Fikir Turu · Yeni casus savaşları
01 Ocak 1970
Soğuk Savaş’ın, Sovyetler Birliği’nin dağılması ile sona erdiği sanılıp, 11 Eylül saldırısının ardından ABD’nin dikkati terör ile mücadeleye kaydı. ABD’nin eski hasmı Rusya ve giderek güçlenen Çin kendi jeopolitik emellerini gerçekleştirmek ve Batılı rakiplerini zayıflatmak için tıpkı Soğuk Savaş döneminde olduğu gibi istihbarat teşkilatlarından yararlandılar. İnternetin ve sosyal medyanın ortaya çıkması ve dünyanın dijital olarak birbirine bağlı hale gelmesi bu teşkilatlara, tıpkı 2016’da Rusya’nın ABD seçimlerine müdahalesinde görüldüğü üzere, yeni araçlar ve silahlar sağladı. Peki, perde arkasında, gözlerden uzakta büyük güçler arasında süregelen istihbarat mücadeleleri nasıl meydana geliyor? ABD ve Batı dünyası nasıl bir tehdit ile karşı karşıya? Soğuk Savaş gerçekten bitti mi, yoksa iki kutuplu bir dünya arasındaki mücadele farklı bir şekilde hâlâ devam mı ediyor? Yeni casus savaşları nasıl yaşanıyor?
Harvard Kennedy School Belfer Bilim ve Uluslararası İlişkiler Merkezi’nde Uygulamalı Tarih Projesi ve İstihbarat Projesi Direktör Yardımcısı olarak görev yapan Calder Walton, Foreign Affairs haber sitesinde yayınlanan yazısında, Rusya ve Çin’in ABD’yi zayıflatmak için istihbarat teşkilatlarını nasıl kullandığını ele alıyor.
Yazının öne çıkan bazı bölümlerini paylaşıyoruz:
“Soğuk Savaş hiçbir zaman sona ermedi. En azından Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin’in görüşü bu yönde. Kremlin’in Sovyetler Birliği çöktükten sonra bile Batı’ya karşı amansız mücadelesini sürdürdüğünün en açık göstergesi Rusya’nın güvenlik ve istihbarat teşkilatlarının faaliyetlerinde görülebilir. Rusya’nın güvenlik teşkilatları, operasyonlarında ve Rus toplumunda sahip oldukları muazzam güçle, Sovyet istihbaratının bıraktığı yerden devam ettiler. Bu kurumlar 1991’den bu yana Rusya’yı yeniden büyük bir devlet yapmak ve Soğuk Savaş sonrası ABD liderliğindeki uluslararası düzeni alaşağı etmek için rövanşist bir strateji izliyorlar. Putin’in Ukrayna’daki savaşı bu stratejinin kanlı bir sonucu.
Çin de aynı şekilde Soğuk Savaş’ın neticesini tersine çevirmek için çabalıyor. Putin ve Çin lideri Xi Jinping, Rusya’nın Ukrayna’yı işgali arifesinde ilan ettikleri “sınır tanımayan” ittifakla uluslararası sistemi altüst etmeye çalışıyorlar ve bunu yaparken de büyük ölçüde istihbarat teşkilatlarından faydalanıyorlar.
İstihbarat teşkilatları devletin diğer kurumlarının yapamadığını yaparak gizli kalması gereken dış politikaları yürütebilirler. Rus ve Çin istihbaratı revizyonist hedefleri doğrultusunda ABD’nin “terörle savaş” nedeniyle dikkatinin başka yöne kaymış olmasından faydalanarak ABD’nin ulusal güvenliğine zarar verdi, Batı demokrasilerinin altını oydu ve mümkün olduğunca çok sayıda bilimsel ve teknik sırrı çaldı.
Çar’ın adamları
Rusya’nın istihbarat teşkilatları kendilerini doğrudan KGB’nin varisleri olarak görüyor. KGB 1991’de lağvedilmiş olsa da, eski yetkililerinin çoğu ve tüm bilgi birikimi, dosyaları ve hatta Batı’daki ajanları Rusya’nın yeni güvenlik servisi FSB’ye ve dış istihbarat servisi SVR’ye aktarıldı. Soğuk Savaş’ın sona ermesinden sonraki yıllarda Rus istihbaratı, aralarında CIA karşı istihbarat yetkilisi Aldrich Ames ve FBI ajanı Robert Hanssen’in de bulunduğu eski Sovyet ajanlarını Batı’da kullanmaya devam etti.
