« Ana Sayfa »      « İlkelerimiz »

BAŞBUĞ TÜRKEŞ

ELMALILI HAMDİ YAZIR MEÂLİ

İrfan YÜCEL

Alparslan TÜRKEŞ

Alparslan TÜRKEŞ

Seyid Ahmed ARVASÎ

Ayhan TUĞCUGİL

M. Metin KAPLAN

Namık Kemal ZEYBEK

Prof. Dr. İBRAHİM TELLİOĞLU

31 Tem

2023

Modernite ve Âile

Durmuş Hocaoğlu 01 Ocak 1970

Türkiye - ve tabiatiyle Türk cemiyeti de -, modernitenin kurucusu olmamasına rağmen, onun bütün sancılarını yaşayan bir ülke ve cemiyet. İmdi Türkiye'nin ve Türk cemiyetinin, moderniteye, tarihî arkaplanındakiler dışında herhangi bir katkısı bulunduğu söylenemez; modernite, eğrisi ve doğrusu ile bir Batı ürünü. O'nun kuruluşu ve yükseliş safhalarını hiçbir kademesinde münhasıran Türkiye'nin ve Türk cemiyetinin değil ve fakat topyekûn Batı dışının doğrudan bir katkısı, bir payı yok, çilesini çekmemiş, bedelini ödememiş; hâl böyle, ama, sıra onun sonuçlarına gelince, bütün Batı dışı dünya gibi Türkiye ve Türk cemiyeti de sancılarını çekmekte ve bedel ödemekte, yerine göre, Batı'dan daha ileri gitmiş olarak; hem de bâzı hususlarda çok fazla. Şaşırtıcı değil elbet de; bu sonuç, eşyânın tabiatı muktezâsından olduğu gibi modernitenin nevi şahsına münhasır hassa ve husûsiyetlerinden dolayıdır da.

Modernitenin hâsıl ettiği birçok netîce var, menfîsi ve müsbetiyle; hangisi daha baskındır, yâni modernitenin getirileri mi daha fazladır götürüleri mi, burası ayrı bir mevzû, lâkin, artık menfîlerinin, müsbetleri gölgede bırakma eğilimi gösterdiği bir çağ içinde olduğumuz da reddedilemez ki çok tehlikeli bir gidişe işâret eden bu gelişmelerden en mühimi, insanın tabiat'tan da önce, bizzat kendisi, kendi varlığı üzerinde icrâ etmeğe başladığı yıkıcılıklar olup bunlardan birisi de, nesebin karışması ve buna bağlı ve bağlantılı olarak, âilenin ağır bir yıkım dalgasına mârûz kalmasıdır. Batı şimdilerde bunu çok sancılı bir şekilde yaşıyor, ama Batı dışının da, henüz o kertede olmamakla birlikte bâzı bakımlardan ondan geri kalır hâli yok diyebiliriz..

İşin aslı şu; dobra dobra konuşmak gerekirse, âile, modern ülkeler başta olmak üzere, bütün dünyada derin bir krizle karşı karşıya.

Bu krizin, henüz "âile çöktü" denebilecek kadar ağırlaşmış bulunduğunu söylemek şüphesiz yanlış olur; ancak, krizin bu istikamete yönelmiş olduğunu söylemek de mübâlağa addedilmemelidir.

Nedir bu krizin emâreleri denecek olursa, çok kalın çizgilerle şunları sıralayabiliriz: Âilelerde çocuksuzlaşma, nüfûsun durması ve hattâ düşmesi; evlilik dışı kadın-erkek münâsebetlerinin yaygınlaşması, bâzı ülkelerde bu yaygınlığın aşırılaşması ve hattâ cemiyet tarafından anormal statüden çıkarılarak normal addedilmeye başlanması; gayri tabiî cinsî yakınlaşmaların sıradan ve normal addedilir hâle gelecek kadar yaygınlaşması; bilhassa aynı cinsten olanların evlenmesinin hukuken ve dinen tasdîk edilmesi; birinci dereceden kan bağı ile bağlı olanlar arasında cinsî yakınlaşma demek olan "ensest"in ve çocuklarla cinsî münâsebet demek olan "pedofili"nin (sübyancılık) de, henüz hukuken ve dinen meşrûlaştırılmamış olmakla berâber, sıradanlaşması ve daha da ilerisinde, "ayıp" duygusunun zâil olması ve daha daha ilerisinde, ayıp olanı ayıplamanın ayıp addedilmesi v.b. Vâkıa bu gibi cinsî davranış bozukluklarının Batı'da, ibrâ edilmiş bir müessese olarak hayli eski bir tarihi vardır; tâ Antikite'den beri bir şiddet cemiyeti olan Batı'nın aynı zamanda bir sapkın şehvet cemiyeti olduğuna da dikkat edilecek olduğu takdirde, bu bozukluklar bir yere kadar 'normal' sayılabilirse de, yine de belirli bir ciddiyeti olan Kilise'nin uzun asırlar boyunca verdiği mücâdele ile, yok edilememiş olmakla birlikte, bastırılmış olan bu eğilimler, Batı'da dinin fonksiyonelsizleşmesi ve bilhassa Avrupa'nın Hristiyanlık Sonrası Çağ'a (Post-Christian Era) girmesine paralel olarak, bir patlama dönemine girmiş bulunmaktadır.

Tabiatiyle, bir Batı hegemonyası olan çağımzıda Batı'da olup biten herşey bütün dünyayı derinden etkiledği için, bu gelişmeler Batı ile tahdit edilmiş olmuyor, bütün dünyaya yayılıyor ve tabiî bize de; vâkıa henüz alarm verecek kadar değil, ama vazıyet, bence, ciddiyetle ele almayı gerekli kılıyor.

***

Türk aydınlarının, boş-boş, kaldır-indir aynı siyâsî sakızları çiğnemeye hiç olmazsa biraz ara verip bu mevzûlara da kemâli ciddiyetle eğilmesi lâzım bence.

Halim Kaya

16 Ara 2024

Mustafa Çolak’ı birkaç yıl önce Samsun Türk Ocağı’nda dinlemiştim. O zaman Enver Paşa ile İttihat ve Terakki hakkında benim tarafımdan dikkat çeken bilgiler vermiş, dolayısıyla dikkatimi çekmişti.

Muharrem GÜNAY (SIDDIKOĞLU)

16 Ara 2024

Yusuf Yılmaz ARAÇ

28 Eki 2024

M. Metin KAPLAN

12 Eyl 2024

Nurullah KAPLAN

12 Eyl 2024

Hüdai KUŞ

22 Tem 2024

Orkun Özeller

03 Haz 2024

Efendi BARUTCU

01 Nis 2024

Altan Çetin

28 Ara 2023

Ziyaret -> Toplam : 130,44 M - Bugn : 41172

ulkucudunya@ulkucudunya.com