Türk Gençliğine!...
Galip Erdem 01 Ocak 1970
Nice yıllardan sonra, yeni bir dergideki ilk yazımı ancak size ayırabilirdim. Övülmekten hoşlanmadığınızı bilirim ama söylemek zorundayım. Belki de bütün zamanların hiç görmediği çok zorlu bir imtihan geçiriyorsunuz. Öyle sorular var ki, yaşınıza, tecrübenize, bilginize hiç uygun değil; yine de sınıfı geçeceğinize, üstelik en yüksek notu alacağına inanıyorum. “Bu kaçıncı imtihan! diyerek şikayet etmeyeceksiniz. “Yufka yüreklilerle çetin yollar”ın aşılmayacağını bilmekle yetinmeyen, başkalarına da öğretmek isteyen sizdiniz. Hem unutmayın; okulda olduğu gibi, hayat imtihanında da en güçlü sorular en çalışkan öğrencilere sorulur. Mukaddes bir fikrin ve mukaddes bildiğiniz bütün değerlerin yüceltilmesi; devletimizin, milletimiz ve vatanımızın birlik ve beraberliğinin muhafazası gibi en doğru ölçülerle yola çıktığınıza göre, kazanmağa ve bir değil binlerce imtihanı alnınızın akıyla vermeğe mecbursunuz. Davanız ve yolunuz kolay olsaydı, zaten siz kolay yerde bulunmazdınız. Elbette zordur ve çetindir.
Hayallerle, ümitlerle büyüdünüz, tarifsiz acılarla piştiniz. Anlaşılmamaya mahkûm edilmek istenen bir büyük idealin temsilcileri oldunuz. Genç omuzlarınıza yüklenen ağırlık “Asım’ın Nesli”ne düşenden daha hafif değildi: Ruhlarınızın zenginliğinden aldığınız kuvvetle, bilgi ve tecrübe noksanlığınızın meydana getirdiği boşlukları doldurdunuz. “Damarlarınızdaki asil kana” ve içinizdeki bu cevhere güvenen ATA’lar, milli istikbalimizi size emanet ederken haklı ve güvenli idiler. Bu güvene layık olduğunuzu gösterdiniz. Anlamayanların yanlış manalar verdiği, ama anlayan dostların özendiği ve düşmanların kıskandığı bir davanın bayrağını taşıdınız ve yere düşürmediniz. Devlet ve millet düşmanlarının kahpe kurşunlarıyla binlerce arkadaşınızı toprağa verdiniz. Çok üzüldünüz, çok ağladınız, asla inancınızdan dönmediniz. Şimdi, korunması ve yaşatılması için uğrunda can verdiğiniz değerlere düşmanlıkla suçlandığınızı zannediyorsunuz. Bu doğru değildir, hem mümkün de değildir. Devlet ve millet düşmanı güçlerin, komünistlerin, bölücülerin, yıllardır size ve inançlarınıza kara bir leke gibi bulaştırmaya çalıştığı propaganda teressübatını; kendinize ve davanıza olan güveninizle, vakur sabrınızla metanetinizle silkip atacak ve arkasından millet ce tarih huzuruna pırıl pırıl çehrenizle çıkmayı bileceksiniz.
Devlet suçu ve suçluyu elbette takip edecek, cezalandıracaktır. Bu, devlet olmanın ilk gereğidir. Sizler de böyle istemiyor muydunuz? Bir bakıma bunun için mücadele etmediniz mi? Devlet organlarının yıllardır beceremediği ve ağır ihmallerle biriktirdiği dev gibi suç ve meselelerle karşı karşıya kalınmıştır. Bu meselelerin üzerine cesaretle yürüyenlere yardım etmek, hepimizin ve özellikle Türk gençlerinin, sizlerin, ilk vazifesidir. Endişe ve hüzün suç işleyenlerin olsun. Siz suç işlemediniz, bir kısım mevzu ve uygulamalar ve kulaktan kulağa yayılmak istenen yıkıcı dedikodular sizi üzmesin. Fikrinizi, yolunuzu, davanızı suçlamak isteyenlerin bulunabileceğine inanmak ise mümkün değildir. Bazı yanlış zanların tesiri altında kalarak buruksunuz. Yüreklerinize çöken ağırlığın elbette farkındayım; yine de size güveniyorum. Üzüntünüzü hiçbir zaman sevdiğinize zarar verecek bir tarzda ortaya koymayacaksınız.