Rusya’da işler her zamanki gibi devam ediyordu. SVR’nin ilk direktörü, KGB emektarı Yevgeny Primakov, kendisinin de gençliğinde maruz kaldığı, Sovyet istihbarat teşkilatının baskı ve şantaj geleneklerini devam ettirdi. KGB arşivlerinden sızdırılan belgelere göre Primakov, 1960’larda Orta Doğu’da gazeteci olarak çalışırken teşkilata hizmet etmesi için şantaja maruz kalmıştı.
FSB’nin kurucusu Rem Krassilnikov da eski bir KGB yetkilisi ve gerçek bir komünistti; karısının adı Ninel, Lenin’in tersten okunuşuydu. 1990’larda Krassilnikov’un emrinde çalışan bir FSB ilticacısına göre FSB, KGB ile aynı eğitim kitapçıklarını kullanıyordu, ancak komünizmle ilgili ideolojik kısımlar çıkarılmıştı.
Bir de KGB’nin dış istihbarat direktörlüğündeki tecrübesi sonraki siyasi kariyerini derinden etkileyen Putin var. Putin, Doğu Almanya’da Dresden’de görevliyken Sovyet İmparatorluğu’nun çöküşüne bizzat şahit oldu. Putin’e göre bu, daha önce de söylediği gibi yirminci yüzyılın en büyük felaketiydi.
Pek çok Rus gibi Putin de Sovyetler Birliği çöktüğünden beri hayalet uzuv sendromu gibi bir şeyden muzdarip. Bu yüzden, Putin’i 1990’larda NATO’nun doğası gereği Moskova’ya düşman olduğuna ikna etmek için pek bir çaba gerekmedi. Sovyet istihbaratı ABD’yi “baş düşman” olarak nitelendirirdi ve bir kez baş düşman olan her zaman baş düşman olmaya devam ederdi. Rusya’nın istihbarat teşkilatları 1990’larda ABD’ye karşı KGB’nin Sovyet döneminde olduğundan daha agresif bir tutum içindeydi. Hiçbir şey saldırganlığı aşağılanma duygusu kadar körükleyemez.
SVR, 1990’ların sonunda ABD’nin itibarını zedelemek amacıyla dezenformasyon yaymak için interneti kullandı. ABD’de konuşlanmış SVR ajanları ABD medya kuruluşlarını ve internet forumlarını, ABD hükümetinin gizli ırkçı amaçları ve yasadışı biyolojik silah geliştirdiği iddiaları gibi tamamen Sovyet propaganda şablonlarından alınmış içeriklerle bombardımana tuttu. Rus bilgisayar korsanları 1996 yılı civarında NASA ve Pentagon’un da aralarında bulunduğu ABD hükümetinin kritik veri tabanlarına büyük bir sızma gerçekleştirdiler.
ABD istihbaratı boş durmuyordu elbette. Rusya’nın ekonomisi 1990’ların sonunda dibe vururken CIA, para karşılığında üstlerine ihanet eden bazı değerli Rus ajanları devşirmeyi başardı ve Moskova’nın Batı’ya karşı istihbarat operasyonlarını köreltti. Ama sonra 11 Eylül saldırıları meydana geldi.
Rusya casusluk faaliyetlerini nasıl geliştirebildi?
Başlarda, teröre karşı mücadelenin ABD ve Rusya arasındaki istihbarat işbirliğini arttırmak için bir fırsat olabileceği düşünülüyordu. ABD Başkanı George W. Bush Putin’in “ruhunu anlayabildiğini” ve güvenilir biri olduğuna inandığını ifade etmişti. Rusya’nın istihbarat teşkilatları başlangıçta terörle mücadele konusunda ABD ile işbirliği yaptı. Ancak CIA yetkililerine göre, 11 Eylül sonrası ABD-Rus istihbarat ilişkilerinin balayı dönemi kısa sürdü ve yerini gizli bir Rus saldırganlığı dönemine bıraktı.
Bu sırada Washington’un dikkati başka taraftaydı. Teröre karşı yürütülen mücadele boyunca ABD hükümeti, Rusya ve Çin gibi yeniden dirilen güçlerden gelen tehditlerle başa çıkma çabaları pahasına terörle mücadeleye çok büyük kaynaklar ayırdı.
Birleşik Krallık da dahil olmak üzere ABD’nin pek çok müttefiki de aynı şeyi yaptı. İngiliz parlamentosunun istihbarat ve güvenlik komitesinin 2020 tarihli raporuna göre, İngiliz güvenlik teşkilatı MI5, 2006 yılında çalışmalarının yüzde 92 gibi çarpıcı bir kısmını terörle mücadeleye ayırmıştı. Bu, eski bir FSB yetkilisi olan Alexander Litvinenko’nun Londra’da radyoaktif polonyum ile öldürüldüğü yıldı. Daha sonra İngiltere’de yürütülen bir kamu soruşturması, Putin’in ve şu anda Putin’in ulusal güvenlik konseyinde yer alan bir başka KGB emektarı olan dönemin FSB başkanı Nikolai Patrushev’in cinayetini muhtemelen onayladığını ortaya çıkardı.
