılacak... MHP İstanbul İl Başkanlığı seçim çalışmalarının ön hazırlığını yapıyor… Bu çerçevede, Mayıs ayı içinde, o zamanki tabirle “Albay” da, İl Merkezi’nde bir konferans verdi... İki yurt temsilcisinden biri olarak, bu konferansı ben de dinlemek imkânını buldum... 30-40 kişi kadarız. Aksaray’daki İl Merkezi’nde… Başbuğ, konferansını tamamladı… Soru cevap faslı başladı... Bir arkadaş, ezile büzüle sordu: “Efendim MHP ne zaman iktidar olacak?”

Ülkücü Hareket’in Başbuğu, Türk Milliyetçilerinin Lideri ve MHP Genel Başkanı Alparslan Türkeş cevapladı: “Ne zaman ki, Genç Ülkücüler Teşkilâtı’ndaki gençler yetiştirilecek, sınavlarını verip Ülkü Ocakları’na geçecekler; Ülkü Ocakları’nda yetişecek, sınavlarını verip MHP Gençlik Kolları’na geçecekler; Gençlik Kollarından yetişecek, sınavlarını verip MHP’nin çeşitli kademelerinde görev alacaklar, MHP işte o zaman iktidar olacak!” Dikkat edin, Başbuğumuz bir süreçten bahsediyor... Bu süreç, Darbe olmasaydı, 80’li yıllarda tamamlanmış olacaktı... Süreç, o yıllarda inkıtaa uğradı... Son günlerde, özellikle eski Ocak ve Gençlik Kolları Genel Başkanları’nın katılımıyla yeniden başladı... İnşaallah kısa zamanda tamamlanacak ve MHP ilk genel seçimde iktidar olacaktır! Ben buna böylece inanıyorum! Aynı süreci yaşamış bir ülkücü olarak Genç Ülkücüler Teşkilâtı ile Ülkü Ocakları’nda başkanlık yapmış biri olarak kervanda yerimi almaya çalışıyorum! Bu sebeple il başkanlığına aday oldum... Türkiye’nin her yerindeki bütün ülküdaşlarıma da, MHP’nin her kademesinde göreve talip olmalarını tavsiye ediyorum.

İki; 27 Mart 1994 Mahalli İdareler seçimlerinin çalışmaları yapılıyor. Başbuğumuz’u hava meydanında karşıladık. Balıkesir’e geçecekler. Salonda istirahat ediyorlar… İl Başkanı Av. İbrahim Kurt, o zamanki MKYK üyesi Mahir Özuzun ve birkaç kişi sohbet ediliyor… Başbuğumuz pat diye sordu: “Metin, sen nereden adaysın?” “Ben aday değilim, efendim.” “Neden?” “Yasaklıyım!” “Ya, demek yasaklısın?” “Evet, efendim.” Konu, böylece kapandı… Başbuğumuz Alparslan Türkeş’in, “nerden adaysın” ve “neden değilsin” sorularını, adaylık bakımından bir emir gibi aldığım için MHP İl Başkanlığı’na aday oldum!

Peki ya, yasak meselesi ne oldu? “Memnû Hakların İadesi” hakkından faydalandım… Şu anda seçme ve seçilme yasağım yok!

Üç; 24 Aralık 1995 Genel Seçimlerinden sonra gazetelerde Başbuğumuz Alparslan Türkeş’in bir beyanatı çıktı. Hatırlarsınız; “Ülkücüler MHP’ye, Partinize sahip çıkın!” Bu beyanat kendini ülkücü sayan herkes için açık ve net bir emirdir! Bir ülkücü olarak bu emrin gereğini yerine getirmek için MHP İl Başkanlığı’na aday oldum!

Dört; Ne yazık ki, Bursa MHP İl Başkanlığı çok başarısız. Bu sebeple, MHP İl Başkanlığı’na aday oldum... Gerçi İl Başkanı, bu konu bahis mevzuu olduğunda hemen, “Kocayayla’da büyük kalabalık topladık, politika okulu açtık, partinin oyunu artırdık” diyerek üç büyük başarısını anlatır ama Bursa İl Başkanlığı maalesef başarısızdır!

Çünkü İl Başkanı’nın söylediği faaliyetler birer başarı olsa bile bu faaliyetler Bursa İl Başkanı’nı başarılı yapmaya yetmez. Cenab Şehabettin’in Tiryaki Sözleri diye nefis bir kitabı var. Cenab Şehabettin bu kitapta diyor ki; “Bozuk bir saat bile, zamanı, günde iki defa doğru gösterir, ama bu, saatin bozuk olması gerçeğini değiştirmez.” Bir İl Başkanı neredeyse iki yıl içinde, sadece üç faaliyet yaptığından bahsedebiliyorsa, o il teşkilâtı bırakın başarılı olmayı batmış demektir!