Bir insan, Cennete gitmek için namaz kılabilir. Ama şüphesiz Cenneti ve Cehennemi hiç hesaba katmadan, sırf Allah öyle emrettiği için, O’nun rızası için namaz kılmak daha hayırlıdır, sevabı daha büyüktür. Siz de kimsenin mükâfatını kimsenin alkışını beklemediniz. Bahar çağının bin bir nimetinden vazgeçtiniz, delikanlılığın maddi zevklerini hiç tatmadınız. Allah’ın emrine uyarak, tarihin sesini dinleyerek bir yola çıktınız. Zaten inancınızın gerçek manası da budur. Mükâfat ummayan kafalarınız, aksine suçlandığınız kanaatini taşıyorsa, bu kanaati zihninizden kovup atın. Hem unutmayın ki; bütün inananlar gibi, yolunuzda, “suçlanmayı göze almak” gibi, hazan ölümden bile zor gelen acılar olacaktır. Daha önceleri olmadı mı? Son durumunuzu şimdiye kadar geçirdiğiniz imtihanların en çetini sayabilirsiniz. Beyinlerinizi kemiren tezadı, işkencelerin her türlüsünden daha acı veren bazı zanların cevabını şimdilik hiç aramayın. İnanın ki, aynı değerlerin muhafazası için mücadele edenler, bir gün gelecek, mutlaka buluşacaklardır. Masallarımızın “karaçalıları” günümüzde de vardır ve vatanseverlerin birbirini anlamasını, kucaklaşmasını engellemek ve hatta başarabilirse birbirine düşman etmek için, vazifelerini eskisinden daha büyük şeytanlıkla yapmaktadırlar. Sabrınız ve tahammülünüz, kötülerin bütün oyunlarını bozacaktır. Şimdilik ilk vazifeniz bu menfur oyuna gelmemek, düşmanının iğvasına uyup gerçek dosta küsmemek, hatta ona sitem bile etmemektir. Siz, şehitler ve yaşayanlar ancak hayalleriniz ve rüyalarınız gerçekleştiği zaman mutlu olacaksınız. Hayallerinizin güzelliğini kimse çalamayacaktır, rüyalarınızın büyüsünü kimse bozamayacaktır. Allah2ınıza, milletinize, tarihinize hesap verebildikten sonra, ötesine hiç aldırmayın!
Milletin selameti ve vatanın kurtulması için çalışanları iki bölümde toplayabiliriz. Bir, “Vatan kurtulsun ama kurtarıcılardan biri mutlaka ben olmalıyım” diyenler; iki, “Kurtulsun da kim kurtarırsa kurtarsın” diyenler. Sizlerin de şahıs ve zümre menfaatlerini hiçe saydığınıza göre ve yalnız “kurtarma”yı hedef aldığınıza göre, “kim kurtarırsa kurtarsın, yeter ki gerçekten kurtarsın” cevabını vereceğinizden şüphe edemez. Endişelerinizin kaynağı başkadır. Milletin düşmanları iyice bilinsin istiyorsunuz. Dostları düşman zannetme ve düşmanları dost yerine koyma gafletine düşülmesin diyorsunuz. Elbette ve inşallah öyledir, öyle olacaktır. Sevdiklerinizi sevenler, kendilerini başka türlü görseler bile, sizin dostunuzdur; sevdiklerinizin ortak düşmanlarına karşı dostlarımızın yanında olmağa mecbursunuz. Yalnız iyilikleri hatırlayacak, acılarınızı yüreklerinizde saklayacaksınız. Çok şey istiyorum, değil mi? Hayır! Belki farkında değilsiniz ama şimdiye kadar, daima istenenden fazlasını verdiniz; yine vereceksiniz. Davanızın gururu ve şerefi ağır bir yüktür; herkes kaldıramaz, sizin zengin ruhlarınıza, büyük yüreklerinize ihtiyaç vardır. Yaşadığımızı yaşamadan destanımızı anlamak çok zordur. İyi niyetli olmayı yeterli sayacaksınız ve daha fazlasını beklemeyeceksiniz. Madem ki Ülkücüsünüz; Allah’tan başka hiç kimseden hiçbir şey istemeyeceksiniz.
Mektuplar, 1984