ABD istihbarat kurumlarının 11 Eylül sonrasında dikkatlerini ve kaynaklarını terörle mücadele ve diğer öncelikler arasında nasıl paylaştırdıklarına dair kamuya açık bir veri bulunmamakla birlikte, görüştüğüm ABD istihbarat yetkilileri terörle mücadelenin ABD istihbarat camiasının en büyük odak noktası olduğunu söyledi. Terörle mücadele, 2017’nin sonlarında bile ABD Ulusal İstihbarat Direktörlüğü Ofisi’nin en önemli bütçe kalemiydi.
Putin’in dehası, 11 Eylül’den sonra Batılı güçler ile terörle mücadele konusunda işbirliği yapmasına rağmen, istihbarat teşkilatlarını otoriter rejimini güçlendirmek ve Rusya’yı yeniden büyük bir güç haline getirmek için kullandığını gizlemesiydi. Yurt içinde muhalefeti bastırdı, özgür basını ezdi ve Stalinist, “insan yoksa sorun da yok” anlayışını benimseyerek muhaliflerini ortadan kaldırdı. Rusya’nın yakın ve uzak çevresinde Putin, 2008’de Gürcistan’ı, 2014’te Kırım’ı ve 2022’de Ukrayna’nın geri kalanını işgal ederek NATO’nun genişlemesini engellemeye ve ABD’nin Doğu Avrupa’daki tahakkümünü sınırlamaya çalıştı. NATO’nun genişlemesi Putin’in Batı’nın tahakkümüne dair korkularını besledi, ancak ittifakın genişlemesi olmasaydı Rusya’nın küresel siyasette barışçıl ya da sorumlu bir aktör olacağını düşünmek bir hayalden ibaret. Putin Rusya’yı militarist bir mafya rejimi olarak yönetiyor.
Otuz yıl önce iktidara gelen Putin, Rusya’nın güvenlik ve istihbarat teşkilatlarını adeta devlet içinde devlet haline getirdi. Putin istihbarat ve askeri kökenli olan ve kurduğu otoriter rejimde orantısız bir nüfuza sahip olan siloviki ya da “güç adamları” kliğine güveniyor. CIA kaynaklarına göre, 2020 yılında Rusya’nın ekonomisini yöneten Kremlin teknokratlarının büyük çoğunluğu bu kökenlerden geliyordu.
O halde Rusya’nın strateji ve taktiklerinin, siber çağ için güncellenmiş olsa da, doğrudan Sovyet sisteminden alınmış olması şaşırtıcı olmayacaktır. Sosyal medya ve dünyanın dijital olarak birbirine bağlı olması, eski amaçlar için yeni araçlar sunuyor ve Rusya’nın istihbarat teşkilatlarına KGB’nin hayal bile edemeyeceği imkânlar sağlıyor. Putin, Batı’daki rakiplerini alt etmek için çeşitli gizli faaliyetler yürüttü. En çarpıcısı 2016’daki ABD başkanlık seçimleri olmak üzere Batı’daki demokratik seçimlere müdahale ederek 1948’e kadar uzanan bir Sovyet geleneğini sürdürdü. Putin aynı zamanda Sovyetlerin Batı ülkelerinde gizli görevde “kaçakların” konuşlandırılması uygulamasını da sürdürdü; bu kişilerden bazıları tutuklandı ve geçtiğimiz yüzyıldaki Soğuk Savaş dönemini andıran casus takaslarıyla Moskova’ya geri gönderildi.
Rusya’nın istihbarat başarısızlıkları
Putin kendisinin usta bir casus olduğu algısını yaratmış olsa da, fiiliyatta art arda gelen istihbarat başarısızlıkları onun döneminde yaşandı. Örneğin 2010 yılında FBI ve CIA, Amerika Birleşik Devletleri’ndeki Rus kaçaklardan oluşan bir ağı çökertti. Bunu, SVR’nin kaçak göçmenler programı bünyesinde Washington’a gizli bilgiler ifşalayan önemli bir yetkiliyi yanlarına çekerek yaptılar.
Ancak Putin’in en büyük istihbarat başarısızlığı, Şubat 2022’de Ukrayna’yı işgal etme kararından önce meydana geldi. ABD ve İngiliz istihbarat teşkilatları Putin’in savaş planlarını başarılı bir şekilde ortaya çıkararak dünyaya ifşa etti ve böylece Putin’in işgal için bahane uydurma imkanını ortadan kaldırdı.
