Yeniden illa edep
İskender Öksüz 01 Ocak 1970
Hocam Oktay Sinanoğlu ile birlikte çalışırken bol bol tartışırdık. O benim yanlışımı bulurdu, ben onun… Bilim yapıyorduk, kutsal risalelerin şerhi ile uğraşmıyorduk, değil mi? Hiçbir tenkidimden alındığını hatırlamıyorum fakat bir sözümden sonra beni edeplendirmişti: “Değer hükmü veren cümle kurma!” “Ne demek?” diye sordum. Sabırla anlattı: “’Şunu yanlış yaptın, bunu yanlış yaptın, o öyle değil, böyle…
Falanı unuttun.’ Bunlar tamam. Bunları söyleyeceksin. Fakat ‘Sen yanlış yaparsın. Hep unutursun zaten. Şu tarihte de şöyle yapmıştın.’ Böyle konuşma. Bunlar değer hükümleridir.”
Siyasetin diline bakınız. Hiçbir konu üzerinde tartışıldığını, “Bu öyle değil şöyle…” dendiğini duydunuz mu? Duymuşsanız bana bildirin. Haber olur. Konuyu, sorunu karşılarına alıp onu tartışmıyorlar. Konuları, sorunları karşı tarafı aşağılamak için cephane niyetine kullanıyorlar. Daima değer hükmü, daima değer hükmü. Daha doğrusu, daima değersizlik hükmü. Kendisi için böbürlenme, karşısındaki için aşağılama.
ÇOCUKLARIN AHLAKI
10 Haber.net’te, 21 Mayıs’ta, Caner Polat’ın Dr. Psikolog Serap Duygulu ile yaptığı bir mülakatın haberi çıktı. (https://bit.ly/3OH4lYS ) Haberin başlığı içeriğini özetliyor: Ebeveynler dikkat! Seçimin dili çocuklarınızı saldırgan ve düşmanca davranmaya itebilir. Dr. Duygulu’nun ağzından nakledilen şu paragraf da açık:
“Burada iki temel söylem var. Sempati duyduğunuz siyasi partinin söylemleri ve beklentileri üzerine konuşmak ile tutmadığınız partiye ve o partinin sempatizanlarına olumsuz söylemler söylemek çok farklı. Psikolojik olarak en tehlikeli şey çocukların kafasında ‘Benim gibi düşünmeyen benim düşmanımdır’ ya da ‘Benim gibi düşünmeyen kişi bu ülkenin düşmanıdır, tehdittir, teröristtir, yanlış insandır’ gibi bir algının yerleşmesidir. Çocuklar ağır ve olumsuz söylemlere maruz kalırsa seçimler bittiğinde birbirlerine düşmanca ve saldırgan tutumlar sergileyebilirler. İkinci tehlike, bu tutumu bir hak olarak görebilirler. Hiçbir yetişkinin bu çocuklara böyle bir hakları olduğunu düşündürme hakkı yok.”
Bir öğretmen dostum, üçüncü sınıfta çocukların birine kızınca “Terörist!” dediklerini nakletti. Sonra gruplaşıyorlar ve her grup diğerine terörist diyormuş.
Aklın yolu birdir. Ben uzman değilim ama şu satırları bundan üç yıl önce, “İlla edep, illa edep” başlığıyla, 7 Haziran 2020 tarihindeki köşemde yazmışım:
“İktidar siyasetçilerinin konuşmaları mutlaka ama mutlaka çocukların yatma saatinden sonra yayımlanmalı ve onlar konuşurken ekrana, 18+ uyarısı konmalı. Bunu daha önce de yazmıştım. Ama şimdilerde, bu konuşmaların edep yıkan etkilerini, çevremdeki gençlerde birinci elden gözlemliyorum.