Kaldı ki, başarı diye anlattığı o faaliyetler de incelendiği vakit, faaliyetlerde aslında İl Başkanlığı’nın çok az bir katkısının olduğu ortaya çıkıyor. Meselâ Kocayayla’daki kalabalık, önce ve bilhassa Başbuğumuz Alparslan Türkeş’in ve sonra da Ozan Arif’in iştirakleri sebebiyle toplanmıştır... MHP’nin Bursa’da oyunu artırdığı doğrudur ama, MHP Bursa İl Başkanlığı başarısızdır. Zira, MHP’nin Türkiye ortalaması % 8,2 iken Bursa’nın oy ortalaması % 5,4 olarak belirlenmiştir… Bu sonucun başarı sayılabilmesi için 5,4’ün, 8,2’den büyük olması gerekir ki, bunun böyle olmadığı ortadadır... Bir İl Teşkilâtı’nın başarılı sayılabilmesi, o ilin seçim sonuçlarının MHP’nin Türkiye ortalamasının üstünde olmasını gerektirir... Politika okulu meselesine temas etmeyi ise lüzumsuz buluyorum. Çünkü politika okulu diye takdim edilen faaliyet plansız, programsız ve en ufak bir ciddiyeti bulunmayan sıradan bir eğitim semineridir.

Sonuç olarak; MHP Bursa İl Teşkilâtı kötü idare edildiği için ve Başbuğumuz Alparslan Türkeş de aday olmamı emrettiği için, Bursa İl Başkanlığı’na aday oldum!”

Evet, “Başbuğumuz Alparslan Türkeş emrettiği için aday oldum” diyor.

6 Nisan 1997 tarihindeki kongre, Başbuğun vefatı sebebiyle ertelenmiş, zaten epeyce mesafe almış bulunan müttefik Türkeş aleyhtarlığı güç kazandığı için, aday olmasını arzu ettiği adayın da durumu etkilenmiştir. Oysa; gardaşım, canım ciğerim, arkadaşım, ağabeyim, başkanım diye yere göğe koymayanlar hesaba vurulsa şehrin bir ucundan bir ucuna yol olur. İçilen bir bardak çayın, öğrenilen bir kelimenin, herkes için yaptığı fedakârlıkların bir nebze hatırı gözetilse, şehrin merkezine heykelinin dikilmesi lazım gelir. Fakat bizde içimizden birine değil de, tepeden bakan, ketum, muğlak tiplere teveccüh etme ve bunlarda keramet arama hastalığı vardır. Bu delifişek adam söz dinlemez, bildiğini yapar, kontrol edemeyiz, fayda sağlayamayız mülahazası da rol oynamış olabilir. Neticede kaybeden topyekûn dava olmuştur. O yine de kimseye gönül koymamıştır. O gün adaylığına istihza edenler, omuz vermekten kaçınanlar nadim olmuşlar mıdır, çok önemli değil. Huy değişmez, mahalli politikacı kurnazlığı kolay terk edilecek meslek değildir. Bu saatten sonra dövünenin dövünmesi, tırmalayanın tırmalaması beyhudedir. Umulur ki, ufuklardan yeni güneşler doğsun.

Fiili siyasetin hengamesine boğulmamış olması, talihli bir netice bile sayılabilir. Türk kültür ve fikir hayatı kalemi keskin namuslu bir ülkücü aydın kazanmıştır. Yazdığı eserleriyle, her biri makale niteliği taşıyan yazıları hakikatin gür sesi olmuştur. Gelecek kuşaklara yazılı olarak bıraktığı fikirleri kadar şahsiyeti ve karakteriyle de ışık tutacaktır.

Zorlu dönemeçlerde kutup yıldızı gibi parlayarak yön gösterici rol üstlenen M. Metin Kaplan, üç devirde üç kere kahramandır. Bu anlayışıyla ele alınmalı, bütün yönleriyle tanıtılmalı ve yaşatılmalıdır. Feyz alacak genç dimağlara eksiksiz aktarmak milli bir vazifedir.

Halim Kaya

16 Ara 2024

Mustafa Çolak’ı birkaç yıl önce Samsun Türk Ocağı’nda dinlemiştim. O zaman Enver Paşa ile İttihat ve Terakki hakkında benim tarafımdan dikkat çeken bilgiler vermiş, dolayısıyla dikkatimi çekmişti.

Muharrem GÜNAY (SIDDIKOĞLU)

16 Ara 2024

Yusuf Yılmaz ARAÇ

28 Eki 2024

M. Metin KAPLAN

12 Eyl 2024

Nurullah KAPLAN

12 Eyl 2024

Hüdai KUŞ

22 Tem 2024

Orkun Özeller

03 Haz 2024

Efendi BARUTCU

01 Nis 2024

Altan Çetin

28 Ara 2023

Ziyaret -> Toplam : 130,45 M - Bugn : 3024

ulkucudunya@ulkucudunya.com