Ukrayna’daki savaş öncesinde Putin’e verilen istihbaratı görmek bir gün mümkün olursa, bunun Putin’in Rusya’nın askerî gücüne ilişkin abartılı değerlendirmesini yalanlamaktan ziyade doğruladığını görmek şaşırtıcı olmayacaktır. Tıpkı Stalin’in iktidarında olduğu gibi Putin’in iktidarında da doğruyu söylemek pek cazip bir şey değil. Putin’in iktidarının cani niteliği, kendisine dalkavukça istihbarat verilmesine sebep oluyor. Savaşın başlamasından bu yana Rus istihbaratı, Norveç, İsveç ve Slovenya’daki casus ağlarının çökertilmesi de dahil olmak üzere bir dizi operasyonel başarısızlığa uğradı.
Çin istihbaratı neler yaptı?
Rusya gibi Çin de ABD öncülüğündeki yürütülen teröre karşı mücadeleyi kendi çıkarları doğrultusunda kullandı.
Çin konusunda deneyimli CIA yetkililerine göre, Pekin’in başlıca sivil istihbarat teşkilatı olan Devlet Güvenlik Bakanlığı, 2005 yılında ABD istihbaratına savaş açtı. O andan itibaren, Washington teröre karşı mücadeleyle meşgulken, Çin istihbaratı en iyi kaynaklarını ve yetkililerini ABD hükümetine ve ABD şirketlerine seferber etti ve Çin’in ekonomisini ve askerî gücünü pekiştirmek için mümkün olduğunca çok bilimsel ve teknik gizli bilgiyi ele geçirdi.
Çin istihbaratının ABD’ye saldırısı kısa sürede sonuç verdi. The New York Times tarafından yayınlanan bir araştırma raporuna göre, 2010 yılında Çin istihbarat teşkilatı Çin’deki büyük bir CIA ağını çökertti ve bir düzineden fazla ABD ajanının öldürülmesine ya da hapsedilmesine yol açtı. Çin istihbaratının CIA ağını tam olarak nasıl deşifre ettiği hâlâ net değil, ancak verilen zarar inkâr edilemez. On yıl sonra, bu olaylar hakkında ilk elden bilgi sahibi olan bir ABD istihbarat yetkilisi bana CIA’in hâlâ Çin’de toparlanamadığını söyledi.
Xi iktidara geldiğinden beri Çin’in Batı’ya ve özellikle de ABD’ye karşı istihbarat saldırıları katlanarak arttı. Çin istihbaratının görevi Xi’nin büyük stratejisini hayata geçirmek: Çin’i dünyanın bir numaralı askerî ve ekonomik gücü haline getirmek ve diğer ülkeleri Amerikan teknolojisi yerine Çin teknolojisine bağımlı hale getirerek mevcut teknolojik dengeleri tersine çevirmek.
Çin nasıl istihbarat topluyor?
Çin istihbarat teşkilatları istihbarat toplamak için “toplumun tamamı” yaklaşımını kullanıyor: insan kaynaklı, siber kaynaklı ve sinyal kaynaklı istihbaratı (balonlar ve görünüşe göre Küba’da bir dinleme üssü kullanarak) toplarken, sosyal medya da dahil olmak üzere kamuya açık kaynaklardan da faydalanıyorlar.
Çin Komünist Partisi, Xi döneminde çıkarılan bir dizi sert ulusal güvenlik yasası ile Çinli firmaları, talep edildiğinde istihbarat kurumları ile işbirliği yapmaya zorluyor ve böylece istihbarat ile ticareti bir araya getiriyor. Bunun sonucunda Batı’da benzeri olmayan merkantilist otoriter bir Çin modeli ortaya çıkıyor. ÇKP yetenek programları ve kültürel değişim programları kisvesi altında casusluk faaliyetlerinde bulunuyor. Pekin ayrıca Batı ülkelerindeki Çin kökenli toplulukları da istismar ederek, genellikle onlara şantaj yaparak ya da Çin’deki aile üyelerini tehdit ederek istihbarat aktarmaları için baskı yapıyor.
FBI’a göre Xi yönetimindeki Çin, Amerikalılardan diğer tüm ülkelerin toplamından daha fazla kişisel ve ticari veri çalarak dünyanın başlıca siber korsanı haline geldi. 2021 yılında FBI, her 12 saatte bir Çin ile ilgili yeni bir karşı istihbarat soruşturması açtığını açıkladı. Temmuz 2023’te Birleşik Krallık parlamentosunun istihbarat ve güvenlik komitesi, Çin hükümetinin İngiliz ekonomisinin her sektörüne nüfuz ettiğini bildirdi.