“Biri bana itiraz eder veya yaptığımı, yazdığımı tenkit ederse ilk tepkim kulak kesilmek, doğru mu söylüyor, nerede hata yaptım, diye düşünmektir. Bazen bu yönde aşırıya gidiyorum: Çok iyi bildiğim bir konuyu, onu pek de bilmeyenden dinleyip aynı tereddüdü gösteriyorum. Bu da ikna gücümü törpülüyor ama olsun. Kendi doğrumda inat yerine, birkaç dakika için yanlışa meyletmem iyidir. Doğru biraz düşününce geri gelir. Üstelik bu düşünmeyi, sizi tenkit edenle birlikte yaparsanız tenkitçiniz de sizin doğrunuza daha kolay ikna olur veya siz onun doğrusuna. Maksat doğruyu bulmak değil mi? Yoksa değil mi!
Göğsünü yumruklayan goril
“Fakat gençlerimiz! Şimdi otuzlarına, kırklarına yaklaşan gençlerimiz?
“Onlar, on sekiz senedir, her dedikleri Allah kelamı kadar doğru siyasileri, her gün ama her gün televizyonda seyrettiler. Rakiplerini aşağılayan, hakarete boğan kelimelerini, nefretlerini, o korkunç yüz ifadelerini… Doğru davranış budur herhâlde diye büyüdüler.
“Şimdi en dost gruplarda, en küçük tenkidin hakaret diye algılandığını görüyorum. Tenkitler de tenkit değil, tahrip kalıbı gibi. Bu üslupta da müsademeyi efkârdan barikayı hakikat değil, bölen, dağıtan bir merkezkaç patlaması doğuyor. Çöküntü doğuyor.
“‘Beni tenkit eden bana hakaret ediyor herhâlde’den başlayıp, ‘beni tenkit eden benim kanımın canımın peşinde bir teröristtir’e kadar giden ve ‘hesap verecekler’le biten bir saldırganlık, bir paranoya, bir vahşet bu. Onların insan suretinin arkasında, göğsünü gümbür gümbür yumruklayıp avazı çıktığı kadar bağıran King-Kong gorilini görüyorum. Erkek şempanzeler de hücum eder, meydan okurken ayıp bir yerlerini sallarmış rakiplerine.”
Dr. Duygulu ile farkım ne? O, daha çok çocuklar üzerindeki etkiyi incelemiş. Ben aynı etkiyi ergenlerde ve yetişkinlerde de gözlüyorum. Belki bugünün ergen ve yetişkininin, 21 küsur yıldır bu “siyaset”e maruz kalmasındandır. Sosyal medyaya bir göz atın. Psikoloğun, vukuundan endişelendiği şey çoktan olup bitmiş.
İYİ Kİ ŞEMPANZELER KONUŞAMAZ
Netflix’de “Şempanze İmparatorluğu” diye bir dokümanter dizisi var. Mutlaka seyredin. Bizim siyaset dünyamızı çözüvereceksiniz. “Lider”, liderliğini belli etmek için uluyor, bağırıyor, etrafı dağıtıyor.
Korkutmaya, dehşet salmaya çalışıyor. Henüz o mevkiye gelmemiş genç lider adayları da zaman zaman aniden celallenip ulumaya, dalları kırmaya, ortalığı toza dumana bulamaya başlıyor. Sonra kendilerine müttefik arıyorlar. Müttefikler birbirinin bitini ayıklıyor.
Farkımız ne? Farkımız, onların “liderlik”lerini hareketleriyle ve ancak uluyarak ifade etmeleri. Kumpasları da bit ayıklayarak yürütmeleri. Konuşabilselerdi, azdıklarında televizyonlarımıza çıkarırdık. Hiç de yadırgamazdık. “Çok sert konuştu!” diye haber de yapardık. Kaldı ki bizim liderler arasında da muhatabını tokatlayanların bulunduğu söylenir.
Tavsiyem, adaylara bakın ve en az hakaret eden, en az küfür eden, en efendi kimse onu seçin. Hem çocuklarımızın hem bizim akıl sağlığımız için.