“ABD-Çin rekabeti” gibi ifadeler bu korkunç gerçeğin hakkını vermiyor. Rus istihbarat teşkilatları gibi Çin istihbarat teşkilatları da Batılı muadillerinden tamamen farklı kurallara göre rekabet ediyor. ABD ya da Avrupa’daki casusluk kurumlarının aksine Çin istihbaratı hukukun üstünlüğüne ya da bağımsız siyasi denetime tabi değil. Çin İstihbaratı Çin vatandaşlarına hesap vermiyor ya da özgür bir basın tarafından mercek altına alınmıyor. Batılı istihbarat teşkilatlarının aksine, Çin ya da Rus istihbarat teşkilatları üzerinde kayda değer bir kontrol mekanizması bulunmuyor. Esasen Çin ve Rus istihbarat teşkilatları sadece operasyonel etkinlikleriyle, yani yapabilecekleriyle sınırlı. Batılı hükümetlerin ve kamuoyunun bu tehdide karşı uyanması gerekiyor.
Eski düşmanlıklar, yeni silahlar
Soğuk Savaş sırasında hem Amerika Birleşik Devletleri hem de Sovyetler Birliği, birbirlerinin şifreleme sistemlerine saldırmak için bilgisayarları kullanarak istihbarat toplamayı endüstriyel hale getirdi. İstihbarat karadan denizin derinliklerine, stratosfere ve hatta uzaya taşındı. Bugün Batılı devletler Rusya ve Çin ile istihbaratın niteliğini yeniden şekillendiren yeni bir soğuk savaşın içindeler. Bu yeni soğuk savaş bir öncekinin tekrarı değil, ancak Doğu-Batı istihbarat çatışmasında keskin bir asimetri de dahil olmak üzere süreklilikleri ve benzerlikleri var. Batılı istihbarat teşkilatlarının Demir Perde’nin arkasındaki dışa kapalı otokratik devletler hakkında güvenilir istihbarat toplaması halihazırda son derece zordu. Günümüzde ise George Orwell’in meşhur eserini aratmayacak iç gözetleme sistemlerine sahip Rusya ve Çin’de etkin bir şekilde faaliyet göstermeleri çok daha zor. Aynı zamanda, Rusya ve Çin için, tıpkı kendilerinden önce gelen Sovyetler için de olduğu gibi, Batı’nın açık, özgür ve demokratik toplumlarından bilgi sızdırması nispeten kolay.
Ancak bu süper güç çatışması ile bir önceki çatışma arasındaki benzerlikler, aralarındaki farklılıkları görmemizi engellememelidir. Çin’in devasa ekonomik gücü ve küresel ekonomiye entegrasyonu onu Sovyetler Birliği’nden farklı kılıyor. Günümüzün bilgi ortamı da yakın geçmiştekinden çok daha farklı. Örneğin ticari uydu şirketleri, artık yakın zamana kadar devletlerin tekelinde olan imkânları sunuyor. Açık kaynak ve ticari istihbarat ulusal güvenliği baştan aşağı değiştiriyor. Geçtiğimiz Soğuk Savaş döneminde ABD istihbaratının yaklaşık yüzde 80’i gizli kaynaklardan, yüzde 20’si ise açık kaynaklardan elde ediliyordu. Bugün ise bu oranların tersine döndüğü düşünülüyor. Batı istihbaratının geleceği devletlerde değil özel sektörde yatıyor. Batılı hükümetlerin önündeki zorluk, ticari istihbarat sağlayıcılarının yeteneklerinden faydalanmaktır. Bunun için yeni kamu-özel sektör ortaklıkları gerekecektir.
Ancak Batılı devletlerin kapalı otokratik devletler hakkında istihbarat toplama konusunda en çok ihtiyaç duydukları şey hayal gücüdür. Hayal gücü, CIA’in diğer yöntemler mümkün değilken Demir Perde’nin arkasında casusluk yapabilen yüksek irtifa U-2 uçaklarını geliştirmesine yol açan şeydi. Bugün ulusal güvenliğin ön saflarında yer alan açık kaynaklı istihbarat toplama, makine öğrenimi ve yapay zekâ kullanımı ve kuantum bilişim gibi alanlarda da benzer bir hayal gücüne ihtiyaç duyuluyor. Bu yüzyılın soğuk savaşının silahları bunlar olacak ve savaşın sonucunu da bunlar belirleyecek.”
https://fikirturu.com/jeo-strateji/yeni-casus-savaslari/